13 Mart 2013 Çarşamba

Ben kenardaki adama olan inancımı hiç kaybetmedim ki



Mazoşist değilim ama Galatasaray'ı kaybettiğinde daha fazla sahipleniyorum sanırım. İşler iyi giderken herkes en büyük Galatasaraylı, herkes en büyük Fatih Terim'ci. Ne zaman ki işler biraz sarpa sarıyor, birden bu insanlar da yok oluyor. Galatasaray, yalnız ve desteğe muhtaç bir insan gibi gözüküyor gözüme böyle durumlarda. ''İyi gün dostları'' da olmadığı için sana özelmiş gibi hissediyorsun Galatasaray'ı.

Cuma günü bir Gençlerbirliği maçı oynadık. Çoğu insan hep bu anı bekliyormuşcasına takıma yüklendi, Hoca'ya acımasızca saldırdı. Gizlemeyeceğim; ben de yıkıldım o gün. Ama takımın adı Galatasaray, teknik direktör de Fatih Terim iken umutsuz olunmazdı ki... Bunu hazmedemedim işte. Her şeyi hazmedebilirdim ama bunu asla. Galatasaray ''bitti'' demeden bitmeyeceğini, son dakikaya kadar mücadele edeceğini bilip de bilmezden gelen davranışlar sergileyenlere birinin Galatasaray'ı hatırlatması gerekiyordu. Neyse ki, azınlıkta da olsa, çevremde pozitif bakmayı bilen, Galatasaray'ı benim gibi gören ve anlayan insanlar var. Bu takıma ve özellikle de Fatih Terim'e olan inancımı hiçbir zaman kaybetmedim, kaybetmem de.

Geçen sezon kendi sahamızda 2-1 kaybettiğimiz Fenerbahçe maçından sonra da, cuma günü kaybettiğimiz Gençlerbirliği maçından sonra da hiçbir şekilde inancımı yitirmedim çünkü Galatasaray adının olduğu her yerde ''umut'', Fatih Terim'in olduğu her yerde de ''başarı'' olduğunu öğrenerek büyüdüm. Allah'a şükürler olsun ki ne bu takım, ne de Fatih Hoca beni yine yanıltmadı, haklı çıkardı ve çıkarmaya da devam edecek.

Biraz da saha içine dönelim.

Galatasaray maça harika hazırlanmış. İlk maçtan sonra yaptığım tenkitte, Galatasaray'ın rakibi iyi analiz ettiğini fakat kendisini iyi analiz edemediğini söylemiştim. İlk maçta da en çok korktuğum hadise Sneijder'in sol kanada yakın oynamasıydı. Nitekim gerçekleşti de. Atılan golde katkısı olmasına rağmen beklediğimiz gibi oynamamıştı. Dün akşam ise Fatih Terim, Sneijder'i olması gerektiği yerde oynattı, yani forvetlerin arkasında. Sol kanada yakın olarak da Selçuk'u oynattı. Sistem üzerinden değerlendirme yapmayı düşünmüyordum fakat hoca söyledi madem ben de yazayım; evet Galatasaray dün 4-1-3-2 taktiğiyle sahada yer aldı. Gerek 4-3-1-2 gerekse de 4-1-3-2 taktiğinde Galatasaray en büyük sıkıntıyı sol kanatta çekiyordu. Orada oynayacak doğru ismi bulması halinde Galatasaray birçok sorunu çözecekti.

Bu isim asla Sneijder değildi. İlk maçta ''kendimizi iyi analiz edemedik''ten kastım da buydu işte. Hoca, ikinci maçta bu sorunu da çözdü. Bu da Sneijder'in çok daha etkin olmasını sağladı. Selçuk için ise söyleyecek kelime gerçekten çok az. Her bakımdan muazzam bir oyuncu.

Selçuk sol kanada yakın oynadığından, orta sahadan top alıp, oyunu kuracak ikinci bir isme ihtiyaç vardı. Bu ihtiyacı Melo ve Hamit giderdi. Sanırım bu noktada Melo'ya artı bir parantez açmak lazım, Gelsenkirchen'deki maçta geçen seneki Melo'dan kesitler izledik adeta. Melo, kendinde geçen seneki gücü bulamadığı için çok fazla sorumluluk almıyordu saha içerisinde ve hamle zamanlamaları da bu sebepten yanlış oluyordu ama dünkü Melo, top ayağına geldiği zaman dikine oynayıp adam eksiltti; top rakipteyken de yapmış olduğu başarılı müdahaleler ile rakibine ''bizi geçmek o kadar kolay değil'' mesajını verdi. Buna ek olarak da duran toplardaki ilk topu karşılayıp, tehlikeyi savuşturma görevini yine layıkıyla yaptı. Melo'nun bu performansı çok önemliydi zira Galatasaray'ın orta saha zafiyeti çekmesinde Melo'nun hazır olmayışı önemli bir etkendi.

Galatasaray'ın pozisyon yokken gol yemesi bir ritüel halini aldı. Dün de buna benzer bir gol ile mağlup duruma düşmek oyuncuları şüphesiz ki etkiledi. O gol gelene kadar şahane bir Galatasaray vardı sahada. O gol ile Hamit'in attığı gol arasında geçen sürede bir ''sersemleme'' halini yaşadı oyuncular. Hamit'in golü ise bu anlamda çok önemliydi. Galatasaraylı oyuncuları bu ruh halinden kurtardı ve Galatasaray yeniden istediği oyunu oynamaya başladı.

İkinci yarıda Fatih Terim'in oyuncu değişikliği yapmaması çok kritikti zira kendisinin de söylediği gibi yapacağı hamle oyuncuları tarafından yanlış şekilde algılanabilirdi ve Galatasaray, ister istemez geriye yaslanabilirdi.

İlk yarı ile ikinci yarı arasındaki bariz farkın oluşma sebebi iki kritik oyuncunun maç kondisyonu olarak aşağı seviyelerde olmasından kaynaklanıyordu. Bu oyunculardan ilki Drogba, ikincisi ise Sneijder'di. Takıma katılmalarından yana uzun bir süre geçmiş olsa da, tam olarak hazır olduklarını söylemek hata. Nitekim, Amrabat'ın girişi ile beraber Galatasaray hücuma daha fazla çıkmaya başladı. Bu anlamda Burak ile ilgili birkaç şey de söylemek istiyorum. Burak hücumda çok komple bir oyuncu yalnız iki tane eksiği var. Birincisi tabiki ofsayta düşme durumu. Geneli baz alırsak dün bu anlamda biraz daha iyidi. İkinci konu ise Burak'ın ayağında top tutamaması ve topu anında kaybetmesi. Bu hem Burak hem de Galatasaray açısından çok önemli bir konu. Bu anlamda Drogba'nın varlığı Burak için çok büyük şans. Sırtı dönük oyuna dair ve top saklama konusunda Drogba'dan öğrenecek çok şeyi var ''Kral''ın. Oyunun kritik anlarında Burak bir ya da iki kez ayağında topu tutup faul aldı ama bu sayı oldukça yetersiz. Drogba, gücü yettiği müddetçe bu işleri iyi yaptı fakat o da tam olarak hazır olmadığı için bir yerden sonra etkisiz kalmaya başladı.

Galatasaray'ın maçta göze çarpan en belirgin özelliklerinden biri de kontra atağa düzgün çıkamayaşıydı. Kontra atağa çıkmak da oldukça büyük bir meziyet. Galatasaray eğer dün kontra atağa düzgün bir şekilde çıkabilse maç çok daha erkenden kopacaktı ve Schalke, Galatasaray üzerinde bu denli büyük bir baskı kuramayacaktı. Galatasaray belki de sadece bir kez organize şekilde kontra atağa çıktı. Muslera ile başlayıp, Selçuk ile devam edip, Umut ile sonlanan atak kalecilerin de bu oyunun ne kadar önemli bir parçası olduğunu anlamamız açısından oldukça değerliydi.

Dediğim gibi, inancımı hiçbir zaman kaybetmedim. O en büyük kupa, er ya da geç, Fatih Terim önderliğinde bu ülkeye gelecek. Bize düşen görev ise sabırla o günü beklemek.

Gerçekleri tarih yazar, tarihi de Galatasaray.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder