24 Kasım 2012 Cumartesi

Elazığspor: 0-1 :Galatasaray


''Çift forvet oynarken tek forvete dönmemiz, hücumdan vazgeçtiğimiz anlamına gelmez''

Hangi maç olduğunu hatırlamıyorum ancak Fatih Terim'in bu açıklaması net bir şekilde aklımda.

Maçın kaderini değiştiren olay, Fatih Terim'in oyun sistemini 4-5-1'e çevirmesiydi. Bu, daha önceden görmeye alışkın olduğumuz bir hamle değildi. Genelde, skoru korumak ve oyunun kontrolünü ele geçirmek için tek forvete döner, herhangi bir sıkıntı oluşması durumunda da kenarda sakladığı forveti oyuna alır yine 4-4-2 taktiğiyle gol arardı Fatih Terim.

Fakat Elazığspor maçında bunu yapmadı Hoca. İlk yarıda durgun, oyuna hükmedemeyen, pozisyon bulmakta zorlanan bir Galatasaray vardı. Kanatlar etkisiz, forvet oyuncuları pres yapmaktan uzak bir görüntü içerisindeydi. İkinci yarıya Elmander - Aydın değişikliği ile başladı takım. Söylediğim gibi, alışkın olmadığımız bir durumdu bu. Sadece biz değil, rakipler de bu duruma pek alışkın değildi. Galatasaray'a karşı oynayan rakiplere nazaran, Elazığ takımı çift forvet ile sahadaydı. Galatasaray'ın orta sahayı bir fazlalaştırması oyunun kontrolünü eline almasını sağladı. Elazığ çift forvet oynadığı için, Galatasaray orta sahasını geçen toplar çok ciddi tehlikelere sebep olmuştu ilk yarıda. Bu taktiksel değişiklik ile Galatasaray, rakibinin tehlikeli olma oranını oldukça azalttı. Buna ek olarak da, çok net pozisyonlar bulmaya başladı.

Bu sistem değişikliğinin gol getirmesi Hoca'nın elini de fazlasıyla rahatlattı. İstediği şekilde oyuna hükmedebiliyordu artık Galatasaray. Fakat, bu tarz maçları ''resmen'' bitirebilmek için farkı mutlaka ikiye çıkartmanız gerekiyor. Galatasaray bunu yapamadı. Aslında, Galatasaray'ın temel problemi bu. Fatih Terim maçlardan sonra genelde ''Avrupa Kupası maçlarından sonra oynadığımız lig maçları zor geçiyor'' der. Bu sözü bu şekilde okumakta fayda var. Bazı maçlara cidden konsantre olamayabilir futbolcular, bu çok doğal. Ancak her Avrupa Kupası maçından sonra bu olmaz, oluyorsa sorunu başka yerlerde aramakta fayda var.

Galatasaray bugün de temel sorununa yenik düştü, maçı koparamadı. Bu tarz durumlarda iki şey ön plana çıkar:

1) Ya takım savunmanıza çok güvenip, amiyane tabirle, 1-0'ın üzerine yatarsınız. (Ki, Galatasaray'ın bu konuda ciddi sıkıntıları olduğunu biliyoruz.)

2) Ya da, daha kontrollü bir şekilde hücum ederek farkı arttırmayı denersiniz.

Galatasaray, Elazığ'a karşı ikinci yolu denedi ancak başaramadı. Eline çok net fırsatlar geçmesine rağmen bunu yapamadı. Bu, az daha çok ciddi sıkıntılar doğuracaktı fakat imdada Melo yetişti.

Manchester maçında golün geldiği kornerden önce yapmış olduğu kafa vuruşu ve hemen akabinde gelen hareketleriyle taraftarı gaza getirmesi, belki de maçı getirmişti. Bu kez ise daha önce çok fazla tecrübe etmediği şekilde takımına üç puanı kazandırdı Brezilyalı.

Fatih Terim, ''iyi dans ediyor diye bir futbolcuya yüksek miktarda maaş vermez Galatasaray'' demişti. Ne demek istediğini son iki maçta çok net bir şekilde anlamış olmalıyız artık. Melo'nun yeniden eski formunu yakalamış olması bu takımın geleceği açısından fazlasıyla önemliydi. Öngörüm, devre arasındaki hazırlık kampında Melo'nun eski haline döneceği şeklindeydi. Dolayısıyla, eski performansına şu an ulaşması benim için sürpriz oldu.

Sanırım, Melo ile Galatasaray taraftarı arasında öncekinden de daha güçlü bir bağ oluştu bu gece...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder