12 Aralık 2012 Çarşamba

Üçleme



Yazıda üç farklı yere değineceğim. Önce Braga maçı üzerinden Galatasaray'ın bu sezonki Şampiyonlar Ligi grup karnesi ile alakalı izlenimlerimi yazacağım daha sonra Sivas maçı özelinde takımda görmüş olduğum bazı durumlardan bahsedeceğim. Son olarak da pazar günü oynanacak olan Galatasaray - Fenerbahçe maçı ile ilgili öngörülerde bulunacağım.

Şampiyonlar Ligi kuraları çekildikten hemen sonra ''lider çıkmak hayal değil'' başlıklı bir yazı yazmıştım. Bu, hissi bir yazı değil mantık çerçevesi içerisinde yazılmış bir yazıydı.

Galatasaray'ın Şampiyonlar Ligi karnesini ilk üç maç, son üç maç şeklinde ayırmakta fayda var. İlk üç maçta yaşanılan temel sıkıntıyı ben şu şekilde açıklıyorum: Galatasaray, Manchester ile deplasmanda oynayacağı Şampiyonlar ligi ilk maçına gereğinden fazla önem vermişti. Öyle bir hava yaratıldı ki; Galatasaray bu maçı kaybetmesi durumunda Avrupa'ya veda edecekmiş şeklinde bir algı oluştu. Normal şartlarda zaten maça doğal olarak konsantre olacak futbolcular, bu maça aşırı bir şekilde motive oldular. Sonuç beklenildiği gibi olmayınca, hayal kırıklığı da gereğinden fazla oldu. Bu maçın yaratmış olduğu bir moral bozukluğu vardı oyuncularda ancak, sonuçtan bağımsız, oynanan oyunun getirmiş olduğu da bir özgüven oyuncular üzerinde hakimdi. Braga ile iç sahada oynanan ikinci karşılaşma da mağlubiyetle sonuçlanınca; oyuncular doğal olarak özgüvenlerini kaybetmeye başladı. En tehlikeli maç ise iç sahadaki Cluj maçıydı. Kolay lokma gibi görünen bir takım ile kazanması gereken bir maç oynadı Galatasaray. Doğal şartların dışında bir durum vardı o gün ve bu, Galatasaray'ın kazanmasına engel oldu.

Üç maç sonunda alınan bir puan, Galatasaraylı oyuncuların moralini ve özgüvenini çok aşağılara çekmişti. Cluj maçı öncesi, taktik ve teknikten ziyade, özgüven sorunu minimuma nasıl çekilir bunu düşünmeliydi teknik ekip Çünkü bu maç, son şanslarıydı. Cluj maçında alınan galibiyet ve sergilenen futbol Galatasaray'ın çok önemli bir eşiği atlamasına yardımcı oldu. Artık Galatasaray, Şampiyonlar Ligi'nde de var olduğunu ve o seviyelerde de maç kazanabileceğini hem dışarıya mesaj olarak gönderdi hem de oyuncular bunu başarabilecek güçte olduklarını gördü.

Biraz uzun tuttum,  o yüzden direkt Braga maçına geçiş yapıyorum. Galatasaray'ın Braga'da sergileyeceği oyunun Cluj maçında sergileyeceği oyun ile benzerlikle göstereceği aşikardı. Nitekim öyle de oldu zaten. Ancak senaryo beklenildiği gibi olmadı. Hem Braga'nın Galatasaray karşısında öne geçmesi hem de Cluj'un Manchester'da skor üstünlüğünü ele alması; Galatasaraylı oyuncuları moral olarak geriye itti. Ancak son söz henüz söylenmemişti. Galatasaraylı oyuncular bu zor şartlarda da maçı kazanmasını bilerek, moral anlamında da geriye düştükleri bir maçı kazanarak ortaya karakter koymayı bildi.

Şampiyonlar Ligi'nde böyle bir gruba düşmek, doğal olarak, farklı beklentiler ile maçlara çıkılmasına sebep oldu. Hemen herkes, ikinci turu garanti görüyordu. Bu durum da, hem hoca hem de futbolcular üzerinde baskı yaratıyordu. Zaten Braga maçından hemen sonra oynanan Sivasspor maçı az çok demek istediğim şeyi açıklıyor.

Galatasaraylı oyuncular Sivasspor maçına oldukça iştahlı ve kendilerinden emin bir şekilde çıktı. Bunu maçı izlerken çok net bir şekilde görebiliyordunuz. ''Şampiyonlar Ligi'nde gruptan mutlaka çıkılmalı'' düşüncesi oyuncuları bağlayan bir zincir gibiydi. Sivasspor maçında bu yükten arınmış bir oyuncu topluluğu vardı. Bu da zaten sahaya yansıdı. Muslera ve Melo gibi iki önemli oyuncunun olmadığı bir maçta sonuca kolay ulaştı Galatasaray. Böyle zor bir deplasmanda bu kadar rahat kazanmak şüphesiz ki bu rahatlama ile doğrudan bağlantılıydı.

İşin biraz daha hikaye kısmını bir kenara bırakarak, taktik ve teknik konuların yoğunlukta olacağı Fenerbahçe maçı ile ilgili düşüncelerime geliyorum.

Galatasaray, maça zaten kontrollü oyundan ziyade hücumu düşünerek başlayacaktı ancak dün oynanan 1461 Trabzon maçında ortaya çıkan tablonun, bu maçın kaderini de doğrudan etkilediği kanaatindeyim.

Fenerbahçe'nin en zayıf bölgesi defansı. Özellikle Bekir'in son haftalarda takımın gol yükünü üstlenmiş olması, onun savunmadaki yetersizliğini oldukça gizledi. Pazar günkü maçta Bekir, geçen sezon Bilica'nın yaratmış olduğu etkiyi yaratabilir.

Geçen seneyi gözümüzün önüne getirelim. Oynanan dört maçında üçünde oyunun mutlak hakimi olan Galatasaray'dı. Şampiyonluk maçında ise, topu Fenerbahçe'ye vererek ''buyrun siz oynayın'' demiş, karşılığında da Kadıköy'de şampiyonluk kupasını kaldırmıştı Galatasaray. Bu, o maça özgü bir stratejiydi. Galatasaray'a o maçta galibiyet gerekse, oyunun hikayesi o maçtan önceki üç maça benzeyecekti çok büyük bir ihtimalle.

Trabzon maçının sonucundan dolayı Galatasaray maça saldırarak başlayacaktır. Aynı geçen sezon Arena'da oynanan ve 3-1 biten maçta olduğu gibi. O gün, yapılan şok pres karşısında afallayan bir Fenerbahçe savunması vardı. Galatasaray, o gün sadece şok pres yapmakla kalmayıp; Fenerbahçe'nin pas bağlantılarını kesme başarısını da göstermişti. İşte yine o gün olduğu gibi pazar günü de Fenerbahçe'nin pas kanallarını kesmek zorunda Galatasaray.

Fenerbahçe, savunmadan topla çıkmayı seven bir takım. Genelde kaleci Volkan, ilk topu stoperlere atıyor. Umut ve Burak'ın, ama özellikle Umut'un, yapacağı pres hem Bekir hem de Yobo'yu pas opsiyonu olmaktan çıkaracaktır. Fenerbahçe böyle durumlarda ikinci bir alternatif yaratmış durumda. O da şu; Meireles ya da Topal'dan biri kaleciye oldukça yanaşarak kendisini bir pas opsiyonu haline getiriyor. Galatasaray'ın bu ikinci opsiyonu da bir şekilde bertaraf etmesi gerekiyor. Eğer bu başarılırsa, 3-1 biten maçın senaryosuna benzer bir senaryoyu pazar günü görebililiriz. Galatasaray'ın o gün yapmış olduğu bu iki hamle (pres ve pas bağlantılarını kesip Fenerbahçe'yi uzun top oynamaya mahkum etme) takımın en önemli oyuncusu Alex'in oyundan düşmesini sağlamıştı. Eğer hem hücum pres yapıp hem de pas bağlantıları kesilebilirse, bu kez Cristian Baroni oyundan düşürülebilir ve Sow ile Kuyt ileride yalnızlıklarıyla başbaşa bırakılır.

Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta daha var. Bu aslında önemli bir nokta. Fenerbahçe, hücumda inanılmaz derecede sıkıntılı duruma düştüğü maçlarda oyunun kilidini açma noktasında oldukça zorlanıyor. Alex'in gidişi ile beraber sekteye uğrayan duran top organizasyonları, kilitlenen maçları açma noktasında Fenerbahçe'ye avantaj sağlamıyor. Ortaya çıkan bu sıkıntıyı uzaktan çektikleri şutlarla aşmaya çalıştıklarını gördük bu sezon. Özellikle Baroni ve Meireles'in uzaktan çekmiş olduğu şutlar, hücumda yokları oynadıklar bir karşılaşmada dahi öne geçmelerine olanak sağlayabiliyor. Özellikle işin bu kısmında da Melo ile Selçuk'a büyük yük düşecek. Galatasaray eğer orta sahayı ele geçirebilirse, maçı da büyük ihtimal ile kazanacak.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder