21 Kasım 2014 Cuma

Prandelli doğruyu bulur mu?

3 sene önceye dönelim.

Fatih Terim önderliğinde yeniden yapılanan, kadrosunu hemen hemen baştan oluştup sezona başlayan Galatasaray; skora gitse de oynadığı futbolla çok fazla umut vermiyordu. İşler öyle bir raddeye gelmişti ki; hem takımı hareketlendirip, hem de taraftarı gaza getirecek ufak dokunuşlara ihtiyaç vardı. Galatasaray'ın elinde forvet oynayabilecek isimler şunlardı: Johan Elmander, Milan Baros, Sercan Yıldırım. Bir de ihtiyaç halinde kullanılabilecek Colin Kazım... Buna rağmen hücumcu anlayışın en büyük savunucusu ve uygulatıcısı Fatih Terim, takımı ısrarla tek forvetle sahaya sürüyordu. Hem de çift forvete döndüğü maçlarda takımın daha iştahlı, daha pozitif bir oyun oynadığı aşikarken... O dönem oluşan ortamı çok net hatırlıyorum. Galatasaray'ın çift forvet oynaması gerektiğine yönelik baskılar dört bir yandan artarak geliyordu. Kırılma anı muhtemelen üst üste oynanan Mersin ve Beşiktaş maçlarında alınan 0-0'lık beraberlikler oldu. Bilhassa İnönü'de oynanan maçta Galatasaray'ın Beşiktaş'a karşı hiç olmadığı kadar aciz kalması, Türk futbolseverlerin Muslera ile tanışmasını sağlarken; Galatasaray'ı da bambaşka bir yola itiyordu. Ligin 12. haftasına kadar tek forvetli sistemden vazgeçmeyen Fatih Terim, derbiden bir sonraki hafta Arena'da oynanan Sivasspor maçında takımı sahaya çift forvetle sürmüştü. Biraz zorlanmasına rağmen rakibini 2-1 mağlup eden Galatasaray, o maçla birlikte üst üste 9 maç kazanarak kulüp rekorunu egale etti. Çift forvet oynarken ortaya çıkan iştah ve skoru kolay elde etme, taraftarı olduğu kadar oyuncuları da gaza getirerek ortaya izlemesi müthiş keyifli bir takımın çıkmasına vesile oluyordu. O dönem takımda 10 numara özellikli bir oyuncunun bulunmaması da bu sistemi işler kılmıştı. Kanatlarda Engin ve Emre Çolak gibi merkez orta saha özellikleri çok kuvvetli iki adamın yer alması, Galatasaray'ı merkezde çok kuvvetli bir takım haline getirmişti. Engin ve Emre'nin mücadele gücü yüksek oyuncular olması da orta sahada oluşabilecek olası az adamla rakibi karşılama ihtimalini de ortadan kaldırdı. Nitekim sezon sonunda yıllarca konuşulacak bir şampiyonluk elde etti o takım. Hem de ligdeki bütün rakipleri sadece aldığı skorlarla değil, oynadığı futbolla da ezerek.

Bir sonraki sene hasar tespiti yapılıp, birden çok takviye ile sezona girdi Galatasaray. Takımda halihazırda bulunan forvetlere bir de Umut Bulut eklenmişti. Elde dört forvet vardı ve yine salt bir oyun kurucu yoktu. Dolayısıyla şartlar Galatasaray'ı bir kez daha çift forvet oynamaya itiyordu. Oynanan oyunun geçen seneden farklı olmasının temel sebebiyse; kanatlardaki Engin ve Emre'nin yerini Hamit ile Amrabat'ın alması olmuştu. Hamit her ne kadar merkez orta saha özellikli bir oyuncu olsa da; Amrabat'ın sadece hücumu düşünen bir oyuncu olması ve savunma yönünün zayıflığı, orta sahaya kaymaları başaramayışı Galatasaray'ı zora sokuyordu. Ancak Drogba ve Sneijder gelene kadar Umut-Burak ikilisi, bilhassa da Umut'un bir sezonda atılabilecek gol sayısına yarım sezonda ulaşarak Galatasaray'a katkı sağlaması, Sarı-Kırmızılılar'ı ligin ilk yarısında zirveye taşıdı.

Kadrodaki asıl sıkıntı esasında Fatih Terim döneminde başladı. Takıma Sneijder gibi dünyada sayısı oldukça azalan saf bir oyun kurucunun eklenmesi, aynı zamanda Drogba ile Burak'ın yan yana oynama zorunluluğu Galatasaray'ı farklı bir şablon oynamaya itti. Ama işin temelinde yine çift forvetli sistemin bulunması Galatasaray'ı bir şekilde başarıya ulaştırdı.

Galatasaray tek forvet oynamaz mı, elinde o sistemde başarılı olacak özelliklere sahip bir oyuncu varsa oynayabilir. Ancak takımda Burak Yılmaz gibi bir oyuncunun olması ve malum yabancı sınırı bazı şeyleri oldukça zorlaştırıyor. Terim sonrası Mancini döneminde de İtalyan'ın şansı takımda Drogba'nın olmasıydı. Her ne kadar Drogba'yı tek forvet olarak nadiren denese de; Türkiye standartlarında Burak ile Drogba'nın yan yana oynaması belli avantajlar şüphesiz ki sağlıyordu.

Lafı fazla uzatmadan Prandelli dönemine gelelim.

Prandelli'nin elinde oynatmak zorunda olduğu bir Drogba yoktu. Buna ek olarak Sneijder de muhteşem bir sezon geçirmişti. Elinde de Burak gibi son yıllarda ligi attığı gollerle domine etmiş bir forvet vardı. Ancak Burak, tek forvet oynamaya uygun bir oyuncu değildi. Özellikleri itibariyle bunu başarması oldukça zordu. Fakat İtalyan hoca bütün bir hazırlık dönemini 4-2-3-1 deneyerek geçirdi. Hazırlık maçlarının hemen hepsinde Galatasaray'ın ortak bir sıkıntısı vardı: Pozisyona girememek.

Çarşamba'nın gelişi salıdan bellidir derler ya hani; öyle bir durum söz konusuydu. Burak'lı tek forvetin işlemediğini ve kısıtlı yetenekleriyle maksimum fayda verebilecek Umut gerçeğini yoksaydı Prandelli. Bu sezon Galatasaray'ın az biraz mücadele edip, etkili oynadığı maçları izleyin. İstisnasız hepsinde Umut Bulut'un parmağı vardır. Galatasaray hücumda ne zaman rakip savunmayı karıştırıyor, oyunun hakimiyetini eline alıyor ve keyif veren bir futbol oynuyor; hepsinde Umut Bulut ve çift forvet gerçeği gün yüzüne çıkıyor. Fatih Terim gibi inatçı bir teknik direktör dahi işler iyi gitmeyince bu inadını kırıp, takımını eldeki malzeme de uygun olduğu için, çift forvete döndü. Prandelli de bunu yapabilir. Çünkü önünde somut örnekler var. Yeni gelen bir teknik direktör olarak ülkedeki futbol iklimine alışmakta zorluk çekebilirsiniz ancak birlitke çalıştığınız takımı tanımanız zaruridir. Prandelli'nin de önce bunu başarması ve takımıyla ilgili bazı gerçekleri görmesi gerekiyor. Gerisi ise kolay.