12 Ağustos 2013 Pazartesi

Galatasaray: 1-0 :Fenerbahçe



Sezon öncesinde düzenlenen Süper Kupa, her ne kadar işin ucunda kazanılacak bir şampiyonluk olsa da, aslında moral kazanma, kaybetme maçları. Hele ki bu maç bir derbi ise; bir kupadan daha fazlası…

Galatasaray, hazırlık maçlarında, biraz da Burak’ın sakat olmasından ötürü, çoğunlukla tek forvetli sistemi baz alan bir oyun şablonu ile sahada yer aldı. Burak Yılmaz, Emirates Kupası’na da katılamayınca bu durum iyice perçinleşti. Bu yüzden, Galatasaray’ın Fenerbahçe karşısına tek forvetle çıkacağı neredeyse kesin gibiydi.

Hazırlık kampında dikkat çeken oyuncuların başında Amrabat geliyordu. Kamp boyunca oynanan hazırlık maçlarında göstermiş olduğu hırs, formaya aç oluşuyla dikkatlerin üzerinde toplanmasını sağladı. Oynanan maçların hemen hepsinde Sneijder ile olan uyumu ve oyunu dikine oynama isteği göze çarptı. Fatih Terim her daim forma adaletinden yana olan bir teknik direktördür. Amrabat  da çalışkanlığı ile formayı çok istediğini bize olduğu kadar Fatih Terim’e de göstermiş ki, Süper Kupa finalinde ilk 11 başladı.

Bu durum benim için sürpriz olmadı. Hem Fatih Terim’in forma adaletine güvenmem hem de Fenerbahçe’nin sağ kanadındaki sıkıntıdan faydalanabilecek olması Amrabat’ı bir adım öne çıkarıyordu maç öncesinde. Amrabat’ın Kayseri’ye giden kafilede yer aldığını öğrenince kafamda tek bir soru belirdi: ‘’Amrabat takıma girerse kim kesik yer?’’

Sabri’nin cezalı oluşundan ötürü Eboue’nin  yeri garantiydi. Onunla birlikte Sneijder, Drogba ve Muslera da yeri garanti olan diğer isimlerdi. Savunmada yaşanan zaaflardan ötürü Gökhan Zan’ın stoperde oynayıp, Chedjou’nun dışarıda kalabileceğini düşündüm ancak Gökhan’ın maç eksiğinin oluşu beni bu düşünceden vazgeçirdi. Özellikle Emirates Kupası’nda Melo’nun gereğinden fazla top kaybı yapması sebebiyle onun kesik yiyebileceğini düşündüm. Ancak Melo’nun takıma katmış olduğu dinamizm ve sertlik bu düşünceden de caymama neden oldu. Zor bir karardı. Fatih Terim’in düşüncesini beklemekten başka yapacak bir şey kalmadı. Netice itibariyle kesiği yiyen Chedjou oldu. Maç performansı ne olursa olsun Amrabat, Fenerbahçe maçında oynamayı sonuna kadar hak etmişti ve bu tercih oldukça doğruydu.

Fenerbahçe’nin Salzburg ile oynadığı iki maçta da oyunun büyük bölümünü Avusturya ekibinin domine etmiş olmasının altında yatan temel sebep rakibin çok koşması, seri oynaması ve pres yapmasıydı. Kadro kalitesi olarak iyi durumda olmayışları elenmelerindeki yegane sebepti. Galatasaray’da ise kadro kalitesi aşırı yüksek, tempo ve pres oldukça az durumdaydı. Yine de stoperde Bekir’in oynayışı ve sağ bekte adeta işlenmeye hazır bir maden olarak duran Mehmet Topuz’un varlığı Galatasaray’ı bir adım öne çıkarıyordu.

Fenerbahçe muhtemelen Galatasaray’ın savunma zaafları üzerinden durmuştu zira Chedjou ile Semih ikilisi çok fazla yan yana oynama fırsatı bulamadı. Ancak Gökhan Zan hamlesi rakibi bir nebze de olsa yanılttı çünkü bu ikili geçen sene  yan yana oynama fırsatı buldu ve Gökhan, Chedjou’ya oranla hava toplarına da oldukça hakim bir isimdi. Fenerbahçe’nin maç boyunca havadan oynaması Galatasaray’ın işine geldi.

Maçın favorisi olan taraf Galatasaray olmasına rağmen Fenerbahçe oyun hakimiyetini maçın başında Galatasaray’a kaptırmadı. Bunun başarılmasındaki temel etken; oyuna geriden başlayan Galatasaray’ın en temel iki oyuncusu Melo ve Selçuk’a adam markajı verilmesiydi. Selçuk, hazırlık maçlarından beri fazlaca durgun. Basit oynamayı tercih ediyor ve sorumluluk almaktan kaçıyor. Maç içerisinde de Ümit Davala’nın Selçuk’u birkaç kez uyardığını gördük. Özellikle maçın ilk yarım saatlik bölümünde sahada varlığından haberimiz bile olmadı. Bu bölümde Sneijder’i orta sahaya kadar gelip top yapmaya çalışırken gördük.

Galatasaray’da ilk yarıda göze çarpan bariz eksiklik şuydu: Hücum oyuncuları ile kanat oyuncuları arasındaki mesafenin fazla oluşu ve bu oyuncuların birbirlerinden kopuk oynamaları.

Hakan Balta çok tartışılan bir bek oyuncusu. Eğer takımınız iyiyse Hakan Balta iyidir, sırıtmaz. Eğer takımınız kötüyse, Hakan Balta takımda en çok göze çarpan oyuncu olur. Hazırlık maçlarında istikrarsız bir performans sergilemesi ancak yabancı sınırından dolayı mecburen final maçında oynayacak olması taraftarı endişeye düşürmüştü. Fatih Terim de bu şekilde düşünmüş olacak ki; Amrabat’a, Hakan Balta’ya sürekli destek verme görevi vermiş. Faslı oyuncu sürekli Hakan’a yardıma geldi ve birnevi defansif kanat oyuncusu gibi oynadı. Dikine oynayışı ve hızıyla takımını rakip yarı sahaya taşıyan Amrabat’ın böyle bir direktifle sahada yer alışı Galatasaray hücumlarının kalabalık olmayan şekilde gerçekleşmesine neden oldu. Hamit’in de etkisiz kalması Galatasaray’ı hücumda Sneijder-Drogba ikilisine bağımlı hale getirdi. Ne zamanki Amrabat ve Melo hücuma destek vermeye başladı, Galatasaray çok adamla ve organize şekilde rakip kalede pozisyonlar bulmaya başladı. İlk yarının son on dakikasıyla birlikte oyuna ağırlık koymaya başlayan taraf da Galatasaray oldu.

Galatasaray ikinci yarıda Ümit Davala’nın tabiriyle ‘’birlikte’’ oynamaya başladı. Amrabat, Hamit, Melo ve Selçuk daha fazla yer aldılar Fenerbahçe yarı sahasında. Fenerbahçe’nin 10 kişi kalmasıyla birlikte oyun artık tek taraflı hale döndü.

Bruno Alves’in atıldığı pozisyonun kahramanı kuşkusuz Melo’ydu. Melo oyuna o kadar hakim ki, Alves’in sarı kartla oynadığını çok iyi biliyordu ve dengesiz şekilde topa geldiğini anladığı anda topa hareketlendi ve zamanlamasını da çok iyi ayarlayarak hem faulü aldırdı hem de rakibinin bir kişi eksilmesini sağladı.

Sırf mesaj vermek için sahaya beş yabancı ile çıkan Ersun Yanal’ın neden Yobo’yu dışarıda bıraktığı ise bir Galatasaraylı olarak benim değil ama Fenerbahçeliler’in mutlaka tartışması gereken bir konu. Antrenörler her türlü şartı gözeterek 18 hazırlamakla hükümlüdür. Belki de Yobo olsa, Fenerbahçe 10 kişi kaldıktan sonra ‘’çakma’’ değil, Kadlec-Topal, gerçek bir stoper ile oynama imkanı bulacaktı.

Galatasaray, iki sene önceki Fenerbahçe maçlarında olduğu kadar baskın ve çok pozisyona giren bir yapıda gözükmese de kaleye oldukça yüksek sayıda şut çekti ancak bunlardan sadece birinde golle buluşabildi. Burak’ın olmayışı tek forvetli sistemi deneme fırsatı sundu Fatih Terim’e. Onun gelişiyle birlikte, özelikle ligde, 4-1-3-2 sistemine dönüş olacaktır.

Galatasaray’ın hücum ve savunma stratejileri üzerinde durmasında fayda var. Takım şu an Sneijder ve Drogba’ya bağımlı halde bir görüntü sergiliyor. Daha komple bir şekilde hücum etmeyi ve her oyuncudan skor katkısı almayı mutlaka başarmalı.

Savunmada ise birkaç kez yerleşim hatası yapıldığını gördüm. Özellikle ilk yarıda bir pozisyonda savunmada bulunan oyuncular ve pozisyon gereği savunmaya yardımcı olan Melo tamamen içeri gömülerek sol kanattan içeriye doğru topla dribbling yapan Hasan Ali’ye bomboş bir koridor açtılar. İşin ilginç tarafı ise Hasan Ali’yi o pozisyonda geriden takip eden isim Gökhan Zan’dı. Yapılan bu hata, Fenerbahçeli oyuncuların kötü bitiriciliği sebebiyle golle sonuçlanmadı.

Gökhan Zan’ın maçta dikkat çeken en büyük eksiği ise topla çıkışlarda yaptığı pas hatalarıydı. Hava toplarında ne kadar başarılıysa, savunmadan çıkarken yapılan paslarda da bir o kadar başarısızdı. Sanırım Chedjou’nun en çok bu özelliği Galatasaray’ın işine yarayacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder