18 Mart 2012 Pazar

Futbol'un Adaleti




Klasik bir Fenerbahçe - Galatasaray maç öncesi yaşadık. Herşeyiyle bire bir aynıydı. Medya, her Kadıköy'deki Fenerbahçe - Galatasaray maçından önce olduğu gibi ortamı germeye çalıştı. Bazı gazeteler, kendi kendilerine Fatih Terim'in ağzından olmadık sözler yazdı, bir gün sonra Fenerbahçe cephesinden ona cevap verdi. Psikolojik baskı uygulamaya çalıştılar fakat bu kez istedikleri olmadı, başaramadılar.

İstenilen sonucu alabilmek için anahtar kelime ''sakin kalabilmek'' idi. Galatasaray her birimiyle sakin kalmayı başardı. Bir haftalık süreci de çok iyi yönetti. Çünkü Kadıköy gibi provokenin bol olduğu bir deplasmanda sakin kalmayı başarabilmek göründüğü kadar kolay değildi.

Aslında maç öncesi düşünceleri ''Footballent'' blogunda çok iyi özetlemişti. (Merak eden buyursun)

Takıma, hocaya duyulan bir güven vardı. Bu güven, maç öncesi Galatasaray taraftarının nispeten daha sakin kalmasını sağladı; Fenerbahçe'yi ise olduğundan fazla gerdi.

Murat Özaydınlı gibi yöneticilikle alakası olmayan amigo tipler ise, kendilerini kandırmak amaçlı ''bayram'a az kaldı'' lafını dillerine pelesenk etti. Oyunculara da bunu dikte etmiş olacaklar ki, Selçuk Şahin gibi tribünlere şirin gözükmek amacıyla türlü türlü hareketler yapan bir isim, hemen twitter adresinden bu lafı kullanarak fırsatı kaçırmadı.

Bunları bir kenara not etmiştik tabi ancak işimize bakıyorduk. Çünkü Galatasaray, hem bulunduğu konum itibariyle hem de oynadığı oyun ile Fenerbahçe'nin çok çok önündeydi.

Fatih Terim'in Fenerbahçe'yi çok iyi analiz edeceğini adım gibi biliyordum. Bu yüzden Fenerbahçe'nin iki süper gol ile öne geçmesi çok da fazla üzmemişti beni. Zira, yenilen iki golde de Galatasaraylı oyunculara kabahat bulmak mantık dışıydı.

Daha önce Kadıköy'de Galatasaray formasıyla Fenerbahçe'ye karşı oynayan oyuncu sayısının çok az olması, Galatasaray'ın avantajıydı. Nitekim 2-0'dan geri dönülmesindeki önemli faktörlerden biri de buydu.

Alex'i çok sevdiğim söylenemez fakat yaptığı açıklamalara değer veririm çünkü kıvırmaz. Doğru neyse onu söyler. Ve bugün, Aykut Kocaman'ın yerine teknik direktörlük koltuğunda o oturuyor olsa, takımı Aykut Kocaman'dan daha iyi yönetir. Tabiki antrenörlük de bir meziyet işi. Futbolculuğu iyi olan bir insanın iyi antrenör olacağına dair bir garanti yok fakat Alex'in futbol bilgisi, Aykut Kocaman'dan çok ileri seviyede. En azından çok daha iyi oyunu okuyor ve rakip analizi yapıyor.

Alex maç sonunda, ''oyunun duygusal bölümü bir de saha içi bölümü var. Biz 20 dakika duygusal bölümü iyi oynadık; Galatasaray ise 70 dakika saha içini iyi oynadı'' demiş. Muazzam bir yorum.

Fenerbahçe'nin Gençlerbirliği'ni 6-1 yenmesi çoğu insanı yanıltmıştı. Açıkçası bir Galatasaraylı olarak bu benim hoşuma gidiyordu çünkü o maçta aldatıcı bir galibiyet almışlardı.

Fenerbahçe doğal olarak maça baskılı başladı. Galatasaray'ın Fenerbahçe üzerinde kurduğu hakimiyet kadar bunaltıcı bir baskı değildi bu tabiki, bunu da belirtmek lazım. Ancak kısa süreli olan baskı sonuca direkt yansıyınca, istediğini almaya çok yaklaştı Fenerbahçe. Fakat Galatasaray, son sözünü henüz söylememişti.

Gol atmasına rağmen, Elmander maça etkisiz başlayan isimlerin başında geliyordu. Özellikle hücuma çıkışlarda çok top kaybı yaptı Galatasaray. Elmander'in savunmaya desteği önemliydi fakat takımı hücuma taşıyamıyordu. Elmander'e, istekli fakat ne yapacağı konusunda kararsız kalan ve çoğu pozisyonu başlamadan bitiren Engin eklenince, Galatasaray arzu ettiği baskıyı maçın başında yapamadı.

Fatih Terim'in de söylediği gibi ilk 15 dakikada Kadıköy'de iki farklı geriye düşmek ve oradan geri gelmek kolay bir iş değil. Adeta maça 2-0 geride başladı Galatasaray. Ancak, Alex'in golünden sonra oyunun dengesi değişti ve Galatasaray oyuna ağırlığını koymaya başladı.

Daha önceki yazılarımdan birinde de söylemiştim, Mustafa Denizli'nin yıllar öne tarif ettiği 10,5 numaranın tanımına Necati Ateş ''cuk'' diye oturuyor. Çünkü hem forvet arkasında oynayabilecek özelliklere sahip hem de golcü. Galatasaray'a devre arasında geldikten sonra, deplasmanlardaki maçlarda attığı gollerden dolayı genelde asistleri ön plana çıkmadı. Dünkü maçta ise, golcü özelliğini kullanamayan Necati Ateş'in asistçi kimliği ortaya çıktı. Yılların orta saha oyuncularına taş çıkartırcasına yaptığı asistle Elmander'in golü atmasını sağladı.

Tam Galatasaray oyunun üstünlüğünü ele geçirmiş, golü de bulmuşken Fenerbahçe'nin imdadına devre arası yetişti. Devre arasının Fenerbahçe'ye yarayacağını düşünüyordu herkes fakat Fatih Terim faktörü unutuluyordu.

İlk yarıdaki baskının bir kat daha fazlasıyla ikinci yarıya başladı Galatasaray. Oyun adeta Fenerbahçe'nin yarı sahasında oynandı. Öyle ki, Galatasaray savunması, orta saha göbeğine kadar çıktı. Hakan Balta'nın golü bulması, Galatasaray'ın oyunu rakip yarı sahaya yıkmasıyla ilintiliydi.

Her ne kadar Galatasaray ikinci yarının tamamını Fenerbahçe yarı sahasında geçirdiyse de, net fırsatlar bulamadı. Galatasaray'ın, rakip taraftarları korkudan, kendi taraftarlarını da heyecandan titretmeye başlaması; Aydın'ın oyuna girmesiyle oldu. Çoğu insanın oyuna girmesini tepkiyle karşıladığı Aydın, Galatasaray'ın ''biraz daha fazla'' yaratıcı olmasını sağladı. Çünkü iyi niyetli Engin'in karar verebilme özelliği çok düşük. Bu yüzden de hücumda son noktaya kadar gelip tıkanan bir görüntü sergiledi Galatasaray.

Önümüzdeki haftadan itibaren Baros'un bir şekilde oyuna dahil olması şart. Çünkü kapanan takımlara karşı, özellike iç saha maçlarında, Baros'un varlığı takım için çok değerli.

Dün, yaptığı oyuncu değişiklikleriyle Aykut Kocaman, antrenörlük seviyesinin ne kadar olduğunu herkese gösterdi. Stoch - Selçuk değişikliğiyle zaten Çanakkale Geçilmez'i oynayan takımını biraz daha defansif hale geldi. Bu dakikadan sonra oyunu çözecek tek bir adam vardı, Fatih Terim.

(Tabi benim burada Aykut Kocaman'a söyleyeceğim şudur; maçlardan önce rakip takımların kadrosunu illegal yollar ile öğrenerek, ona göre taktikler hazırlayarak başarılı olmak, antrenörlük değildir. Aykut Kocaman'ın antrenörlüğü, bu sezon ve geçen sezonun ilk yarısında gösterdiği performans kadardır.)

Fatih Hoca'nın yapacağı hamlelere kalmıştı Kadıköy'de yenilmemek. Nitekim hoca, Aydın ve Baros hamleleriyle oyunu ne kadar iyi okuduğunu bir kez daha gösterdi bizlere.


Maç öncesi sınırda olan Muslera, Ujfalusi, Semih ve Necati'nin böyle tansiyonu yüksek bir maçı kartsız tamamlaması büyük bir olay. Haftalardır bu isimler kart ceza sınırındalar fakat tek bir kart bile görmediler. Tebrik etmek lazım.

Bülent Yıldırım'ın da bu kadar iyi bir derbi yöneteceğini açıkçası düşünmüyor ve beklemiyordum. Şaşırtıcı derecede iyi bir maç yönetti. Oysa, Galatasaray - Sivasspor maçı hafızalardaki tazeliğini koruyordu.

Ben etrafımda futbol konuştuğum arkadaşlara da hafta arasında söyledim, Trabzonspor maçı çok daha önemli ve stratejik bir maç. Çünkü ben, Fenerbahçe'nin Trabzon'da puan bırakacağını düşünüyorum. Bu sebepten ötürü Galatasaray'ın Trabzon'u yenmesi ve sonraki hafta oynanacak Trabzonspor - Fenerbahçe maçını beklemesi lazım puan farkını daha da açabilmek için. Çünkü Trabzonspor belli bir çizgide olmayan ve ne zaman ne yapacağını kestiremediğiniz bir takım. Ki, en tehlikeli takımlar da bu tarz takımlardır zaten.

Play - off öncesi verilmesi gereken bir mesaj daha kaldı demiştim. O mesaj kısmen de olsa yerine ulaştı fakat şiddeti daha büyük olabilirdi. Baros'un direkten dönen topu, işte bunu engelledi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder