23 Eylül 2013 Pazartesi

Geri dönüş

Filmi biraz geriye sarıp 17 Eylül akşamına dönmek lazım. Nasıl ifade etsek, ne söylesek bilemiyorum. Salı gününden pazar gününe geçen süre beş günden çok daha fazlasıydı. Böyle bir durumda hiçbir şey söyleyemezsiniz. Sadece en yakın maç gününü beklersiniz. Öyle bir ruh haline bürünürsünüz ki; tarifi yoktur. İster Galatasaray taraftarı olarak böyle ağır skorlar almaya alışkın değiliz deyin, ister büyük beklentilerimiz vardı... Ortak nokta şu; çaresizlik hissini o gün tüm Galatasaraylılar yaşadı.

Galatasaray'a saldırmak, Galatasaray'ı aşağa çekmek için en ufak fırsatı bekleyenler için bu skor bulunmaz bir nimetti. Hem içten hem dıştan vurmaya başlayanlar oldu. Oysa olması gereken çok basitti; sessiz kalıp takıma destek olmak. Genelde kolay olanlar yapılmaz zaten, yapılsa ortada sorun olmayacaktır çünkü. Durduk yere kaos yaratmak, bundan beslenmek isteniyor herhalde. Ancak olan yine taraftara oluyor, en çok zararı onlar görüyor.

Normal şartlarda zaten zor geçmesi olası olan Beşiktaş maçı, hem yaratılan atmosfer hem de içine düşülen psikolojik durum nedeniyle bambaşka bir hal aldı. Pazar günü Galatasaray, 76 bin kişi önünde şampiyonluk maçına çıkacakmış gibi bir hava yaratıldı.

Yabancı liglerdeki maçlarda, zaman zaman, mağlup konumda olan takımın durumunu anlatmak için ''x şimdi dağa tırmanmak zorunda'' denir. Almeida'nın golünden sonra Galatasaray için geçerli olan şey tam olarak buydu.

Galatasaray her ne kadar istediği futbolu oynayamıyormuş gibi gözükse de üç yıllık bir takım ve Beşiktaş'a göre oldukça tecrübeli. Genç ve yeni bir takım olan Beşiktaş'ın böyle bir atmosferden olumsuz etkileneceği çok açıktı. Galatasaray'ın Fatih Terim ile beraber inanılmaz derecede düzelen derbi karnesi de malum. Bu durum Galatasaraylı oyuncuların kendilerinden emin ve sağlam oynamasına yol açtı. Ancak devreye 1-0 mağlup durumda girmek Fatih Terim'in önünde sadece 45 dakikalık bir zaman dilimi bırakmıştı.

Fatih Terim'in üzerinde yeteri kadar baskı var zaten. İster kendi yarattı deyin, ister başka bir şey. 6-1 kaybedilen, hem de iç sahada kaybedilen, Real Madrid maçından sonra ligde de dokuz puan geriye düşmek taşları ciddi manada yerinden oynatırdı. Belki ligin şu haftalarında dokuz puan geriye düşmek Galatasaray'ın şampiyonluk umutlarını bitirmezdi ama psikolojik olarak çok sıkıntılı durumlara sokardı. İşler daha da zorlaşırdı. Tabi rüzgarlı, fırtınalı havalarda gemiyi karaya yanaştırmada adeta bir usta olan Fatih Terim'in kenarda olması Galatasaray'ın en büyük şansıydı.

Önünde kalan 45 dakika için takımını çok iyi hazırladı Fatih Terim. Galatasaray'ın en büyük sorunu gol atamıyor oluşuydu. Garip belki ancak Drogba, Burak ve Sneijder'li ileri hücum hattı gol atamıyor. Böyle bir sıkıntı var. Engin - Bruma değişikliği bu açıdan Galatasaray'ın çehresini değiştirdi. Bu üçlüye geriden bir ismin destek vermesi ve destek verirken de dikine oynayıp, adam eksileterek bunu yapması çok ciddi avantaj oluşturdu Galatasaray için.

Bruma, henüz ham. Yani işlenmeye hazır ancak işlenmemiş. Bu hali bile göz kamaştırmaya yetiyor. Önceki maçlardan tek farkı savunmaya daha fazla yardıma gelmesiydi. Bu görevi de başarıyla yerine getirdi. Buna karşın Galatasaray'ın ikinci yarıda yaptığı en önemli hamle; alanları çok iyi kapatması oldu. Çünkü mevcut sistemde Selçuk sağ iç oynamak zorunda kalıyordu ve en ufak konsantrasyon bozukluğu, iyi alan kapatamama rakibe orta sahada etkili olup, hücumda tehlike yaratma fırsatı veriyordu. İkinci yarı bu dengeyi kusursuz şekilde sağladı Galatasaray. Bu da, maçı getiren etkendi zaten.

Galatasaray dün üç puandan çok çok fazlasını aldı Olimpiyat Stadı'nda. Galatasaray için ''yeniden hayata döndü'' desek sanırım yanlış olmaz. Geçen sene de üç maçlık mini bir kriz yaşamıştı Fatih Terim'in öğrencileri. Bu kez yaşanan kriz ise çok derin ve ağır oldu. Atlatmak ise geçen seneki kadar kolay değildi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder