24 Ekim 2012 Çarşamba

Galatasaray: 1-1 :Cluj


Eskiler hep anlatırdı 92 yılında oynanan Galatasaray - Bremen maçını... Biraz ilerideki İnönü'de hava günlük güneşlikken Ali Sami Yen'in karlarla kaplı oluşunu nasıl izah edebileceğimiz bize soruluyordu. Dünkü maçta yaşanan hava olayının sadece Türk Telekom Arena'ya özgü oluşunu izah edemediğimiz gibi, onu da edemezdik. Artık bizim de ileriki nesillere anlatabileceğimiz bir Bremen maçımız var. Aradaki tek fark rakibin ismi. Bu seferkinin adı; CFR Cluj...

Maçtan saatler önce yağmaya başlayan ve hiç ara vermeden devam eden yağmur, saha zeminini berbat etmeye yetip de artmıştı bile. Özellikle Clujlu oyuncuların ısındığı bölüm çamur deryasına dönmüştü. Maç öncesi bu manzaraya gözleri takılan her kim olursa olsun, tehlikenin kısmen de olsa farkına varmıştı.

Farklı bir inanmışlık vardı tribünde. Şampiyonlar Ligi'ndeki ilk üç puanın geleceğine dair ciddi bir inanç söz konusuydu. Oyuncuların sahada gösterdiği reaksiyonda bununla doğru orantılıydı. Ama Galatasaray sadece rakiple mücadele etmiyordu. Bu durum da, bizim teknik - taktik analiz yapabilmemizi imkansız hale getiriyordu. O stattan üç puan ile ayrılacaksak bu zamana kadar denemediğimiz bir şeyleri denememiz lazımdı. Maç 0-0 iken bile böyle bir ortamda golü nasıl atacağımızı düşünürken bu esnada Cluj'un nadir kaleye gelişlerinden birinde golü bulması tüm moralimizi yerle bir etti. Bundan sonrası artık Galatasaray için çok daha zordu.

Maç boyunca aklımda hep Mehmet Demirkol'un söylediği o söz vardı: ''Galatasaraylılar unutmasın, tarih Milan maçının son dört dakikasında değişti.'' Bu bilinçle, umutsuzluğa pek de fazla kapılmadan, hava şartlarına isyan ederek, takımı desteklemeye devam ettim/k.

Tabi maçın kaderini büyük ölçüde etkileyen olay, rakibin bir kişi eksilmesi ve akabinde kaçan penaltıydı. Biraz dikkatli bakarsanız Melo'nun geçen sezon attığı penaltı gollerine, yere yakın şekilde topa vurarak penaltıyı kullandığını görürsünüz. Topu çok yukarılardan köşeye göndermeyi denediği belki de tek maç bu sene başında hazırlık maçında karşılaştığımız Eyüp maçıydı. Orda da penaltıyı kaçırmıştı zaten.

İkinci yarı diğer kaleye hücum edecek olmak Galatasaray adına bir avantajdı zira diğer kalenin önü, ilk yarıda atak yaptığımız kalenin önüne göre çok daha iyi durumdaydı.

İkinci yarıda bambaşka bir Galatasaray vardı sahada. Stoperler bile oyunun çok büyük bir bölümünü rakip yarı sahada geçirdi. İkinci yarının başlarında şuursuzca içeri topu doldurarak gol aradık. Ataklarımızın biraz daha biliçli olmaya başladığı an ise Amrabat'ın kanat değiştirdiği dakikaya denk geliyordu. Sağda Amrabat, solda Emre (iki ters ayaklı oyuncu) zeminin kısmen kuru olan bölgelerini kullanarak rakibi ciddi anlamda bunalttı. Onca çabanın karşılığı olarak Burak'ın golü geldi zaten. Her ne kadar teselliden öteye gitmese de...

Sabri'nin oyuna girişi Galatasaray'a dinamizm kazandırdı. Haftalardır dökülen Eboue'nin kenara alınması doğruydu. Eboue'nin tek başına oyundan çaldığı süreler 5 dakikayı bulur muhtemelen. Pek verimli olmayan fakat oldukça uzun süren taçları Galatasaray için değil, rakipler için avantaj.

Netice itibariyle, Galatasaray dün belki ikinci yarıda sergilemiş olduğu mücadele ve kazanma azmi ile Cluj'u alt etti ancak hava şartlarını geçemedi. Mustafa Denizli zamanında demiş ya hani ilk Bremen maçı sonrası; '' gökten ateş de yağsa biz bu Bremen'i 1-0 yeneriz'' diye, Galatasaray da normal şartlarda oynansa defalarca yeneceği Cluj'u, ateş değil yağmur damlalarının çok seri şekilde düşmesi sebebiyle yenemedi. Elimizde hala umutlu olmak için pek çok sebep var. Daha önce imkansızı başarmış, yaşamış insanların da umutsuz olmaya hakkı yok zaten.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder