27 Ocak 2015 Salı

Galatasaray: 2-0 :Çaykur Rize

Galatasaray iki sene evvel 1461 Trabzon'a kupada elendiğinde ortalık ayağa kalkmıştı. Bunun iki nedeni vardı; birincisi G.Saray'ın maçtan 3-4 gün sonra kendi sahasında Fenerbahçe ile karşılaşacak olması, bir diğeri de o dönem kupada zayıf takımların çok fazla sürpriz yapamamasından mütevellit bu durumun büyük bir şaşkınlık yaratmış olması... Sarı-Kırmızılılar o gün sahaya as takım ağırlıklı bir kadroyla çıkmamıştı. Birkaç as oyuncunun etrafında oluşturulmuş kısmen yedek bir takım mevcuttu. Kısaca arkasına sığınılacak bir bahane vardı... Nitekim o maçtan kısa süre Arena'da Fenerbahçe'yi ağırlayan G.Saray sahadan 2-1 galip ayrılmıştı. Diyarbakır BŞB maçı ise farklı bir senaryo barındırıyordu içerisinde. Hem kupa maçlarında küçük takımlara karşı alınan skorlar son dönemde yaygınlaştığı için artık çok da büyük bir sürpriz kabul edilmiyor, hem de Galatasaray bu mağlubiyeti alırken sahaya as takım oyuncularıyla çıkıyordu.

Galatasaray'ın bu karşılaşmadan çıkarması gereken en önemli ders şuydu; hiçbir rakip küçümsenmemeli. Gerek Afrika Kupası'na giden oyuncularının çokluğu, gerekse de sakat oyuncularının fazlalığı nedeniyle Rizespor da küçümsenmeye gayet açık bir takım görünümündeydi. Eğer ki Galatasaray, Diyarbakır önünde bu mağlubiyeti almasa belki de ikinci yarının ilk maçında bir kaza kurşununa kurban gidecekti.

Kısaca Rize maçı öncesi Galatasaray'da durum bundan ibaretti. Burak'ın sakatlığı, G.Saray'ı sene başında denediği ancak çok da başarılı olmadığı bir şablonu oynamaya itti; 4-2-3-1. Hamza Hamzaoğlu'nun çalıştırmış olduğu takımlarda bu sistemi benimsediğini ve takımlarını bu şablon üzerinden oynattığını biliyoruz. Ancak G.Saray'daki olağandışı durum nedeniyle Hamzaoğlu 4-4-2 sistemini Florya'da oyunculara aşıladı ve Beşiktaş maçı dışında da bu sistemden şaşmadı (Beşiktaş maçında taktiksel bir hamle  yaparak 4-3-1-2 oynatmıştı).

Hamza Hamzaoğlu için olağan, G.Saray içinse çok da benimsenmeyen bir sistemdi 4-2-3-1. Dolayısıyla Sarı-Kırmızılı oyuncuların buna nasıl reaksiyon göstereceği soru işaretiydi. Neticede sene başında denenip, başarısız olunan bir sistemden bahsediyoruz. Buna rağmen sahada rakibini ciddiye alan ve ilk dakikadan itibaren rakibine sürekli basıp, coşkulu bir oyun oynayan G.Saray gördük. Ortalama üstü bir Anadolu takımına karşı oynarken rakibin direncini kırmak için erken gol bulmayı amaçlarsınız. Bunu başardığınızda da gerisi gelir. Ancak Rizespor bu tanımlamaya uyan bir görüntüde değildi. Yani; Galatasaray erken gol bulmasaydı bile Karadeniz ekibi o golü bir şekilde kalesinde görecekti. Oynanan oyun bunu bize çok net biçimde göstermeye başladı hem de ilk dakikadan itibaren. G.Saray'ın baskısı, iştahı ve arzusu bana 2011-12 sezonunun Aralık ayında oynanan G.Saray-F.Bahçe maçını hatırlattı. Fatih Terim'in Emre Çolak sürpriziyle başladığı maçta Galatasaray tarihi farkı kaçırmıştı. Rize maçında da benzer bir görüntü vardı. Pozisyonlara sıkça giren ancak atamayan bir G.Saray...

Galatasaray'da Chedjou-Semih tandemine uzun süredir muhalif olan biriyim. Chedjou'nun savunmadan aldığı uzun topları sürekli ''bam güm'' şeklinde uzun oynaması ve bu topların yüzde 90'ının rakibe gitmesi çoğu zaman kabak tadı veriyordu. Ancak Kamerunlu'nun hırsı ve hava toplarındaki başarısı bu durumun çoğu zaman görmezden gelinmesine sebep oluyordu. Rize'ye karşı tandemde birlikte oynayan Hakan Balta ile Koray, bu açıdan çok iyi bir sınav verdiler. Gelişigüzel uzun oynanan topların sayısı bu maçta gözle görülür biçimde azaldı; bir de buna ek olarak geriden gönderilen toplar G.Saray'ın rakip kalede tehlikeli olmasını sağladı. Nitekim G.Saray'ın ilk golü de Hakan Balta'nın savunmadan oynamış olduğu uzun top ile başladı. Oyunu geriden harika okuyan H.Balta, Selçuk'u şahane şekilde görerek asistin asistini yaptı. Koray Günter de Umut ve Bruma'nın koşu yoluna önemli paslar attı. Bence üzerinde durulması gereken bir detaydı.

Hamza Hamzaoğlu'nun neredeyse her iki günde bir katılmış olduğu televizyon programlarında söylediği önemli şeylerden biri de şuydu; ''Benim için 4-2-3-1 sisteminde forvetten ziyade arkadaki üçlünün ne yaptığı önemlidir''. Burak sakatlandıktan sonra tek forvet oynayacağını sokaktaki çocuğun bile bildiği G.Saray'da golleri atan oyuncuların 3'lünün sağındaki Bruma ile, ortasındaki Sneijder olması tabii ki tesadüf değildi.

Son zamanlarda formunu iyice arttıran ve bence Rize maçıyla zirveyi gören Alex Telles'e de ayrı bir parantez açmak lazım. Önünde ona bir koridor açıldığında oyunu çok iyi okuyabilen ve oluşturulan boşlukları çok iyi değerlendiren bir oyuncu Brezilyalı. Hücuma çıktığında Sneijder ve önünde oynayan (Emre ya da Bruma) oyuncular ile yapmış olduğu pas alışverişleri, kapanmış rakibi çözme noktasında önemli bir görev teşkil ediyor. Kendisine yapılan eleştirilerden sonra da ceza sahasına kestiği ortalarda isabet sayısını arttırmak için çok daha dikkatli ve görerek oynamaya çalıştığını da farketmemek imkansız. Buradaki en büyük sıkıntı; önünde oynayan oyunculardan gerekli desteği alamadığında Telles'in savunmadaki açıklarının ortaya çıkarak, tüm ihalenin ona kalması. Bu konuda Rize maçı odaklı konuşursak; tüm suç Telles'te değil, işin savunma yönünde sınıfta kalan Emre Çolak'ta. Çolak, takım savunma halindeyken adam kaçırması ve kolay çalım yemesi sebebiyle G.Saray'ın sol kanattan fazla atak görmesine neden oldu. Esasında savunmaya yardım konusunu ciddi şekilde oyuna konsantre olduğunda iyi yaptığını da gördük. Beşiktaş maçında Gökhan Töre'yi durdurmak amaçlı sistem değişip, Emre Çolak 4-3-1-2'deki 3'lünün soluna gelirken asli görevi Telles'e yardım etmekti. Bunu yüzde yüz seviyede iyi yapamasa da Brezilyalı oyuncuya verdiği destekle rakibin kanatlardan gelmesini engelledi. Çolak'taki en büyük sıkıntı ise gereğinden fazla topla haşır neşir olması. Misal; Galatasaray dört adamla hücuma kalkmışken, saniyeler önce çalımladığı bir oyuncuyu tekrar çalımlamaya kalkması sebebiyle Galatasaray'ın hücumu baltalanıyor. Sarı-Kırmızılılar çok adamla hücuma kalktığı için de top kaybı olduktan sonra kalesinde kontra atak görüyor. Bunlar basit gibi görünse de önemli ve üzerinde durulması gereken hatalar.

Bursa maçında Selçuk'un yokluğunda iki opsiyon mevcut. Birincisi; Emre-Melo ikilisi ve solda Olcan, sağda ise Bruma'nın kanatları oluşturması; diğer senaryo ise Sneijder'in Melo'nun yanına gelmesi ve Emre-Bruma'nın kanatlarda olduğu, G.Saray'ın da yeniden 4-4-2'ye merhaba dediği bir hücum anlayışı. Tabi ikinci dediğim opsiyon tamamen Burak'ın iyileşme sürecine bağlı. Bunu da önceden kestirmek çok zor. Ancak bir olasılık olarak yazmakta da fayda var. Chedjou döndükten sonra da G.Saray'ın çok iyi bir kadro mühendisliğine ihtiyacı var. Onu da Kamerunlu takıma tekrar katıldıktan sonra yazarız.