29 Temmuz 2012 Pazar

Türk Medyası'nın Tutumu




Yaklaşık iki hafta önceydi, gazeteler yıkılıyordu. ''Galatasaray, peşinde olduğu Hamit, Amrabat ve Burak transferlerinden eli boş döndü!'' (özellikle Hürriyet gazetesinin internet sitesi bu konuda çok güzel bir örnek). Hemen akabinde, en az abisi kadar küstahça bir tavır ve üsluba sahip Ali Yıldırım çıkıyordu karşımıza. İstedikleri oyuncuyu alacaklarını söylüyordu gazetecilere.

Galatasaray'ın transferde sessiz kalması en çok onların işine geliyordu çünkü. Bir yıldır yaptıkları şikeden ötürü medya sürekli onları konuşuyor, Galatasaray'a pek sıra gelmiyordu.

Hunharca saldırdılar Galatasaray'ın üzerine. Medyayla arası bayağı iyi olan, direktifleriyle yalan haber yaptırabilen Şekip Mosturoğlu da tahliye olmuştu. İnceden inceye çalışıyor olma ihtimali çok yüksekti.

Fakat Galatasaray'ın sabrı artık taşma noktasına gelmişti. Transferler art arda patladı. Önce birilerinin biz istersek deyip istemelerine rağmen alamadıkları Hamit, sonra Burak ve Amrabat transfer oldu Galatasaray'a.

Fazla değil, iki hafta önce bu isimler üzerinden Galatasaray'ı acımasızca eleştiren medya ters köşeye yatmıştı. Artık yeni bir plan yapmak zorundaydılar ( ya da onlara yeni bir plan sunulacaktı).

Yeni planlarını çok geçmeden öğrendik. ''Neden yapılmadı?'' diye eleştirdikleri transferler üzerinden Galatasaray'a saldıracakları yine. Bu kez farklı bir açıdan bakmışlardı olaya. Aldıkları ücret sorun olmuştu ve buna ek olarak akıllarına farklı bir soru gelmişti: ''Bu transferler Galatasaray için biraz fazla lüks olmadı mı?''

Eleştirilerinin dayanağı Rijkaard'ın ilk yılında yapılan transferlerdi. Halbuki birazcık mantıklı olabilseler ( yazarken ben de şaşırdım), birazcık objektif olabilseler aradaki farkı çok iyi görebilirlerdi ancak başaramadılar.

O halde ben yardımcı olmayı deneyeyim, her ne kadar anlattıklarım, karşımdakilerin anlayacağı kadar olsa da...

Rijkaard'ın ilk döneminde takım omurgasının çok iyi olduğunu söylersek, yanılmış oluruz. Kaleci güven vermiyor, stoperler güven vermiyor, orta sahada bir tek Elano var, forvet ''eh işte'' konumundaydı.

O dönem yapılan transferler omurgayı sağlamlaştırmak yerine, yardımcı bölgeler için yapıldı bu sebepten ötürü çok da başarılı olunamadı. Yani, o dönem yapılan transferler lükstü ve takımın geleceğine ciddi zararlar verdi.

Fakat bu seneki transferler için aynısını söylemek, söylemeye çalışmak ya da, büyük bir insafsızlık olur.

Halihazırda şampiyon olmuş bir kadro var. Omurgası çok sağlam ve eksik olan yerleri belli. Eksik olan mevkilere ciddi manada kaliteli isimler alınıyor, birnevi takım gücüne güç katıyor, ancak bu transferler ''çok lüks'' denerek eleştiriliyor.

Bir an için bu transferlerin yapılmadığını varsayalım. Sene içerisinde yapılacak olan eleştirileri az çok tahmin edebiliyorsunuz değil mi?



Özetlemek gerekirse; şike süreci başladıktan hemen sonra hakim olan şokun atlatılmasıyla beraber, Fenerbahçe'nin şike yaptığı gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalanlar; bu gerçeği kabul etmekte bir hayli zorlandılar. Günler ilerleyip, Fenerbahçe'nin bu işten yırtamayacağını anlayanlar ortaya bir proje koydular. Bu projede rol alan da onlardı aslında. Bu projeyi yürüten ''ağır abiler'' perdenin arkasından bu oyunu izlerken; medyanın büyük bir bölümü de kendisine biçilen rolü çok iyi oynadı.

Artık anlamışlardı, Fenerbahçe geri dönüşü olmayan bir yola girmişti. Bundan sonra yapılması gereken şey; Fenerbahçe'nin bu yolda yalnız gitmemesini sağlamaktı.

Trabzonspor'u bu işin içine sokmaya çalıştılar fakat başaramadılar. Trabzonspor bu sürecin mağduru olmasına rağmen, en zayıf halkaydı çünkü arkasında medya gücü yoktu.

Galatasaray'ı hayali teşvik olayıyla bu olayın içine almaya çalıştılar (2005-06'da yaptıkları onca pisliği unutup) fakat başaramadılar. Aksine bu olay Galatasaray'ın lehine oldu, çünkü bu davadan Galatasaray aklandı. Birileri mahkemece hapis cezasına çarptırılırken...

Fenerbahçe hakettiği cezayı aldığı zaman büyük bir maddi kayıp yaşayacak. İtibarı vs bir kenara bırakıyorum zira itibarmış, oymuş buymuş karşı yakanın çocukları için çok da önemli değil. Çünkü yüzsüzlük bu denli had safhadayken, yerle bir olan itibarlarını düşüneceklerini düşünmek, çocukça kalır.

En büyük korkuları, Galatasaray'ın alıp başını gidecek olmasıydı. Yapılan goygoy da bu yüzdendi.

Çünkü, Trabzonspor şike olayından en az Fenerbahçe kadar zarar görmüştü, kadrosu dağılmış, güçsüzdü. Toparlanması zaman alacaktı.

Beşiktaş, büyük bir maddi külfetin altına girmişti, borçlarla boğuşuyordu, kendine gelmesi uzun sürecekti.

Burada en kilit takım Galatasaray'dı. Fatih Terim geri dönmüştü, akıllı transferler yapılıyordu.

Geçen sene ortaya çıkan play-off'un en büyük sebebi de buydu, Başbakan'ın ''gerekirse beş yıl hiçbir Türk takımı Avrupa'ya gitmesin sözü de...

En korktukları şey başlarına gelecek. Birileri başkanlarının yapmış olduğu hatanın bedelini ağır bir şekilde öderken; Galatasaray alıp başını gidecek.

Ve, Türkiye'nin adını bir kez daha Avrupa'ya hatırlatarak, futbolda bu ülkenin en büyüğünün kim olduğunu zihinlere bir kez daha kazıyacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder