24 Ağustos 2011 Çarşamba

Lüleburgaz Semalarında Bir Belde: Ahmetbey




20 yaşındayım. 91 yılından 99 yılına kadar yaz aylarını Çınarcık’ta geçirdim – henüz bir yaşımı doldurmadan oraya götürülmüşüm annemler tarafından- 99’dan günümüze kadar geçen zaman zarfında ise yaz aylarının tamamını Şarköy’de geçirdim. Kısaca deniz-kum-güneş üçlemesiyle geçirdim tüm hayatımı.

Ama bir şeyler oldu son 2 yılda. Deniz-kum-güneş üçlemesi beni eskisi kadar mutlu etmiyordu. Bir farklılık yapmalıydım.

Ananemler kışın İstanbul’da otururlar. Yazın ise Şarköy’e gelirlerdi. Babanemlerin dışında, onların da orada yazlıkları vardı. Fakat geçen sene bazı sebeplerden ötürü Şarköy’deki yazlığı satıp, köyde ev yaptırdılar kendilerine. Esasında kökenleri Topçuköy fakat onlar oradan biraz daha ‘’modern’’ diye adlandıracabileceğimiz Ahmetbey’de evlerini yaptırmaya karar verdiler.

Şarköy benim için bir ritüeldi. Okullar kapanır, bir gün sonra hemen Şarköy’e giderdim. Okullar açılmadan bir gün önce de geri dönerdim. Fakat bu kez öyle olmadı.

Hazırlık sınavının bitimiyle beraber soluğu Ahmetbey’de aldım. Oradaki insanların çoğu şaşırdı tabi İstanbul’dan birinin tatil için orayı tercih etmesine. İstanbul’un şaşalı yaşamından, Ahmetbey’in sakin köy yaşamı kuşkusuz sıkıcı olmalıydı.

Ama kendini nerede mutlu ve huzurlu hissediyorsan, senin için en uygun tatil yeri orasıdır. Ben huzuru orada buldum. Trakya insanını her zaman sevmişimdir. Onların sıcakkanlı halleri, misafirperver tutumu ve en önemlisi doğallıkları benim çok hoşuma gidiyor.

Tabi bunun dışında, sakinliği ve yalnız kalmayı seven biri olmam da, oradan bu denli etkilenmemin bir diğer nedeni. Bir insan herkes ile arkadaşlık yapabilir. Fakat birileriyle gerçekten ‘’arkadaş’’ olur. Diğerleriyle ise ‘’yapmacık’’ olarak. İşte bu yapmacık olmak benim tarzım değil.

NOT: Şu yapmacık arkadaşlığı açalım da, yanlış anlaşılmalar olmasın. Merhaba merhaba olduğun insanlar senin arkadaşın değildir. Adetten selam verirsin- sevsen de sevmesen de- Ya da kısa süreli vakit geçirmek zorunda kalırsın- istesen de istemesen de. Benim için budur yapmacık arkadaşlık.

Eskiden çocuktuk, yazlık arkadaşlıklar keyif verebiliyordu (bir yere kadar tabi). Ancak yavaş yavaşta olsa büyümeye başladıkça ve kendinizi tanıyıp, kişiliğiniz oturdukça; gerçek arkadaşlarınız ile yazlık arkadaşlarınız arasındaki ince çizgi sizin için sıkıcı bir hal almaya başlayabiliyor.

Bu ince çizgiden ötürü, önceliğim bu yaz Ahmetbey oldu. Eğer olurda bir gün yolunuz düşerse, inin çarşıya, önce bir köftesinden yiyin, sonra gidin dondurmacısından dondurmanızı alın, sabah kahvaltılık için poğaçanızı pastaneden temin edin, akşam muhabbetin belini kırmak için en baştaki kahvehaneye gidin. Öncelikli tercihiniz çay olsa da, limontayı tatmadan oradan ayrılmayın!

Kısaca oraya giderseniz, en az sizler kadar temiz, sizler kadar saf, sizler kadar içten insanları bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder