17 Ağustos 2011 Çarşamba

17 Ağustos 1999

Belirsizlikleri ve düzensizlikleri seven bir insan değilim. Uzun bir süre bu blogda futbol ağırlıklı yazılar yazdım. Herşey güzel gidiyordu aslında fakat Digitürk’ün açmış olduğu dava ve bloglara gelen yasak benim şevkimi kırdı. Bir süre yazı yazmadım, daha sonra blogu bırakıp site satın aldım.

Dedim ya, belirsizlikleri ve düzensizlikleri sevmiyorum. Bir kere soğumuştum artık ve o günden sonra da blogda yazmayı bıraktım.

Futbol ağırlıklı yazılarımı artık www.sporatolyesi.com’da yazıyorum. Blogu ise artık gezi yasızı, günlük şeklinde kullanmaya karar verdim.

Benim için önemli bir gün olan 17 Ağustos ile ilgili yazacağım yazıyla bu düşüncemi uygulamaya geçiriyorum.
*****
12 yıl öncesine kadar sıradan bir gündü 17 Ağustos. .. Ta ki saat 03.02 olana kadar. O gün Türk Milleti tarihindeki en büyük doğal afetlerden biriyle karşı karşıya kaldı. Depreme hazır olmadığı için, ciddi kayıplar verdi. Telafisi ve tarifi mümkün olmayan acılar yaşandı.

Ve bugün 17 Ağustos depreminin yıldönümü. O gün yaşadığım korku ve gördüklerim hala aklımda…

Çocuktum. Babanemler yaklaşık 22 yıl Çınarcık’ta aynı pansiyonda 3 ay kalıyordu. Çocukken yaz tatillerinde annem ve babam tarafından onların yanına gönderiliyordum. Onlarda sağolsun hiç gocunmadan bana bakıyordu.

1999’un yazında da istikametim Çınarcık’tı. Ancak o yaz, eşine az rastlanır olaylar yaşıyordum.

Kaldığımız pansiyonun hemen önünde bir park vardı, onun da önünde taşlıktan oluşan sahil. Hemen her gün orada denize girerdim. Farklılık ise denizdeydi. Daha önce görmediğim dalgalar Çınarcık sahilini vuruyor, insanları korkutuyordu. Çocuk olduğum için haliyle ben de o dalgalardan korkuyor, neden oluştuklarına dair cevaplar arıyordum. Halam başta olmak üzere kime sorsam ‘’geminin dalgası bunlar’’ diye cevap alıyordum.

Yaklaşık 3-4 gün sürdü bu dalgalar. Dalgalar ilk gelmeye başladığında ‘’elbet bir yerde son bulacak’’ diye düşünüyordum fakat bu dalgalar süreklilik halini almaya başladıkça, içimdeki sıkıntı artıyordu.

17 Ağustos’a iki gün kala denize gitmeyi bıraktım. Çünkü her gün aynı saatte dalga çıkıyor ve benim tüm huzurumu kaçırıyordu. Artık orada kalmamın bir manası yoktu. Biraz korku biraz da anne ile babamı özlememden dolayı telefon ile annemi arama ihtiyacı hissettim. Özetlemem gerekirse, telefonda kendisine İstanbul’a gelmek istediğimi, işyerinden izin alıp, beni almasını rica ettim. Kendisi de 18 Ağustos’ta geleceğini bana söyledikten sonra telefonu kapattım.

16 Ağustos sabahı Termal’e gitme kararı aldık babanem, halam ve büyükbabamla. O gün alışık olmadığım derecede bir sıcak vardı havada. Aldırmadık hiçbirimiz. Termal’e gittik ve geldik. O andan,depremin olduğu ana kadar hiçbir şey hatırlamıyorum.

Deprem olmadan yaklaşık bir dakika önce. Tuvalete gitmek için yataktan başımı kaldırdım ancak halamın tuvalete girmek üzere olduğunu görünce bekleyeyim, sonra girerim diye düşündüm. Ve tekrar kafamı yastığa koydum.

İşte ne olduysa o anda oldu. Birden yerin altından o ana kadar ne olduğunu bilmediğim bir sarsıntı geldi. Duvarlar üzerime üzerime geliyor, yine korkuyordum. Halamlar o hengame içerisinde ‘’deprem oluyor,sakin ol’’ deselerde; depremin ne olduğunu bilmediğim için söylediklerine anlam veremiyordum.

Kırk küsur saniye devam eden o facianın hemen ardından gözümü camdan dışarıya diktim. Gördüğüm, toz bulutundan ibaretti sadece.

Rahmetli büyükbabam o yaşına rağmen beni omzuna alarak dışarı çıkardı. Yaklaşık 3-4 gün boyunca pansiyonun önündeki parkta yattık. Kaldığımız pansiyonun kolonlaro çatlamıştı. Bir gün önce satın almak için baktığımız ev ise ortadan ikiye ayrılmıştı.

İstanbul’da olan, annem ve babam başta olmak üzere, diğer yakınlarımın hali ise içler acısıydı. Bizden haber alamamaları bir yana, ölen onlarca insanın haberi onlara tarifinin imkansız olduğu bir acı yaşatıyordu. Tam süreyi hatırlamıyorum fakat 1 hafta gibi bir süre sonra bir şekilde bizim hayatta olduğumuzu haber almışlar. O ana kadar bizden umudu kestikleri için, aldıkları haber ile dünyanın en mutlu insanı olmuşlar.

Haber aldıktan bir iki gün sonra annem ve dedem Yalova üzerinden bizim yanımıza geldiler. Yalova’dan geldikleri için, gördükleri manzarayı az çok tahmin etmişsinizdir. O kadar cesedi görüp, yanımıza öyle geldikleri için bizim canlı kanli halimiz onların gözyaşlarını tutmasına engel olmuştu.

Sonrasını açıkçası pek hatırlamıyorum. Tek hatırladığım Çınarcık iskelesinin tam ortasında bir çatlak olduğu ve benim Çınarcık’tan hiç ayrılamayacağımı düşünmem…

17 Ağustos günü bu sebepten ötürü benim için çok farklı geçer. O gece yine tedirgin olur, tüylerim ürperir. Ben belki bir yakınımı kaybetmedim ama onlarca insan binaların altında can verdi o gün. Bazen şükretmeyi bilmek lazım. 17 Ağustos’ta o günlerden biri.

17 Ağustos’ta vefat edenleri rahmetle anıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder