13 Temmuz 2010 Salı

Dünya Kupası'nın Ardından:Gerçekleşmeyen Düşler




Dünya Kupası başlamadan önce hepimizin farklı hayalleri vardı.Mesela ben,ileri derecede bir teknik bilgiye sahip olduğunu düşündüğüm Capello'nun İngiltere'sinden, en az yarı final ,Afrika'nın bence şu an en güçlü takımı olan Fildişi Sahilleri'nden çok daha üst turlara çıkmasını bekliyordum.Bunlar bende hayal kırıklığı yaratan takımlar oldu.Ama bunlar bende ikinci planda.Bunların önüne geçen bir şey var o da vuvuzela...

Utanıp sıkılmasam bütün bir yazıyı bu vuvuzela denen alete ayırabilirim.Dünya Kupası'nın bütün güzelliğini alıp götürmüştür bana göre.Kimse çıkıpta demesin çok güzel bir Dünya Kupasıydı,vuvuzelayı ben ikinci maçtan sonra hissetmemeye başladım,Dünya Kupasının varlığı yeter vs.. Bunları geçeceksiniz.4 yılda bir düzenleniyor diye ben bu kadar sıkıcı ve rezil geçen bir Dünya Kupasını beğenmek zorunda değilim.Madem 4 yılda bir düzenleniyor o zaman adam akıllı bir organizasyon yapacaksın.Tribünleri düşündüğün kadar,Tv başındaki seyirciyi de düşüneceksin.Neymiş efendim vuvuzela Afrika'nın geleneklerini yansıtıyormuş.Dünya Kupası Türkiye'de düzenlense bizde kılıç kalkan takımını mı sokacaktık stadlara ? Veya İspanya'da düzenlenseydi,adamlar boğa güreşi mi yaptıracaklardı tribünlerde ? O yüzden hikaye yapmayı bırakalım gerçekleri konuşalım.2010 Afrika hem Jabulanisiyle,hem hakemleriyle hem vuvuzelasıyla hem de oynanan futbolla sınıfta kalmıştır.

İşin bu boyutunu bırakıp,biraz da futbola dönüp ülkeri değerlendirelim.Girişte de bahsettim;Dünya Kupasında beni hayal kırıklığına uğratan iki takım var.Biri İngiltere diğeri F.Sahilleri.İtalya ile Fransa'ya ne oldu diyeceksiniz,onlara ayrı olarak değineceğim.
Mesela İngiltere ile başlamak lazım.Başında belki de dünyanın en önemli taktisyen hocası, Capello var.Orta sahada Lampard ve Gerrard herkesin hayalini süsleyen iki isim.Forvette ise yakın zamanda ortaya çıkmış yeni star Rooney.Ama gelin görün ki İngiltere'nin Dünya Kupasındaki hali içler acısı.Tabi bunun en önemli sebebi,Capello'nun kontrollü oyunun ,dünyanın en büyük şov sahnesi olarak nitelendirilen Dünya Kupasında oyuncuları hoşnut etmemesi.Çok belli İngilizlerin oynadıkları oyundan zevk almadıkları.Ama aynı İngiltere Dünya Kupası elemelerinde inanılmaz top oynuyordu.Çünkü orada futbolcular kendilerinden birşeyler katıyorlardı oyunlarına ama kupada kendilerini Capello'nun eline bırakıp,birnevi yan gel Osman yaptılar.Sonuç ? Hüsran.. Ama İngilizlerin Capello ile devam kararı alması hoşuma gitti.Kendilerinden beklenen patlamayı -belki sıkıcı futbol ile- 2014'te ondan öncede 2012'de yapacaklar.Bundan eminim.

Gelelim bir diğer hayal kırıklığına hatta hayal kırıklığından öte Afrika halkını şoka sokan Fildişi Sahiline.Hani turnuvadan önce muhabbetler döner,herkes kendi sürpriz adayını söyler.Sonra bütün turnuva boyunca tahmini çıksın diye o takım odaklı bir turnuva seyreder...İşte böyle bir ortamda bana sorulduğunda tek bir sürpriz adayım vardı.Ne Sırbistan,Ne Paraguay ne Şili ne de ABD.Fildişi Sahilleri... Antrenör değişikliğinden sonra Sven Goran Eriksson'un geçmişteki başarılarını da göz önünde bulundurarak,Fildişi'nin en az çeyrek ,zorlarsa yarı final yapabileceğini düşünmüştüm,yanılmışım.Biraz Hıncal Uluç vari olacak ama,Eriksson takım yönetmeye yönetmeye antrenörlük yapmayı unutmuş.Yahu böyle bir takımın var oynattığın futbola bak.Hadi kulüp takımı olsan neyse derim ki adam yeni bir yapılanmaya girmiş sabredelim.Ama senin milli takımda böyle bir şansın yok ki.Hem sakat adamdaki ısrar niye ? Drogba'yı kaybetmişsin ama takım olamamışsın ki... Drobga'yı sakat sakat oynattında ne oldu ? Senin Keita gibi oyunu her an lehine çevirebilecek bir adamın varken onu yedekte tutup sağ açıkta bir eleman vardı şimdi adı aklıma gelmedi onu oynatman akıllara zarar.Zira Keita ne zaman oyuna dahil olsa oyunun şeklini,şemalini değiştirdi.Ama adamın aklı başına geç geldi.Gitti grubun son maçı olan K.Kore maçında Keita'yı ilk 11 başlattı.Abartmıyorum,eğer Keita destekli bir kadro ile hem Brezilya hem de Portekiz maçlarına çıksaydı Eriksson, muhakkak o gruptan çıkardı o gruptan Fildişi.Çünkü Keita'nın yerine oynattığı adam hiç verim vermiyor,verse amenna.Drobga zaten Allah'a emanet herif kolunu saklaya saklaya koşuyor.Yerine oynatcak adamı olmasa eyvallah derim ama o da yok.Bir kez daha söylüyorum bu turnuvanın en büyük hayal kırıklığı Fildişi Sahilidir.Ne İtalya ne de Fransa.
Madem İtalya ile Fransa'yı andık bir de onlara değinelim.Önce hangisinden başlasam diye düşündüm,akıl meleklerim bana İtalya dedi.Çünkü Fransa'ya girersek çıkamayız!.Efendim şimdi diyorlar ki Lippi takıma Grosso'yu almadı onu almadı bunu almadı ondan takım bu hale geldi.Değil Lippi,ondan sonra takımın emanet edildiği Prandelli de gelse,Hiddink'te gelse bu İtalya Dünya Kupasında hiçbirşey yapamazdı.Abicim senin jenerasyonun ölmüş,bitmiş.Heriflerin hepsi yaşlanmış.Genç,gelecek vaadeden bir jenerasyon yaratamamışsın kendine,futbolu bırakmak üzere olan adamlara Dünya Kupasında bel bağlamışsın sonra başarısız olunca, gidip Lippi gibi adama b*k atıyorsun.Ayıptır! Şampiyonlar Ligi şampiyonu bizim ülkemizden çıktı diye böbürleniyorsun,ama bak bakalım Şampiyonlar Ligi şampiyonu olan o İtalyan takımında kaç tane İtalyan var!(Burdan sınırsız yabancı isteyen kulüp yöneticilerine selam olsun).İtalya şimdi Prendelli ile yeni bir başlangıç yapacak.Eğer genç yetenekleri kazandırmazsa ülke takımına o da başarısız olur.Belki elemeleri bir şekilde geçer ama turnuvada ayvayı yer takımı.İtalya'nın kendini yenilemesi lazım.Yoksa zaten dibe vurmakta olan Serie-A dan sonra ülke takımıda dibe vurur.

Gelelim zurnanın zırt dediği yere,yani Fransa'ya.Şimdi bu Domenech ilginç adam.Takımı 2006 Almanya'da finale çıkardı eleştirildi,şimdi takımı yerin dibine soktu yine eleştiriliyor.Eğer bir takım başarılı olacaksa,o takımda futbolcunun teknik direktörü sevmesi lazım.Eğer sevmiyorsa istediğin kadar güçlü kadro kur başarılı o-l-a-m-a-z-s-ı-n. Fransa'nın önce bunu başarması gerekiyor(du).Şu an bunu başarmış gibi görünüyorlar.Laurent Blanc taraflı tarafsız herkesin sevip saygı gösterdiği bir teknik direktör.Bordeaux ile yaşadığı başarılarda ortada.Önümüzdeki Avrupa Şampiyonası elemelerinde Fransa'yı izleyeceğiz zaten.Muhtemelen gruplarında çok rahat bir şekilde lider olup şampiyonaya geleceklerdir.Biraz erken bir tahmin gibi olacak ama, benim bir numaralı şampiyon adayım avrupa şampiyonasında Fransa olacak.Ama dediğim gibi bunun için henüz çok erken,zamanı gelince değerlendiririz.

Şimdi bir de madalyonun öbürkü yüzüne bakalım,yani beklentinin üstünde performans sergileyen takımlara...

Burada bahsedeceğimiz 1 numaralı takım tabikide Almanya olacak.Turnuva öncesi çok genç bir kadro oldukları için pek şans tanınmıyordu panzerlere.Burada devreye Gary Lineker'in sözü giriyor:''Futbol 90 dakika süren ve sonunda Almanların kazandığı bir oyundur''. Almanya hakikaten tam bir turnuva takımı.Hangi kadro ile gelirlerse gelsinler bir şekilde başarılı olmayı beceriyorlar.Tabiki zamanında Fenerbahçe'den gönderilen Joachim Löw'e de bir tebrik yollamamız lazım burdan.İnanılmaz bir top oynattı takıma.Benim gözümde turnuvanın en iyi topunu oynayan iki takımından birisidir Almanya,diğeri de Şili.İspanya'yı buraya almıyorum çünkü onlar yarı final ile final maçlarına kadar pek de tatmin edici bir oyun ortaya koyamadılar benim gözümde.Acaba diyorum yarı final maçında Müller oynasa çok şey değişir miydi ? Tabiki keşkelerle yaşanmaz,ama bu kadar yüksek tempoda bir top oynarken,o oyunun en kilit adamlarından Müller'in sakatlığı takımın genelini olumsuz etkilemiş olabilir.Yoksa Euro 2008'in rövanşını fersah fersah alırdı Almanya bundan eminim.

İkinci üstün performans sergileyen takıma,bir Güney Amerika temsilcisine yani Şili'ye uzanalım bir de.Şili'nin en büyük artısı,futbolu çok hızlı oynamaları.Sahayı inanılmaz derecede parselliyorlar.Eskiden bir Bjk'li futbolcunun lafı varmış babam söylüyordu.Galatasaray'daki oyuncular o kadar hızlılar ki aynı adamı 4-5 kez çalımladığımı hatırlarım diye.Şili'de o hesap.İnanılmaz derecede bir mücadele,bir hız, basan basana!.En büyük eksikleri bir nokta santraforlarının olmaması.Humberto Suazo var ama o da gezgin bir adam.O yüzden kağıt üstünde forvetle oynuyorlarmış gibi gözükselerde, özde, forvetsiz 4-2-4 şeklinde yayılan bir takım görüntüsü vardı Şili'nin.Isla,Mati Fernandez,Mark Gonzalez,Alexis Sanches,Arturo Vidal gibi genç ve gelecek vaad eden oyunculara sahipler.Eğer çok ekstra bir durum yaşanmazsa ,2014 Brezilya'da çeyrek ve yarı final yapmaları mümkün ve bu, sürpriz değil olağan karşılanır bu sefer.En azından benim açımdan.
Finali de şampiyonla, yani İspanya ile yapalım.

Söylemeyeyim söylemeyeyim diyorum ama kendimi tutamıyorum.Beşiktaş'ın o dönemki başkan ve yönetim kurulu üyelerinde nasıl bir zihniyet varmış ki Vicente Del Bosque gibi bir antrenöre bir sezon bile sabretme zahmetini gösterememişler.Yani inanılır gibi değil.Mantık sınırlarını zorlayan bir olay bu.Hatırlıyorum Vicente Del Bosque'nin Bjk ye geldiği günü.Ananemlerdeydim ve Fanatik almıştım.Bir de baktım ki Del Bosque havaalanına inmiş boynunda Bjk atkısı. O gün ilk kez bir rakibimizin bizi geçme ihtimalini düşünüp korkmuştum.Tabi bir Galatasaray taraftarı olarak beni sevindiren bir gelişmeydi o zaman Del Bosque'nin gönderilmesi ama şu an bir futbolsever olarak olaya baktığımda üzücü bir gelişme.Hem Bjk şimdikinden çok daha güçlü ve prestijli bir takım olurdu hem de Türk futbolu çok şey kazanırdı.

Türkiye'de kendisine ''Yeniköy Kasabı'' gibi cahilce ve aptalca söylemlerin yapıldığı bu antrenör nasıl olduda İspanya'yı Dünya Kupası şampiyonluğuna ulaştırdı ?

Açık söylemeliyim ki çok fazla bir şey yapmasına gerek kalmadı.Tabi bu benim söylediğim cümle ''babam olsa şampiyon yapar''gibi bağnazca bir cümleyle karıştırılmasın.Ben biraz daha farklı yaklaşıyorum olaya.Şöyle ki;nasıl Galatasaray, 96-00 senesinde bir jenerasyon yarattı kendisine ve ardından Dünya Kupası 3.lüğü geldi ,şimdi de Barcelona bir jenerasyon yarattı kendisine ve bu jenerasyon Dünya Kupasını kazandırdı İspanya'ya.Sen Galatasaraylı olduğun için böyle söylüyorsun diyenler muhakkak çıkacaktır.O şekilde düşünenlere de cevabım; bir baksınlar bakalım Dünya Kupasında 3. olan kadrodaki oyunculara bir de Galatasaray'ın 96-00 senesinde kupalara ambargo koymasında etkili olan yerli oyunculara.Çünkü cevap orada gizli.

İspanya son iki maça kadar Barcelonavari bir oyun ortaya koyamadı kanımca.Çok sıkıcı,aynı zamanda yavaş bir futbol oynuyorlardı.Ancak yarı final ve final maçlarında turnuvanın en iyi İspanyasını izlediğimizi söyleyebilirim.Fabregas İspanya'nın en önemli,en kilit adamı.Aragones zamanında İspanya kupayı alırken,oyun içerisinde takımı yenilemeyi çok iyi başarıyordu.Ne zaman ki takım yorulsa orta sahadan bir iki oyuncu alıp yerine aynı kalibrede,bu oyun anlayışını iyi bilen oyuncları monte ediyor ve 75-80 den sonra enerjisi fullenmiş yeni bir takım yaratıyordu.Bu da takıma yeni bir mücadele olanağı sunuyor. Bu sayede hem İspanya'nın gücünde azalma olmuyor hem de takım yenilendiği için rakibe karşıda 1 adım öne geçiyordu İspanyollar.Bosque'de bu anlayışı devam ettirdi.Özellike Fabregas'ı son maçta oyuna sonradan sokarak ardından da Torres'i alarak(ki Aragones Guiza'yı alıyordu) takıma yeni bir ivme kazandırmayı bildi.Bu da temeli zaten kuvvetli olan İspanya'nın Avrupa Şampiyonasından sonra Dünya Kupası'nı da almasını sağladı.

Ama genel olarak Dünya Kupasından haz almadığımı söylemem gerek(belli maçlar hariç).Umarım 2012 Ukrayna-Polonya'da daha güzel,vuvuzelasız(!) bir şampiyona izleriz.

2 yorum:

  1. Yapıldığı coğrafya itibariyle, daha iyi bi kupa olacak, o kesin.


    A.G

    YanıtlaSil
  2. Kastettiğin kupa hangisi ? 2014 Brezilya mı ?

    YanıtlaSil