28 Şubat 2012 Salı

Fatih Terim: Benim Galatasaray ile ilgili hayallerim Dünya'dan büyük




Beşiktaş maçından sonra hangi başlığı atabilirim diye çok düşündüm fakat stattaki o muhteşem koreografiden sonra, maç için en uygun başlığın bu olacağına karar verdim.

Bu tarz maçlardan sonra oyunun içerisinde kalıp, yorum yapabilmek çok kolay olmuyor. Özellikle de stadyumdan maç izledikten sonra, teknik-taktik konularında fikir yürütmek bir hayli zor. Çünkü statta izlediyseniz maçı, o heyecana ister istemez kendinizi kaptırıyorsunuz ve sahadaki detayları göremiyorsunuz.

Statta izlediğim maçlardan sonra sahadaki oyunun detayları hakkında fikir yürütmem genelde. Eve gelip, maçın tekrarını izlerim, ondan sonra yazmayı düşündüğüm şeyleri kaleme alırım. Beşiktaş maçından sonra bu çok mümkün olmadı. Aradan iki gün geçmesine rağmen maçın gollerini bile bugün izleme fırsatı buldum, öyle yoğun bir programdayım bu aralar.

Yine de çok detaya kaçmadan bir iki kelam da bulunmak istiyorum maçla ilgili.

Fatih Terim'in Galatasaray'ın başına tekrardan gelmesini şu hayatta benim kadar çok isteyen pek azdır diye düşünüyorum ( bu konuda iddialıyım). Aklımdan hep geçirmişimdir, hocaya sevgimizi belli edebileceğimiz güzel bir organizasyon yapılsa ne iyi olurdu diye... Maçlardan hemen önce ''İmparator'' diye inler stadyum fakat bunun birnevi alışkanlık haline geldiği için yapıldığı intibası uyanıyor bende. Kısaca daha farklı, daha özel bir şey olmasını hep arzuladım.

Ve Beşiktaş maçında, o muhteşem koreografi ile karşılaştım. O şovu izlerken, en az Fatih Terim kadar duygulandım. O yolun sonundaki kupa hangimizin hayali değil ki zaten?

Ve ben adım gibi eminim ki, Fatih Terim de Galatasaray ile o kupayı kazanabilmek için tekrardan bu kulübe geldi. Taraftarın yaptığı belki şovdu fakat şovun içerisinde herkesin benliğinde bir yerlerde duran ''o'' gerçek vardı. O gerçekte bu hafta ile beraber Fatih Terim'e aksettirilmiş oldu. ''Senin kadar biz de inanıyoruz hocam o kupaya'' mesajı verildi. Hoca da bu mesajı almaktan ötürü çok mutluydu maç sonunda. Ben bunu gözlemledim.

Saha içine girelim o zaman.

Galatasaray neyi doğru yaptı peki?

Bir kere şunu söylemek lazım, Galatasaray'ın bu denli pasif bir oyun sergileyeceğini düşünmemiştik hiçbirimiz. Fenerbahçe ile oynanan maç hatırlamızda. O maçtaki gibi bir başlangıç beklemiştik Galatasaray'dan. Buna karşın, çok daha kontrollü bir takım gördük sahada. Hani şu meşhur topun arkasına geçme olayı var ya, işte Galatasaray bunu çok iyi başardı maçta.

Aslında tempo yapmadan da golü buldu Eboue'nin çabası ve biraz da şansla. Galatasaray'ın kanatlarda yaşadığı sıkıntı ortadayken, Eboue'nin sağ taraftan hücuma çıkarak gerçekleştirdiği bindirmeler bu eksikliğin göz ardı edilmesine sebep oluyor. Bu açıdan bile çok önemli bir oyuncu Eboue Galatasaray için. Bilhassa onun bu bindirmeleri bu sezon çok önemli.

Fatih Terim'in maçtan sonra söylediği gibi, Galatasaray'ın kanatlarında yer alan oyuncular orta saha patentli oyuncular. Kanat adamı değiller ama kanatta oynamak zorundalar çünkü eldeki malzeme bu kadar, daha fazlası yok. Engin çok farklı bir adam. Ne zaman ne yapacağı belli değil. Bazı pozisyonlar oluyor, çok beklenmedik hareketler ile skora katkı yapıyor bazı pozisyonlarda ise, çok düşünmekten basit bir şekilde yapması gerekeni yapamıyor ve Galatasaray çok adamla geldiği hücumlardan boş dönüyor. Engin ile oynayan hücum oyuncularının işi de bu anlamda çok zor.

Maç içerisinde top Selçuk'a geldikten sonra, yardım konusunda sıkıntılar yaşandı. Oyundan çıkana kadar Necati defalarca orta sahaya gelip, Selçuk'tan ilk topu alan isim oldu. En azından boşa adam çıkar düşüncesiyle diğer oyunculara vakit kazandırmaya çalıştı.

Selçuk ise gerçekten büyüleciyi bir isim Galatasaray için. Melo'ya ve Elmander'e yaptığı asistlerin yanı sıra, birçok pozisyonda oyunu açarak, oyunun sıkışık alanda oynanıp Galatasaray'ın top kaybı yapmasını engelledi.

Melo çok agresif. Maçın başında neredeyse atılıyordu. Bu tarz hareketleri sezon içerisinde defalarca yaptı. Durması gerektiği zamanı bilmiyor. Önümüzdeki haftalarda bir Fenerbahçe maçı oynanacak hem de deplasmanda. Bolca provokasyon olacak. O maçta ya Melo kırmızı kart görür, ya da Melo yaptığı hareketler ile taraftarı galeyana getirir, ortası yok bence.

Beşiktaş'ta Fernandes'in olmaması avantajdı. Çünkü Ernst eski etkinliğinde değildi, Necip ise henüz orta sahada büyük etkiler yaratabilecek bir oyuncu değil. Bu anlamda takımın beyni gibiydi Fernandes. Quaresma kanatlardan çok zorladı ancak biraz akıllı olsa, Semih'i oyundan atıırabilirdi çünkü Semih maçın başında çok gereksiz bir sarı kart görmüştü.

Bence maçın en güzel ikinci anı, Semih'in kendi kalesine attığı golden sonra tüm stadın Semih'i alkışlaması ve ''Semih Semih'' diye bağırmasıydı. Takıma girip oynaması çok önemli tabi ama hatadan sonra taraftarın desteğini alması, onu kazanabilmek adına çok çok daha önemli bir durumdu. Tabi Semih'in de bu yaptığı hatanın üzerine düşünmesi gerekiyor ki Avrupa Arenası'nda bunlar tekrarlanmasın.

Tüm hafta yapılan idmanların çoğunu kaçıran Elmander'in attığı iki golle maça damga vurması ve maç boyunca rakip stoperler ile boğuşması hakkında ise söylenebilecek çok fazla bir şey yok. Sadece önünde saygı ile eğilmek gerekir, hepsi bu.

Attığı son dakika golü, galibiyetten çok daha önemli şeyler ifade ediyordu. Şampiyonluğa giden yolun önünü fazlasıyla açtı o gol. Ama henüz daha işimiz bitmedi. Play - off başlamadan önce verilmesi gereken bir mesaj daha var...

12 Şubat 2012 Pazar

Galatasaray:1 - 0:Kayserispor




Sıkıntılı geçen ara transfer sezonunun bitimiyle beraber, Gaziantep maçıyla yeniden oyuna konsantre olmaya başlayan Galatasaray, fikstürdeki hafta içi maçlarının bitimiyle beraber iyice rahatladı.

Üst üste gelen puan kayıplarından sonra Gaziantep'te alınan galibiyet büyük önem taşıyordu. Bu maçtan sonra bir haftaya yakın dinlenme fırsatı buldu Galatasaray. Özellikle arka arkaya oynanan maçlarda takımın merkezinde yer alan Selçuk ve Melo çok yıpranmıştı. Özellikle takımın beyni konumundaki Selçuk'un yorgunluğu takımı fazlasıyla etkiliyordu.

Maç öncesi kafaları kurcalayan kritik soru şuydu: Sol bekte kim oynayacak?

Bütün hafta medyada Sabri ya da Ujfalusi'nin sol bek oynayacağı yazıldı ama Terim öyle düşünmüyordu ve Riera ile başladı. Her ne kadar savunma yönünde eksikleri olsa da, hücumda yaptığı bindirmeler ve yine yapmış olduğu bir bindirmede maçtaki tek golün asistini yapmış olması İspanyol futbolcu için moral oldu. Riera yetenekli oyuncu. Hani klişe bir laf vardır ya kumaşı iyi diye, öyle işte. Ama bir istikrar yakalayamadı Galatasaray'da. Aylar geçti fakat kimse gözü kapalı bir şekilde Riera'yı 11'e yazamıyor.

Melo, Galatasaray savunmasının sibobu adeta. Geçen hafta yazmıştım, Galatasaray'ın öne geçtiği maçlarda Melo rakip atakların önünde adeta etten duvar örüyor. Fakat Melo sadece defansif bir oyuncu değil. Onun ileriye çıkışları da Galatasaray adına büyük önem taşıyor. Zaten hücumda yaratıcı olan adamlara bolca ihtiyacı var Galatasaray'ın. Ve Melo'nun hücuma çıkışları, inanılmaz derecede faydalı oluyor Galatasaray'a. Nitekim golü getiren atağı başlatan da bitiren de Melo'ydu dün gece.

Futbol olarak ''gümbür gümbür'' oynayan bir Galatasaray yoktu belki sahada fakat Elmander önderliğinde maç boyunca ileride basan, bolca mücadele eden bir takım vardı Kayseri karşısında. Çünkü Galatasaray - Kayseri eksenindeki gerginlikten ötürü Kayserili oyuncular daha hırslı oynayacaklardı bu maçta, özellikle de Amrabat. Bu maç bize Fatih Terim'in Amrabat'ı takıma isteyerek ne kadar doğru bir transfer için uğraşıldığını gösterdi. Süratli, adam eksiltip sıfıra inebilen, skora direkt katkı yapabilen bir oyuncu Amrabat. Gelişi, Galatasaray'ın birçok sıkıntısına çare olabilirdi.

Galatasaraylı oyuncuların verdiği önemli bir bilgi var. Fatih Terim, oyuncularına hücumda istediğinizi yapmanız konusunda serbestsiniz demiş. Bunun yorumunu şu şekilde yapmamız doğru olur sanırım: Hücumda yaratıcı oyuncu eksikliği çeken takımın bir şekilde gole ulaşması lazım. Topu ''şu arkadaşınızla buluşturun'' diye bir sınırlama konulamıyor haliyle. Zira koyulsa bile, hücumda tek başına farklılık yaratabilecek (adam eksiltecek vs.) bir adam yok Galatasaray'da. Haliyle bu, hücum gücü zaten sınırlı olan takıma büyük zarar verir. Terim'in oyuncularına tanıdığı bu serbestlik, Galatasaray'ın ligin en çok gol atan takımı olmasının en önemli nedeni.

Galatasaray'da hücum anlamında takımın kıpırdanmasını sağlayabilecek her oyuncu Terim için çok önemli. Eboue'nin yokluğundan sonra Galatasaray savunmasının daha fazla pozisyon vermesi ve hücumda beklerden katkı alamaması, tamamen Eboue'nin takım içerisindeki etkinliğiyle ilgili. Eboue çok yetenekli bir oyuncu. Ligin başlarında eleştirmiştim çokça, bunu da hiçbir zaman inkar etmem. Takımdaki fark yaratacak oyuncu eksikliğini Eboue'yi kanatlarda kullanarak kapatmaya çalıştı Terim. Bu plan başarılı olmadı. Aslında başarılı olmamasına da sevinmemiz lazım zira Eboue'nin sağ bek mevkine geçmesi, Fatih Hoca'nın ondan beklediklerini gerçekleştirmeye başlaması anlamına da geliyor. Çünkü Eboue ne zamanki gerçek yerinde oynamaya başladı; takımın hem hücum hem de savunma gücü çok yukarılara çıktı. Mersin maçında oynayıp oynamayacağını bilmiyorum ancak Eboue'nin takıma katılmasıyla beraber Galatasaray hem hücumda hem de savunmada çok rahatlayacak.

Ligin normal seyrine dönmesi, teknik ekibin daha sağlıklı rakip analizi yapabilmesi açısından da çok önemli. Galatasaray yeni bir serinin başlangıcında, bu serinin kaç maç süreceğini hep birlikte göreceğiz.

4 Şubat 2012 Cumartesi

Gaziantepspor:1 - 2:Galatasaray | Diriliş




Bu maç için en uygun olan başlık bence budur ''diriliş''

Galatasaray'ın önümüzdeki iki hafta içerisinde yükselişe geçeceğini düşünüyordum. Bunu da zaten söylemiştim. Gaziantepspor deplasmanı kuşkusuz zor bir deplasman. Yarın, Fenerbahçe ile Beşiktaş'ın karşılaşacak olması da maçın halihazırda olan önemini bir üst seviyeye taşıdı.

Futbol oynamak isteyen takımlar için, Gaziantepspor'un sahip olduğu zeminler ciddi sıkıntıdır. Kadro yapısı itibariyle iki takım da teknik oyunculara sahip ve bu sebepten ötürü zemin iki takımı da olumsuz etkiledi. Çoğunlukla Anadolu takımları, kötü zemini kendileri için bir avantaj olarak görürler ancak aynı şeyi Gaziantepspor için söylemek çok doğru değil.

Sakatlıktan döndükten sonra bir türlü istenilen seviyeye gelemedi Sabri. İnsanlar çoğunlukla eleştirirler Sabri'yi fakat ben hiç bu kadar kötü oynadığını hatırlamıyorum Sabri'nin. Sakatlık ondan çok şey götürmüş. Yapılmaması gereken bisürü basit hata yaptı. Sakatlıktan sonra bu hatalardan bolca yaptı ve hala da yapmaya devam ediyor. İşte bu sebepten, Eboue'nin geri dönüşü Galatasaray için çok ama çok önemli.

Transfer olduktan sonra fazlaca eleştirildi Fildişili oyuncu. Daha sonra gerçek mevkisi olan sağ beke geçmesiyle beraber kalitesini göstermeye başladı. Uzun süre devam eden gol yememe ve galibiyet serilerindeki kilit oyunculardan biriydi. Sadece defansif olarak önemli diye de sınırlamamak lazım Eboue'nin katkısını. Hücumda da Galatasaray için çok değerli bir adam Eboue. Hücuma çıkışları, attığı sürpriz goller Galatasaray için çok değerli. Adam eksiltip, tek başına büyük işler başarabilecek oyuncu eksikliği hisseden Galatasaray için Eboue'nin hücum aksiyonları büyük önem taşıyor. 0-0 giden ve kilitlenmiş Gençlerbirliği maçında attığı gol ile takımına 3 puan kazandırması bunun en güzel örneği.

Galatasaray'ın yeniden kendine gelebilmesi ve yeni bir seriye başlayabilmesi için bu tarz bir galibiyete fazlasıyla ihtiyacı vardı. Zor şartların altından başarıyla kalkabilmek, hem moral hem de güven açısından çok önemli. Gaziantepspor karşısında geriye düşüp kazanması, Galatasaray için daha hayırlı oldu diyebiliriz aslında.

Engin maç boyunca sakat sakat mücadele etmiş. Bana göre sahanın yıldızıydı. Elmander'e attırdığı gol bir yana, ilk yarıda Selçuk'a ''al da at'' dediği pozisyon da şahaneydi. Engin aslında ikinci yarının en formda oyuncularından biri. Adanademirspor ile oynanan kupa maçından beri bir yükseliş içerisinde deneyimli oyuncu. 4-4-2 sisteminde ona yer bulmakta zorluk çekiyordu Fatih Terim. Kazım'ın gidişiyle beraber Engin için de kontenjan açılmış oldu birnevi. Birkaç pozisyonda topu ayağında fazlaca tutup kaptırdığı toplarla Hasan Şaş'ı anımsatmadı desem yalan olur.

Galatasaray'ın öne geçtiği maçlarda, Selçuk-Melo ikilisinin dizilişteki yerleri farklılaşıyor. Melo, savunmanın önüne set çekiyor. Ceza alanına gelen topları ilk karşılayan oyuncu oluyor. Birnevi süpürücü görevi görüyor. Selçuk ise takımın en önündeki oyuncu olup, presi başlatıyor. Sezon içerisinde bu değişiklik dikkatimi fazlasıyla çekmişti. Galatasaray öne geçtikten sonra yaşanan bu değişikliğin, Fatih Hoca tarafından tasarlandığına inanıyorum artık.

Bir parantez de Necati'ye açmak lazım. Antalyaspor'un maçlarını izlerken, kendisinin eski fizik gücünde olmadığı kanısına varmıştım. Bu da, transferine biraz çekingen yaklaşmama sebep olmuştu. Fakat 4-4-2 sistemine en çok uyacak futbolculardan biri Necati Ateş. Oyun kurucu özelliğinin de bulunması büyük bir avantaj onun için. İlk yarıda Elmander'e bu özelliğinden faydalanarak harika bir pas çıkardı Necati. Attığı gol ise gerçekten çok klastı.

Necati'nin transferi, Baros'a da ciddi bir uyarı niteliği taşıyor. Ve hatta Necati'nin bugün gol ile Galatasaray'a yeniden merhaba demesi, Baros'un bir süre formasından uzak kalması anlamına da geliyor.

Bugünkü galibiyet ile beraber Galatasaray'ın yeni bir galibiyet serisine başladığını düşünüyorum. Eboue'nin de katılımıyla beraber takım savunmasını çok daha iyi uygulayacaktır Galatasaray. Galatasaray takım olarak hücuma çıkıp, takım olarak savunma yapmaya başladığı zaman ''çok gol atan, az gol yiyen'' özelliğini yeniden ön plana çıkaracaktır.

3 Şubat 2012 Cuma

Antalya Maçına Dair

Mevkisel bazda kalite yetersizliğini ön plana çıkarmaktan ziyade, takım olma olgusundaki sıkıntıya dikkat çekmek istiyorum.

Son haftalarda Galatasaray’da göze batan en büyük eksiklik, bir ‘’takım’’ edasıyla sahada mücadele etmiyor oluşları.
Açalım.

Galatasaray’ın ligde lider olmasını sağlayan en önemli özellik, takım halinde hem hücumda hem de savunmada mücadele etmesi ve takım halinde kazanıp, takım halinde kaybetmesiydi. Bu takımdaşlık olgusu, doğru taktik olan 4-4-2 sistemiyle birleşince, ortaya üst üste kazanan ve zor kaybeden bir Galatasaray çıkmıştı. Ancak son haftalarda izlediğimiz Galatasaray’ın ‘’takım’’ gibi oynadığını söylemek biraz zor. Aşırı derecede dağınık, sinirli ve daha az mücadele eden bir oyuncu topluluğu var karşımızda. Bursaspor maçından sonra da belirtmiştim, transfer söylentileri taraftarı olduğu kadar, teknik kadroyu ve oyuncuları da olumsuz yönde etkiliyor. Neticede sahada yer alan oyuncuların da insan olduğunu unutmamak lazım. Çıkan her transfer haberi doğru da olsa, yanlış da olsa oyuncuları etkiler.

Tabi bu sebepler yaşanan puan kayıpları için bahane olmamalı. Fatih Terim’in de dediği gibi, Galatasaray fikstüre baktığı zaman her oynayacağı maçın yanına puan olarak ‘’3’’ yazar. 3 Puan alınamayan her maç Galatasaray için başarısızlıktır.

Bunları söylerken bazı gerçekleri de göz ardı etmemek lazım. Galatasaray’ın tüm maçları kazanamayacağını hepimiz biliyoruz. Yakalanan galibiyet serisi de elbet bir yerde bitecekti. Önemli olan gittiği yere kadar o seriyi götürebilmekti. Bir taşı en yukarıya fırlattığınız zaman, ulaştığı top noktadan sonra inişe geçer. Galatasaray’da düşüş yaşayacaktı, sıkıntılı olan, o düşüşün çok hızlı bir şekilde yaşanmış olması.

Baros’un sakatlığı bize gösterdi ki, bu takımın en stratejik oyuncusu Milan Baros. Çünkü 9’da 9 yapmaya vesile olan 4-4-2 sistemi onunla beraber çok daha anlamlıydı. Sercan Yıldırım, Baros’un boşluğunu dolduramadı ve sistem aksadı. Forvet mevkisinde çok da fazla alternatifi olmayan Galatasaray, takım içerisinde Baros’a alternatif yaratamadı. Yapılabilecek tek şey, Baros geri dönene kadar maksimum puan almaktı.

Baros, Antalyaspor maçıyla beraber geri döndü. Sahada kaldığı kısa süre zarfı, Galatasaray’ın oyun içerisinde en etkili olduğu dakikalardı belki de. Oyun yavaş yavaş Antalyaspor yarı alanına yığılmaya başlamıştı ki, Baros’un kırmızı kart gördüğü pozisyon gerçekleşti. Son derece sorumsuz bir davranış ile adeta takımına ihanet etti Çek futbolcu. Baros kalitesinde bir futbolcuya yakışmayacak bir kırmızı kart oldu. Oyun içerisinde gerek Melo gerekse de Ujfalusi çok defa hakemler ile tartışıyor fakat her ikisi de itirazları çok kritik yerde sonlandırıyor. Biliyorlar ki, biraz daha itiraza devam etseler kart yiyecekler. Baros bunu yapmadı. Hakeme omuz dahi attı. Hakem eğer hakem olsa, Baros’u o zaman atardı. Kendisine oyunda kalma ve hakemden çok takımına destek olma fırsatı verildi ancak o, bunu kullanamadı.

Galatasaray fiziksel olarak da düşüşe geçti. Takımın gerek savunma gerekse de hücumda en kilit oyuncularından biri olan Melo; bundan en çok etkilenen oyuncu belki de. Galatasaray’ın hücumda var olabilmesi için orta saha göbeğinde yer alan Selçuk ile Melo’nun diğer oyunculara oranla çok daha fazla sorumluluk alıp, daha etkili oynamaları lazım. Onların topu hücuma taşıyıp, kanat oyuncuları ile üçüncü bölgede topu buluşturmaları lazım. Çünkü Galatasaray’ın kanat rotasyonundaki oyuncular top kendilerindeyken seri şekilde adam eksiltip, pozisyona girebilecek tipte oyuncular değil. Onlar, rakip kaleye yakın yerlerde topla buluşmalılar ki etkili olabilsinler. Bunun da yolu az önce söylediğim üzere Selçuk ile Melo’nun etkili oyunundan geçiyor.

Transfer döneminin kapanması, ironik belki ama, en çok Galatasaray’a yarayacak. Spekülasyonlardan uzak, takımıyla daha fazla ilgilenen bir Fatih Terim, bunun sonucunda da yeniden ‘’takım’’ gibi oynamaya başlayacak bir Galatasaray göreceğimizi düşünüyorum önümüzdeki iki haftalık periyot ile beraber.