3 Şubat 2012 Cuma

Antalya Maçına Dair

Mevkisel bazda kalite yetersizliğini ön plana çıkarmaktan ziyade, takım olma olgusundaki sıkıntıya dikkat çekmek istiyorum.

Son haftalarda Galatasaray’da göze batan en büyük eksiklik, bir ‘’takım’’ edasıyla sahada mücadele etmiyor oluşları.
Açalım.

Galatasaray’ın ligde lider olmasını sağlayan en önemli özellik, takım halinde hem hücumda hem de savunmada mücadele etmesi ve takım halinde kazanıp, takım halinde kaybetmesiydi. Bu takımdaşlık olgusu, doğru taktik olan 4-4-2 sistemiyle birleşince, ortaya üst üste kazanan ve zor kaybeden bir Galatasaray çıkmıştı. Ancak son haftalarda izlediğimiz Galatasaray’ın ‘’takım’’ gibi oynadığını söylemek biraz zor. Aşırı derecede dağınık, sinirli ve daha az mücadele eden bir oyuncu topluluğu var karşımızda. Bursaspor maçından sonra da belirtmiştim, transfer söylentileri taraftarı olduğu kadar, teknik kadroyu ve oyuncuları da olumsuz yönde etkiliyor. Neticede sahada yer alan oyuncuların da insan olduğunu unutmamak lazım. Çıkan her transfer haberi doğru da olsa, yanlış da olsa oyuncuları etkiler.

Tabi bu sebepler yaşanan puan kayıpları için bahane olmamalı. Fatih Terim’in de dediği gibi, Galatasaray fikstüre baktığı zaman her oynayacağı maçın yanına puan olarak ‘’3’’ yazar. 3 Puan alınamayan her maç Galatasaray için başarısızlıktır.

Bunları söylerken bazı gerçekleri de göz ardı etmemek lazım. Galatasaray’ın tüm maçları kazanamayacağını hepimiz biliyoruz. Yakalanan galibiyet serisi de elbet bir yerde bitecekti. Önemli olan gittiği yere kadar o seriyi götürebilmekti. Bir taşı en yukarıya fırlattığınız zaman, ulaştığı top noktadan sonra inişe geçer. Galatasaray’da düşüş yaşayacaktı, sıkıntılı olan, o düşüşün çok hızlı bir şekilde yaşanmış olması.

Baros’un sakatlığı bize gösterdi ki, bu takımın en stratejik oyuncusu Milan Baros. Çünkü 9’da 9 yapmaya vesile olan 4-4-2 sistemi onunla beraber çok daha anlamlıydı. Sercan Yıldırım, Baros’un boşluğunu dolduramadı ve sistem aksadı. Forvet mevkisinde çok da fazla alternatifi olmayan Galatasaray, takım içerisinde Baros’a alternatif yaratamadı. Yapılabilecek tek şey, Baros geri dönene kadar maksimum puan almaktı.

Baros, Antalyaspor maçıyla beraber geri döndü. Sahada kaldığı kısa süre zarfı, Galatasaray’ın oyun içerisinde en etkili olduğu dakikalardı belki de. Oyun yavaş yavaş Antalyaspor yarı alanına yığılmaya başlamıştı ki, Baros’un kırmızı kart gördüğü pozisyon gerçekleşti. Son derece sorumsuz bir davranış ile adeta takımına ihanet etti Çek futbolcu. Baros kalitesinde bir futbolcuya yakışmayacak bir kırmızı kart oldu. Oyun içerisinde gerek Melo gerekse de Ujfalusi çok defa hakemler ile tartışıyor fakat her ikisi de itirazları çok kritik yerde sonlandırıyor. Biliyorlar ki, biraz daha itiraza devam etseler kart yiyecekler. Baros bunu yapmadı. Hakeme omuz dahi attı. Hakem eğer hakem olsa, Baros’u o zaman atardı. Kendisine oyunda kalma ve hakemden çok takımına destek olma fırsatı verildi ancak o, bunu kullanamadı.

Galatasaray fiziksel olarak da düşüşe geçti. Takımın gerek savunma gerekse de hücumda en kilit oyuncularından biri olan Melo; bundan en çok etkilenen oyuncu belki de. Galatasaray’ın hücumda var olabilmesi için orta saha göbeğinde yer alan Selçuk ile Melo’nun diğer oyunculara oranla çok daha fazla sorumluluk alıp, daha etkili oynamaları lazım. Onların topu hücuma taşıyıp, kanat oyuncuları ile üçüncü bölgede topu buluşturmaları lazım. Çünkü Galatasaray’ın kanat rotasyonundaki oyuncular top kendilerindeyken seri şekilde adam eksiltip, pozisyona girebilecek tipte oyuncular değil. Onlar, rakip kaleye yakın yerlerde topla buluşmalılar ki etkili olabilsinler. Bunun da yolu az önce söylediğim üzere Selçuk ile Melo’nun etkili oyunundan geçiyor.

Transfer döneminin kapanması, ironik belki ama, en çok Galatasaray’a yarayacak. Spekülasyonlardan uzak, takımıyla daha fazla ilgilenen bir Fatih Terim, bunun sonucunda da yeniden ‘’takım’’ gibi oynamaya başlayacak bir Galatasaray göreceğimizi düşünüyorum önümüzdeki iki haftalık periyot ile beraber.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder