3 Ağustos 2013 Cumartesi

Galatasaray: 1-0 :Porto





Galatasaray iki senedir büyük bir dönüşüm ve gelişim içerisinde. Kulüp tarihinin en büyük başarılarında çok önemli pay sahibi olan Fatih Terim, bu gelişimin öncülüğünü üstlenmiş durumda. Real Madrid’in düzenlemiş olduğu Bernabeu Kupası ve bu sene düzenlenmiş olan Emirates Kupası’na katılmış olmak ise bu durumu anlatan çok önemli veriler.

Yazlıkta olduğum için maçı Galatasaraylılar Derneği’nde, kalabalık bir grup eşliğinde izledim. Arka sıramda küçük bir çocuk oturuyordu. Hem Emirates Cup hem de Arsenal ile Porto maçlarıyla ilgili soru sorarken  heyecandan sesi titriyordu. Galatasaray’ın Avrupa’da tarih yazdığı yıllarda çocukluğunu yaşamış biri olarak bu durumdan oldukça etkilendim ve benim jenerasyonumun yaşadığı başarıları, bizim aldığımız tadı onun da alacağını bildiğim için ayrıca mutlu oldum.

Bizler, Fatih Terim’in futbolculuğuna değil antrenörlük dönemine denk geldik. Bu yüzden bizim, en azından benim, çocukluk kahramanım hep Fatih Terim olmuştur. Ona olan sevgimi ise kelimelerle ifade edebilmem mümkün değil. Ne söylesem hep bir şeyler eksik kalır çünkü. Bu sevgiyle büyüyen bizler, günümüz çocuklarına bu sevgiyi aktarıyoruz. Belki de arkamda oturan o küçük çocuk büyüdüğü zaman onun da kahramanı Fatih Terim, Selçuk İnan, Sneijder olacak. O da kendinden sonrakilere bunu aktaracak. Tuttuğu takımın başarılarıyla büyüyen bir çocuğun ne kadar mutlu bir çocukluk geçirdiğini düşünsenize…

Maça gelecek olursak; hazırlık maçlarında sergilenen kötü oyun ve akabinde alınan kötü sonuçlar oyuncuları gereğinden fazla etkilemiş. İlk yarıda oyunu domine eden bir Porto gördük. Hem ileride bastılar hem de orta sahada oyunu sürekli kontrol ettiler. İstedikleri gibi de futbol oynadılar. Galatasaray ise bu yarıda Drogba’nın bireysel çabalarıyla ayakta kalabildi sadece.

İlk yarı ile ikinci yarı arasında ise bariz bir fark vardı. Bu farkı yaratan şey muhtemelen Fatih Terim’in devre arasındaki uyarılarıydı. Çok daha özgüvenli oynayan, çok daha hareketli ve organize hücum eden bir Galatasaray vardı sahada. İlk yarıdaki Galatasaray ile Porto yer değiştirmiş gibiydi. Bu kez oyunu domine eden taraf Galatasaray oldu. Özgüveni yerine gelen oyuncular kalitelerinin farkına vardı ve Porto’nun üzerine korkusuzca gitmeye başladı.

Dany’nin bireysel hatalarını kenara bıraktığımızda, diğer maçlara oranla daha iyi bir savunma kurgusu gördük. Bilhassa Melo’nun da işin savunma kısmında aktif hale gelmesiyle beraber Galatasaray savunması çok daha az açık verdi Porto’ya karşı.

Bir oyuncuya güvenmek his meselesidir. Somut şekilde çoğu zaman tarif edemezsiniz ama içinizdeki o his, sizin o oyuncuya karşı güven duymanızı sağlar. Ben bu ‘’güven’’ hissini bu maçta Chedjou’ya karşı yaşadım. Her ne kadar penaltıya sebep olsa da; topu oyuna sokuşlarında, top çalmalarında pozitif şeyler vardı. Sanıyorum stoperde Semih ile oynamaya başladıktan sonra bu güven duygusu taraftarın büyük çoğunluğuna yayılacak.

İkinci yarıda çok iyi bir performans sergilenmesine rağmen, Galatasaray’ın mevcut kadrosunun oynayabileceği yegane sistemin 4-1-3-2 olacağı konusunda ısrarcıyım. Bunun sebeplerini ise daha önce yazmış olduğum yazılarda belirttim. Özet geçecek olursam; birincisi elde hem Drogba hem de Burak gibi iki üst düzey forvet varken bir tanesini kenarda oturtmak imkan dahilinde değil. Hele ki Türkiye Ligi’nde.

İkincisi, tek forvetli sistemi oynayabilmek için çok çok iyi kanat oyuncularına ihtiyaç var. Galatasaray’da ise bu tarz oyuncuların varlığından söz edebilir miyiz? Bence edemeyiz. Aksine göbekte çok daha iyi oynayabilecek bir oyuncu topluluğu var.

Oyunun gidişatına göre tabii ki tek forvete geçiş yapılabilir ama ana sistemin tek forvet üzerine kurulu olması çok sağlıklı durmuyor.

Ligde hiçbir şekilde bir arada oynadığını göremeyeceğimiz bir kadroyla takımın sahada yer alması kafamdaki tek soru işareti. Altı yabancılı sistemde takım, muhtemelen kanatsız çift forvetli bir şablonla sahada yer alacak. Bu ise hazırlık maçlarında çok fazla denenmedi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder