9 Temmuz 2010 Cuma

Bir Devrim:Frank Rijkaard


Bir Devrim:Frank Rijkaard


Tam adıyla Franklin Edmundo Rijkaard.Bizim neslin futbolculuğuna yetişemediği ama teknik adamlığını çok yakından tanıdığı bir futbol adamı.Ya da bir başka tanımlama olarak Barcelona'yı Barcelona yapan adam.Çok değil 5 sene önce Barcelona şampiyonlar ligini kazanırken başında Hollandalı Rijkaard vardı. Peki nasıl oldu da Barcelona günümüz futbolundaki gıpta ile bakılan futbol kimliğini kazandı ?


Bu sorunun cevabı için 2003 yılına dönmek lazım.Barcelona'da o dönemlerde kazan kaynıyordu.Bir Türk takımı misali;teknik direktör değişiklikleri t-shirt değiştirir düzeye ulaşmıştı.Öyle ki 2000-2003 yılları arasında 5 teknik direktör görev aldı Barca'da.Cruyff Barcelona'da inanılmaz derecede sevilen,sayılan,sözüne itibar edilen bir kişi.O dönemde onun Barcelona başkanlığına geçmesi istenmiş ama o bunu ''Barcelona'nın başına Katalan bir başkan geçmeli''diyerek reddetmişti.Daha sonra yapılan seçimleri Laporta kazandı ve başkanlık koltuğuna oturdu.Hem Barcelonalılar hem de dünya futbol tarihi için uzun soluklu başarıların tetikleyicisi olacak bir hamle gerçekleşiyordu böylece.Göreve gelen Laporta'nın ilk işi Cruyff'a danışmak oluyordu haliyle.Cruyff'tan teknik direktör önermesini istiyor Katalan başkan.Cruyff ise gafil avlanmıyordu gelen bu öneri karşısında.Aklındaki isim belliydi:Franklin Edmundo Rijkaard.Cruff, Rijkaard'ın Milan'da iken oynadığı mevki olan önliberodan dolayı, defansif oyun anlayışını iyi kavramasını bir avantaj olarak görüyordu.Barcelona'nın savunma yönünden zayıf olmasını savunmaya değil, orta sahaya bağlamıştı futbol dehası Cruyff.Tabi Rijkaard için inanılmaz bir fırsattı bu.Sparta Rotterdam'da geçen kötü kariyerin ardından Barcelona gibi bir devi yeniden yapılandırmak onun elindeydi.


Rijkaard için artık kendini kanıtlama zamanı gelmişti.Elinde Ronaldinho,Eto,Deco gibi önemli yıldızlar vardı.Bir de kaleci Rüştü(!) Cruyff Barca'da çalıştığı dönemlerde hem Katalanlara hem de İspanyollara total futbolu öğretmeyi amaçlamıştı.Rijkaard ise bunun yanında Barcelona'daki yabancılara da total futbol anlayışını öğretmek istiyordu.Nispeten işi Cruyff'unkinden daha zordu.
Ancak Rijkaard biliyordu ki bunu başardığı an tüm dünya hem onu hem de takımını konuşacaktı.Rijkaard ilk senesinin ilk döneminde biraz bocalasa da ligin ikinci yarısında o aradığı Barcelona yavaş yavaş ortaya çıkıyordu.İlk senenin ikinci dönemini de içine alarak 5 yıllık Barcelona kariyerinin ilk 3 senesinde inanılmaz başarılara imza attı Frank Rijkaard.Tabi ki bunda pasa ve hıza dayalı total futbolu tüm futbolcularına benimsetmiş olmasının payı büyük.Cruyff döneminde oyunun sadece hücum yönünü oynayan Barca;Rijkaard ile birlikte oyunun iki yönünü de muazzam şekilde oynayan bir takım haline gelmişti.Bu bağlamda Rijkaad'ın da Cruyff'u yanıltmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.Ancak Rijkaard, son iki senesinde özellikle Şampiyonlar liginde istediği sonuçları alamayınca ve şampiyonluğu ezeli rakip Real'e kaptırınca 2008' de takımdan ayrıldı ve görevi Pep Guardiola'ya teslim etti.




Total futbol Türkiye'ye geliyor


5 Haziran sabahı uyanan Galatasaraylılar; öğle vaktine doğru belki de dünyanın en mutlu insanı olacaklarından habersiz bir şekilde işi olan işinde,okulu olan okulunda,memur olan işyerinde vs. çalışmaya devam ediyordu.İşte tam da bu öğle vaktinde haber sitelerine,ajanslara,televizyonlara bomba gibi bir haber düştü.''Galatasaray Hollandali teknik adam Frank Rijkaard ile anlaştı'' .Tabi futbolu yakından takip eden herkeste bir heyecan silsilesi yaşandı.Özellikle Barcelona da altyapıdan çıkardığı gençlerle tanınan kıvırcık saçlı Hollandalı'nın Türkiye'ye gelişi Sarı-Kırmızı renklere gönül vermiş kişilerde büyük bir mutluluğa yol açarken,bu renklere ilgi duymayan kişilerde ise büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştı.Rijkaard'ın gelişiyle birlikte herkes farklı ama güzel hayallere dalmıştı.Bu hayallerin ortak paydasını ise Galatasaray'ın Rijkaard ile başarıdan başarıya koşması oluşturuyordu(ancak sene içerisinde bu düşünceye sahip olanlar ilk sene için sükut-u hayale uğrayacaklarından habersizdi)




Rijkaard'ın Galatasaray'ı


Tabi ki Rijkaard'ın gelişiyle birlikte Galatasaray'ın kuracağı kadroda merak konusu olmuştu.Rijkaard'ın sisteminin 4-3-3 olduğu biliniyordu.Acaba Galatasaray'da da bu böyle devam mı edecekti yoksa burada farklı bir sistem mi oynatacaktı total futbolun üstatların olan Hollandalı.(Bu soru da sene içerisinde yanıtını bulacaktı).
Rijkaard'ın gelişi ne kadar önemliyse yanında getirdiği yardımcıları da o kadar önemliydi.Özellikle Neeskens ismi için,yaşı bizden ileride olanlar ''Müthiş futbolcuydu'' diye konuşuyorlar ve ekliyorlardı'' Neeskens teknik direktör olarak gelse sevinirdik adam yardımcı antrenör olarak geliyor!'' Esasen bu Galatasaray'ın da vizyonunun ne kadar geniş olduğunun bir göstergesi.Yapılan bu hamle hedefin Türkiye'de değil Avrupa'da başarı olduğunun açık bir kanıtı gibiydi.
FC Kleve ile başlayan ve Leverkusen ile sonra eren bir hazırlık maçı serisi yaşamıştı Galatasaray.Bu maçları izleyenler iki gence takılmışlardı.Serday Eylik ve Emre Çolak. İkinci isim yani Emre Çolak az çok biliniyordu,geleceği olduğu konuşuluyordu ama Serdar Eylik realist olmak gerekirse sürpriz olmuştu.Tabi Rijkaard'ı tanıyan insan evlatları olarak ;bu durum hem beni hem de tüm Galatasaraylıları yine heyecanlandırmıştı.(Heyecanımız bitmeden yeni heyecanlarla karşılaşır hale gemiştik).Bu isimleri ileride Galatasaray forması altında görmek,Galatasaray'ın yuvası Florya'dan yetişen bu bireylerin Galatasaray'dan sonra daha büyük takımlarda forma terletecek olma ihtimalini düşünmek o an için güzel ama fazla iyimser olmak anlamına geliyordu.Hazırlık maçları 4 maçla sınırlı kalmıştı çünkü bir önceki sezonu 5.olarak tamamlayan Galatasaray için UEFA Avrupa Ligi mesaisi kapıdaydı.2 ön eleme oynayan bir de gruplara kalmak için play-off maçına çıkan Galatasaray uzun süredir zorlandığı, nispeten kendinden daha zayıf takımlar karşısında bu sefer pek fazla zorlanmadan turları teker teker geçip gruplara kalıyordu.Aynı zamanda Sarı-Kırmızılılar için lig mesaisi de başlamıştı.6 da 6 yaparken futboluyla da izleyenlere zevk veren bir takım görüntüsü vardı Rijkaard'ın ekibinin.Tabi herşey başladığı gibi gitmedi ve sene sonu geldiği zaman Galatasaray taraftarının aklından bile geçirmediği lig 3.lüğü ile yetinmek durumunda kalmıştı Rijkaard'ın Galatasaray'ı.




Sistem içindeki sistemsizlik



Frank Rijkaard'ın Galatasaray ile sözleşme imzalamasının ardından herkeste hakim olan düşünce; bu futbol dehasının uzun yıllar Türkiye'de kalması yönündeydi.O dönemde herkes, Rijkaard'ın sonuna kadar arkasında duracağını, kısa vadede başarı gelmese bile uzun vadede takıma çok şey kazandırabileceğini söylüyordu.Bu düşünceler ışığında Rijkaard'ın ilk senesinin bir geçiş senesi olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz.Rijkaard'ın Galatasaray'a neler kattığını,Galatasaray'ın Rijkaard ile nasıl bir takım olacağını geçen sezonun ilk 6 haftasına bakarak görebiliriz.Peki ama ne olmuştu da sene başındaki o büyü bozulmuştu ?
Birinci etken olarak futbolcuların Rijkaard'a karşı kendilerini kanıtladıktan sonra daha fazla enerji sarfetmeye ihtiyaç duymamalarını gösterebiliriz.Ancak 2.ve en önemli etken;futbolcuların oynadıkları sistemin inceliklerini bilmemesi.Ne yaptıklarını,yapacaklarını üstünkörü bir şekilde anladıklarından hiç şüphem yok.Ama 4-3-3'ün derinliklerine inilmeye başlandığı zaman bu; oyuncular tarafından dibi olmayan bir kuyu gibi algılandı.Canları sıkıldı,huzursuz oldular.Belki de sistem denen şey ile ilk kez karşılaştılar.Sisteme uyum sağlayan futbolcuların başında Baros geldi.Baros varken bir şekilde sistem işliyordu.Ancak Baros'un sakatlanması ,makinenin işlemesini sağlayan en önemli çarkın arıza yapmasına neden oldu.Bu da makinenin hızını yavaşlattı.Oraya acilen bir ek parça bulmak gerekliydi.Bu dönemde de imdada Harry Kewell yetişti.Baros kadar olamasa da en azından Baros dönene kadar oranın bir şekilde işlerlik kazanmasında etkili oldu Avustralyalı.Ancak belki de Galatasaray için sezonun genelini etkileyecek,bu sezonun hüsranla sonuçlanmasına neden olacak 2.kırılma anı gerçekleşti.Makinenin çalışmasını sağlayan yedek parçada artık yoktu.Harry Kewell sakatlanmıştı.Rijkaard yavaş yavaş sistemi oturturken,aynı zamanda oynanan müsabakalarda da bir şekilde istediği skorları alabiliyordu.Bu sayede hem gelebilecek tepkiler en aza indirgenmiş olacak hem de oyuncular farkına varmadan sisteme alışacaklardı.Ancak Milan Baros ve Harry Kewell'ın sakatlıkları takımı fazlasıyla etkiledi.Belki de devre arasında Giovani Dos Santos'un asıl alınma sebebi;sisteme ayak uydurabilecek ,mevcut futbol piyasasındaki en uygun isim olmasından kaynaklanıyordu.Galatasaray ; bir şekilde kazanıyordu ama bazı şeylerin yolunda gitmediği aşikardı.2.yarının 10.haftasında ise son ve en büyük darbe geldi..Sami Yen'de kaybedilen Fenerbahçe maçı ,geçiş döneminin hüsran ile sonuçlanmasına sebebiyet veriyordu.Geride kalan haftalarda ise ne taraftar ne de bir başkası; sisteme,Rijkaard'a,total futbola bakıyordu...Zaten o maçtan hemen sonraki haftada Rijkaard sistemini bozmak mecburiyetinde kaldı ve 4 tane defansif orta saha adamını aynı anda sahaya sürdü.O gün anlayabilirdik ki Rijkaard'da mağlubiyeti kabullenmişti.Galatasaray yine 4-3-3 oynuyor gözüküyordu ama şeklen...Ruhen, sahadaki 11 adam sisteme dair hiçbirşey oynamıyorlardı.Caner'in maç boyunca Jo'ya uzun top atması,uzaktan gereksiz şutlar çekmesi.. Bunlar hep Galatasaray'ın hedeften uzaklaşması ile alakalıydı.Kiralık oyuncu sayısınında fazla olması;futbolcuların sisteme olan bağlılıklarını azaltıyordu.


Kritik sezon



Kabul etmek gerekirki;önümüzdeki sezon hem biz taraftarlar hem yönetim hem de Frank Rijkaard açısından sancılı geçecek.Ben eminim ki bu sezon , şampiyonluk dışındaki her neticede protestolar dozajı artmış bir şekilde sahaya yansıyacak.O yüzden bu sezon, şampiyonluk ;olmazsa olmazlardan.Böyle büyük bir hocayı getirebilme meziyeti gösterilmişken, ona yeniden yapılanma için en az 5 sene verilmesi lazım.Hem de her türlü sezon sonu netice göz önüne alınarak.Taraftar bu sene Rijkaard'ın arkasında olduğunu gösterdi.Rijkaard'a bir tepki koyamayacaklarından oyuncuları harcamayı uygun gördüler.Seneye de arkasında dururlar mı orası muamma.Yönetim bu sene birçok kez Rijkaard'a güvenlerinin tam olduğunu deklare etti ve bu senede Hollandalıyla devam ederek bunun sözde olmadığını gösterdi.Lakin yine bu sene gelebilecek olası üzücü sonuçlardan sonra Fatih Terim'e sarılmayacaklarının garantisini kim verebilir ?


Kısaca Allah Galatasaray'ın yanında olsun.Gelecek senenin sonunda,:'Bir diğer sezon Şampiyonlar Liginde neler yapabiliriz ?'' i konuşmamız dileğiyle

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder