30 Aralık 2010 Perşembe

Galatasaray Cafe Crown:67-56:Fenerbahçe Ülker




Müthiş taraftar,müthiş takım,müthiş galibiyet!

Uzun vadeli planlar yaparak yola çıkan ve yeniden yapılanmaya giden Galatasaray Cafe Crown;bu yapılanmanın henüz ilk sezonunda,yaptığı atılımın meyvelerini almaya başladı. Öyle ki,ligin daha 12.haftasında,Fenerbahçe Ülker gibi senelerdir aynı kemikleşmiş oyuncu topluluğuyla mücadele eden,Euroleague takımı olan ve Barcelona'yı yenmiş bir takımı 56 sayıda tutmayı başardı. Bu galibiyetin şöyle güzel bir yanı daha vardı,bu maçı kazanmak liderlik anlamına geliyordu. Galatasaray Cafe Crown gibi genç ve yeni kurulmuş bir takım için,ilk sezonunda bu noktaya ulaşmak hakikaten muazzam bir olay.

Bu kadronun kurulmasında emeği geçen başta Oktay Mahmuti olmak üzere bütün herkesin emeğine sağlık. Tabiki bu maçı kazanmakla herşey bitmiyor aksine herşey daha yeni başlıyor.

Bu maçta alınan galibiyetin anlamlı hale gelebilmesi için,pazar günü oynayacağımız Beşiktaş Cola Turka maçını muhakkak ama muhakkak kazanmamız gerekiyor. Oyuncularımızın maçtan sonra verdiği demeçler ise,bu önemli maçın farkında olduklarını gösteriyor.

Böyle zor bir mücadelenin ardından Beşiktaş Cola Turka gibi bir takım ile deplasmanda oynamak hakikaten zor. ''Takım'' olmayı başaran Galatasaray Cafe Crown'a bu maçta da sonuna kadar güveniyoruz. Şimdiden başarılar Aslanlar.

27 Aralık 2010 Pazartesi

İlk Yarının Ardından: Beşiktaş




Geçen sene Galatasaray nasıl bir etki yarattıysa futbol gündemi üzerinde,aynı etkiyi bu sene Beşiktaş yaratıyor. Birçok noktada geçen seneki Galatasaray ile benzerlik içerisindeler. Rijkaard dünya çapında bir antrenördü hakeza Schuster’de öyle. Galatasaray’da transfer sihirbazı Haldun Üstünel vardı,Beşiktaş’ta Serdal Adalı. Galatasaray’ın transferleri de sansasyoneldi,Beşiktaş’ın da bu sene öyle. Bu örnekler çoğaltılabilir. Geçen seneki Galatasaray ile bu seneki Beşiktaş arasında çok ince bir fark var yalnız. Beşiktaş yönetimi teknik direktörünün arkasında duruyor. Öyle lafta kalmıyor bu ‘’arkada durmak’’. İcraatlerle bunu kanıtlıyorlar. Schuster hangi mevkiye oyuncu istiyorsa o mevkiye takviye yapıyor Beşiktaş. ‘’Hocam biz de şu oyuncuları araştırdık şunlara da bir bakıver’’ demiyor yönetim. Hoca ne isterse o alınıyor. Hani Adnan Polat bu sene dedi ya,’’biz gereken her şeyi yaptık top şimdi hocada’’ diye;işte bu lafı söylemesi gereken adam Yıldırım Demirören’dir. Çünkü Schuster ne istediyse aldı ve ‘’gerçekten’’ arkasında durdu.

Schuster’in 2.yarı ile birlikte,’’kadrom zayıf başkan’’ diye hayıflanma şansı kalmadı. İstediği kadro kuruldu. Bundan sonra Beşiktaş’ın başarı ya da başarısızlıklarının tek sorumlusu Schuster’dir.

Schuster akıllı adam. Beşiktaş’ın bu sene oynadığı Avrupa Kupası maçlarına bakın(özellikle yaz ayında oynadıkları) ve Beşiktaş’ın o maçlarda kaç tane yabancı ile oynadığını bir görün. Beşiktaş’ın yerli oyuncu kalitesi düşük,Schuster’de bunu biliyor ve Avrupa’da oynatabildiği kadar yabancı futbolcuyu oynatıyor. Kaliteli yabancı oyuncuların takıma transfer edilmesi de bu sebepten aslında. Açık konuşalım,Beşiktaş’ın ligde şampiyonluk şansı az. Türkiye Kupası da muallakta. Tutunabilecekleri tek dal UEFA Avrupa Ligi. Orada da sınırsız yabancı oynatma imkanı var. Schuster’de bunu değerlendirmek istiyor. Beşiktaş’ı 7-8 yabancı ile oynarken görebiliriz UEFA Avrupa Ligi’nde.

Beşiktaş için kritik oyuncu Ekrem. O bölgede zorunluluktan sağ bek olarak Erhan Güven oynadı ilk yarı da-ki Erhan Güven büyük takımlarda oynayacak kalitede bir topçu asla değildir- Ekrem’in sakatlığı düzelirse,Beşiktaş yabancı sınırlamasından dolayı yüksek ihtimal on birde oynatamayacağı Hibert’in yerine onu oynatabilir. Ekrem gelene kadar o boşluğu İbrahim Toraman kapatır. Çünkü Sivok ile Erhan’ın olduğu bir ortamda İbrahim Toraman’ın esamesi okunmaz stoper için.

Beşiktaş’ın orta saha ve hücum hattı ile ilgili çok fazla söylenecek bir şey yok. Zaten ilerideki 3lü hiç değişmez. Simao-Quaresma-Hugo Almeida. Bu bölgede zaten yapacağı değişiklikler kısıtlı Schuster’in. Nihat ve Bobo dönseler bile form tutmaları zaman alır çünkü.

Orta saha ise Beşiktaş’ın sahip olduğu en derinlikli bölge. Kim formdaysa o oynar. Kimse de ben niye yedek kaldım diye gıkını çıkaramaz. Hepsi birbirinden kaliteli ve hepsi direkt 11 oyuncusu.

Beşiktaş’taki ana sorun,ne Schuster ne yerli futbolcuların yetersizliği ne de hakemler. Tek sorun sağlık kurulu.

İşte Galatasaray ile bir benzerlik daha!

Biz Beşiktaşlı arkadaşları peşinen uyaralım. Eğer Acıbadem ile çalışmaya devam ederlerse,bu sakatlık sorunu artarak devam edecektir.

Tek bir örnek vereceğim bu konu ile ilgili. Geçen sene Galatasaray Cafe Crown basketbol takımında oynayan Darius Washington,bir maçta sakatlık yaşadı. Acıbadem’de mr ları falan çekildi. Sonuç 3 hafta basketbol oynayamaz çıktı. Daha sonra farklı bir hastanede şans eseri kontrolden geçen Darius Washington’ın, öyle ahım şahım bir sakatlığının olmadığı ve o hafta takımdaki yerini alabileceği açıklandı. Bu bilgiyi geçen sene Galatasaray Cafe Crown’ı çalıştıran coach Cem Akdağ paylaştı.

Teknik taktikten ziyade,2.yarıda Beşiktaş’ın dikkat etmesi gereken en önemli nokta budur. Eğer ki UEFA Avrupa Ligi’nde başarı isteniyorsa…

26 Aralık 2010 Pazar

İlk Yarının Ardından: Trabzonspor




Malum ligler devre arasına girdi. Uzunca bir süre ligde maç oynanmayacak. Bu süre zarfında futbol analizlerinden ziyade,bolca transfer haberi göreceğiz medyada.

Bende fırsattan istifade edip 3 büyük takımın(Galatasaray hariç)-Trabzonspor,Beşiktaş,Fenerbahçe- ilk yarı değerlendirmesini yapmak istedim. Bu yazı dizisine de liderle-Trabzonspor-başlamanın uygun olacağını düşündüm.

Takım Olmak

Trabzonspor’un bugün geldiği nokta,aslında 1.5 yıllık bir yapılanmanın eseri. Hugo Broos’un görevine son verildiğinde;Trabzonspor’da teknik direktörlük için tek bir aday vardı,Şenol Güneş.

Her ne kadar sene sonuna kadar dinlenmek istediğini söylese de,Trabzonspor sevgisi ağır basan Şenol Güneş, Seul ile sözleşmesi biter bitmez Trabzonspor’un başına geçti. Bundan sonrası ise doğru yapılanmanın bir ürünü oldu aslında. Kulübün yıllardır eksikliğini hissettiği taraftar-futbolcu-yönetim bütünlüğünü bir şekilde sağladı Şenol Güneş. Tüm yetki ondaydı. Geldiği ilk günden itibaren verdiği demeçler ile çok önemli mesajlar yolladı. Taraftarların ne hayalperest olmasına izin verdi,ne de karamsar olmasına…

Gerçekçi bir hedef vardı önlerinde,Türkiye Kupası. Ligde ise yapmaları gereken tek şey güzel futbol oynamaktı. İçinde bulundukları sezon kaybedilmiş bir sezondu ve sonraki yılların düşünülmesi gerekiyordu. Bu anlamda Şenol Güneş’in şanslı olduğunu söylesek sanırım yanılmış olmayız. Kaybedilmesi muhtemel maçların bu denli önemsiz oluşu,Şenol Güneş’in istediği taktiği oturtabilmesi açısından önemliydi.

Kısa süre zarfında Şenol Güneş’in takımı,güzel futbola dair bulgular önümüze koymaya başladı. Tabiî ki bunda,Şenol Güneş’in teknik direktör kabiliyetinin payı çok çok büyük.

Daha önce defalarca söyledim ancak bıkmadan bir kez daha söylüyorum. Sistem hocaları vardır,taktik hocaları vardır. Rijkaard,Skibbe,Van Gaal vs. sistem hocalarıdır. Kısa vadede bu isimlerden başarı beklemek hayalciliktir(istisnalar var tabi). Bu isimler eldeki kadroya göre bir takım yapmazlar,takımda bulunan oyuncular bu hocaların sistemlerine ayak uydurmak zorundadır. Buna nazaran, Fatih Terim,Feldkamp,Şenol Güneş gibi hocalar taktik hocalarıdır. Nabza göre şerbet vermeyi severler yani. Eldeki oyuncu topluluğunun kalitesi her ne olursa olsun,onlardan en fazla katkıyı alırlar. Burak Yılmaz’ın,Engin Baytar’ın,Alanzinho’nun Şenol Güneş ile beraber şahlanması bu sebeptendir.

Geçen sene ligin sonlarına doğru geldiğimizde,Trabzonspor taş gibi bir takım olma yolunda son aşamaya gelmişti. Fenerbahçe’den önce kupayı almaları,ardından da rakiplerini şampiyonluktan etmeleri,takıma ciddi bir özgüven aşılamıştı. Artık tek beklenti,yeni sezonun başlamasıydı.

Yeni Başlangıç

Trabzonspor için 2010-2011 sezonu yeni bir başlangıç anlamı taşıyordu. Geçen sezonun ikinci yarısını alışma dönemi olarak geçiren ve bunda da gayet başarılı olan bir takım vardı. Her ne kadar Şenol Güneş mütevazı davransada,başlayacak sezonda beklentiler yüksekti.

Aslında şu benzetme güzel olur Trabzonspor için. Un var,şeker var,helva yapmak için usta da var. Trabzonspor’un ligde bu konumda olması tesadüf değil. Şaşırılacak tek nokta,topladığı puan olabilir. 42 puan layıkıyla fazla bir puan ilk yarı için. Buna benzer bir başlangıcı Fenerbahçe 2005-2006 sezonunda yapmıştı. İlk yarı muazzam bir performans sergilemişti ancak aynı istatistik ikinci yarı devam etmemiş,şampiyonluğa Galatasaray uzanmıştı. Tabi o sene,Fenerbahçe’nin Türkiye Ligi üstü bir kadrosu vardı. Burada imkansızı başaran Gerets’in Galatasaray’ı oldu. Eldeki kadro ile seksen küsur puan toplamak hakikaten muazzam bir olaydı.

Trabzonspor’un şimdiki kadrosuna baktığımız zaman,lig üstü bir kadrosu olmadığını görüyoruz. Bu yüzden de topladıkları puan hakikaten alkışı hak ediyor. Amaaa… Bu ‘’ama’’ önemli. Trabzonspor’un kadrosu kırılgan bir yapıya sahip. Girilmesi olası bir türbülanstan çıkmak,kolay olmayabilir. 3 İstanbul deplasmanı olduğunu da varsayarsak,bazı şeylerin garanti olmadığını söylememiz lazım. Kabul etmek lazım ki,çoğu Trabzonsporlu kendilerini şampiyon olarak görüyordur şu an. Ama fazla havaya girmemek lazım. Resmin netleşmesi açısından ikinci yarının 2. haftasındaki Fenerbahçe maçı çok önemli. Eğer ki Trabzonspor o maçtan 3 puan ile ayrılırsa, şampiyonluk yolunda çok büyük bir adım atmış olur. Tersi bir sonuç,Trabzonspor’a ciddi bir stres yaptırır.

Geçen sezon taraflı tarafsız herkes Trabzonspor’a sempati duyuyordu ancak Trabzonspor ne zamanki ligi domine etmeye başladı,rüzgar birden tersten esti. Bu işler böyledir. Kendi takımın zirve yarışında değilken, x takım şampiyon olmasın diye y takımı tutarsın ancak o y takım senin takımınla biraz mücadeleye girse, anti y takımcı olursun 

Eğer en yüksekte olan sizseniz,en fazla rüzgarı siz alırsınız. Bu durumdan dolayı Trabzonspor’un hayıflanmasına da bir anlam veremedim.

Her şey güllük gülistanlıkken,Jaja olayının çıkması Trabzonspor için hoş olmadı. O olayı nasıl çözecekler,hakikaten merak ediyorum. Bu olayı yara almadan çözmeleri çok önemli. Zira Jaja,formunun zirvesindeyken bu olay yaşandı ve taraftarlar da Jaja’yı çok seviyor. Bu olayın çözümünde yaşanacak olumsuzluğu,taraftar Teofilo olayında olduğu gibi sessizce kabullenmez.

Netice itibariyle Trabzonspor gerçekten çok avantajlı ancak bu avantajı koruyabilmekte bir o kadar zor. Büyük takım olmakta böyle zamanlarda ortaya çıkar. İkinci yarının 2. haftasında resim netleşmeye başlar. O gün gelince yine bir değerlendirme yaparız.

24 Aralık 2010 Cuma

Oyak Renault 72 - Galatasaray Cafe Crown 90





* Josh Shipp: (28:45, 6 sayı, 3 ribaund, 4 asist)
* Göksenin Köksal: (05:34, 2 sayı, 1 ribaund, 1 top kaybı)
* Caner Topaloğlu: (10:58, 6 sayı, 1 asist)
* Preston Shumpert: (21:34, 14 sayı, 2 ribaund, 4 asist, 1 top çalma, 1 blok)
* Taylor Rochestie: (17:18, 10 sayı, 1 asist)
* Tutku Açık: (18:15, 5 sayı, 2 asist, 1 top kaybı)
* Luksa Andric: (11:57, 14 sayı, 4 ribaund, 1 top kaybı)
* Radoslav Rancik: (11:59, 9 sayı, 4 ribaund, 1 top çalma, 1 top kaybı)
* Haluk Yıldırım: (21:10, 6 sayı, 3 ribaund, 4 asist, 1 top çalma, 1 blok)
* Evren Büker: (24:07, 5 sayı, 3 ribaund, 4 asist, 1 top çalma, 2 top kaybı)
* Sertaç Şanlı: (10:05, 4 sayı)
* Ermal Kurtoğlu: (17:58, 9 sayı, 4 ribaund, 2 asist, 1 top kaybı)


Çok önemli bir maçtı. Çarşamba günü liderlik maçına çıkacağımız Fenerbahçe Ülker maçının anlamını yitirmemesi açısından gerçekten önemliydi. Hafta arası Cantu ile oynadık. Genç oyuncular süre bulmuş bu maçta. Takım yenilmesine rağmen maçı son ana kadar bırakmamış. Takım olmanın verdiği ayrıcalıktan kaynaklanıyor bu tabiki.

Bugün kü Oyak maçına bakarsak;rakibin inanılmaz derecede dış şuta yöneldiğini gördük. Çoğu zorlama atışlardı,engellemenin mümkün olmayacağı atışlar yani... Ne zamanki Oyak organize atak geliştirdi,karşısında hemen sert bir savunma buldu. Oyak bu sezon ligde Galatasaray Cafe Crown'a 70 sayının üzerinde atan nadir takımlardan. Oyun 4. çeyreğin başlarında koptuğu için 70 sayıyı yememize ses çıkarmamak lazım. Hoş,Oktay Hoca bu durumdan memnun değildir yine :)

Çarşamba günü çok önemli bir Fenerbahçe Ülker maçına çıkacağız. Taraftarlar mutlaka ilgi gösterecektir(her ne kadar maç hafta içi olsa da) Son senelerde Fenerbahçe Ülker'e karşı bir üstünlüğümüz var iç sahada. Şu forma skandalı patlak vermese,yine yenmiş olacaktık Fenerbahçe Ülker'i. Galatasaray yeni oluşan bir takım. Açıkçası böyle bir performansı kimse beklemiyordu. Şu an Galatasaray Erkek Basketbol takımının sergilediği performans gerçekten muazzam ancak Fenerbahçe Ülker bu sene daha bir tehlikeli takım. Son 3 senedeki kadar kolay olmayacaktır maç.

Biz takımımıza gereken desteği salondan vereceğiz. Gerisine ise bakacağız.

Bizimle Kimse Başa Çıkamaz!

21 Aralık 2010 Salı

Konya:Galatasaraylı Genç Futbolcuların Kaderini Değiştiren Şehir



Arda Turan,Aydın Yılmaz,Uğur Uçar ve son olarak Anıl Dilaver… Bu dört futbolcuyu birleştiren etmen,Galatasaray Altyapısından çıkmış olmaları ancak bunun dışında kariyerlerini olumlu ya da olumsuz yönde etkileyen takımın Konyaspor olması…

Açalım. Arda Turan kariyerinin ilk yılına Mlada Boleslav maçıyla giriş yapmıştı. Bu maçta goller atmış ve asist yapmıştı ancak Arda’nın performansının tavan yaptığı maç Ali Sami Yen’de 3-3 biten Konyaspor maçı olmuştu. O maçta mükemmele yakın bir futbol oynamış,harika da bir gol atmıştı. Bu maçtan sonra Arda yeteneklerini geliştirmeye devam etti ve Galatasaray Takım Kaptanlığına kadar yükseldi.




Aydın Yılmaz’da tıpkı Arda Turan gibi yıldızını bir Konyaspor maçıyla parlattı. Onun durumu biraz farklıydı yalnız. Galatasaray 2005-2006 yılında Fenerbahçe ile şampiyonluk mücadelesi veriyordu. Sarı – Kırmızılılar’ın bu sebepten dolayı puan kaybına tahammülü yoktu ancak Galatasaray Konyaspor deplasmanında son dakikaya 0-0 lık beraberlikle girmişti. Oyuna sonradan giren genç Aydın, maçın uzatma bölümlerinde ceza sahası dışından öyle bir gol attı ki;Galatasaray’a şampiyonluk yolunda verilmiş bir hayat öpücüğü oldu bu. Bu maçla beraber Aydın’da Galatasaray’da A Takımda yer almaya başladı.




Uğur Uçar. Bunca olumlu duruma rağmen olumsuzluk yaşayan ve kariyeri sekteye uğrayan tek futbolcu. 2007-2008 sezonunda Galatasaray yine Fenerbahçe ile şampiyonluk yarışı yapıyordu. Rakip yine Konyaspordu ve saha yine karlıydı. Normal şartlarda oynatılmaması gereken maç dönemin federasyonu tarafından ısrarla oynatılmıştı. Bir ikili pozisyonda zemininde büyük katkısıyla Uğur dizinden çok ciddi bir sakatlık geçirdi. Neredeyse 1,5 sene top oynayamadı. Daha sonra Galatasaray’da dikiş tutturamadı ve Ankaragücü’ne transfer oldu.




Ve son olarak Anıl Dilaver. Gelecek neler gösterir bilemeyiz ama genç futbolcu Konyaspor maçında attığı golle tüm Galatasaraylılara kendini tanıttı. ‘’Ben buradayım’’ dedi. Bundan sonraki kariyeri nasıl olur bilinmez ancak bilinen tek bir şey var,o da; Konya’nın Galatasaraylı genç futbolcuların kariyerini doğrudan etkileyen bir şehir olduğu…

18 Aralık 2010 Cumartesi

Abdi İpekçi'de Basketbol Günü



Müthiş bir basketbol günü yaşadık Abdi İpekçi Arena'da. Önce Galatasaray Cafe Crown'a destek verdik daha sonra da Galatasaray Medical Park'a.

Erkek takımımız inanılmaz mücadele ediyor. Futbol takımının bu kadar kötü olması,taraftarları basketbol maçlarına gitmeye teşvik ediyor sanırım. Yeni kurulan bir ekip olan Galatasaray Cafe Crown için bu olay artı bir durum. Mücadele,başarı görmek isteyen Galatasaray taraftarları, Galatasaray Cafe Crown'ı izlemek için Abdi İpekçi'ye hücum ediyorlar. Seyirci sayısı hala yeterli olmasa da;destek sayısı her geçen hafta artıyor. 29 Aralık'taki Fenerbahçe Ülker maçında bu sayının tavan yapacağından kuşkum yok.



Gelelim bayan takımına. İki takımın oyuncuları da ısınmaya çıktıktan sonra,herkes muhtemelen Galatasaray'ın rakibini ezeceğini düşündü ancak işin aslı öyle değildi.

Boy ortalaması inanılmaz kısa olan bir ekip İstanbul Üniversitesi. Buna rağmen Galatasaray Medical Park,nedense hep dışarıdan oynamayı tercih etti. Özellikle ilk yarı boyunca bu böyleydi. Bir kaç kez de geri düştü Galatasaray Medical Park. Galatasaray Cafe Crown'dan aldığımız hazzı malesef Galatasaray Medical Park'tan alamadık. Bir kaç kişiyle konuştum maçı izlerken sorun ''coach''ta dediler. Ancak basketbolun teknik işleri hakkında konuşmayı sevmediğim için bir şey diyemiyorum. Basketbolu takip edenler daha iyi biliyorlardır muhakkak ancak Galatasaray Medical Park'ta bir yerlerde bir sorun var. Ne olduğunu bilmediğim...

14 Aralık 2010 Salı

Bu Takıma Destek Şart




Galatasaray Cafe Crown… Futbol takımının bu denli kötü olduğu bir ortamda yüzümüzü güldüren nadir branşlardan basketbol. Hem erkek takımı hem de bayan takımı çok iyi bir kadroya sahip Galatasaray’ın. Özellikle de erkek takımın da yani Galatasaray Cafe Crown’da inanılmaz atılımlar yaşandı sene başında. Sezon başında takımın başına profesyoneller getirilip,tüm yetki de onlara verilince, bugün ki başarıların temeli de bir nevi atılmış oldu.

Çok fazla detaya girmeden,basketbol şubesinde bir Adnan Sezgin olmadığı için başarılı sonuçlar alınıyor diyelim.

Basketbolu yorumlayacak kadar basketbol donanımına sahip değilim. Ancak Galatasaray Cafe Crown’ın hemen hemen bütün maçlarını izlerim,zaman zaman da giderim. Diyeceğim o ki,bu takım desteği sonuna kadar hak ediyor. Oynadığı basketbolla,salonda verdiği mücadele ile,takım ruhunu benimsemiş olmasıyla… Kısaca her şeyiyle bu takım desteği hak ediyor.

Bugün GasTerra takımını 86-58 mağlup ederek,gruptan lider olarak çıkmayı garantilediler. Ligde de namağlup Fenerbahçe Ülker’in arkasından 2 yenilgi ile 2.sıradalar. Yeni kurulan bir takım olduğunu düşündüğümüzde,gelinen noktanın çok iyi olduğunu anlarız.

Cumartesi günü ligde Bornova Belediye ile Abdi İpekçi’de karşılaşacak Galatasaray Cafe Crown. Maçın saati de çok uygun,13.00. Keza bilet fiyatları da bir hayli ucuz(7 ve 12 tl).

Eğer Galatasaray Ruhu’na hasret kaldıysanız,hafta sonu bunu gidermek için çok uygun bir zaman.

Guti’ye Yapılan Ayıp




Aslında çok düşündüm başlığı nasıl atsam diye. Çünkü iki olaya değineceğim Guti’nin özne olduğu…

Madem ki başlığı bu şekilde attık,ilk olarak Guti’nin kırmızı kartını ‘’’Yılbaşı yaklaştı ya,ondan gördü’’ diyenlere değinelim.

En basit şekliyle bir argüman koyacağım ortaya. Teferruatlara girmeyeceğim hiç. Bu adamın bu tarz bir düşüncesi olsa, bunu ligin son hafta maçında mı yapardı yoksa kırmızı kartı gördüğü maçta mı yapardı ? Çok basit soru,cevabı da belli. Guti’nin öyle bir düşüncesi olsa,ligin son maçında kırmızı kart görür,bu sayede kupa maçından da muaf olur ve ülkesine giderdi. Ancak bu adam böyle bir düşüncede değil. Neden bu kadar basit düşünüyoruz anlamıyorum. Her sene aynı muhabbet dönüyor. Guti gibi bir profesyonelden,kariyerinin tamamını Real Madrid’te geçirmiş bir adamdan bunu beklemek nasıl bir hayalciliktir,hayret doğrusu. Eğer kafasında öyle bir plan varsa,Beşiktaş yönetiminden izin alır ve ülkesine de gider. Çok zor bir şey olmasa gerek bu. Neden illa her sene aynı konuyu farklı bir oyuncu üzerinden gündeme getirmeye çalışıyor medya hakikaten anlamak zor.

İkinci konuya gelelim şimdi. Benim nezdimde daha önemli bir konu bu.

Bir kural var biliyorsunuz,hakem faul verdikten sonra kart istemek,sarı kart nedeni. Hakemlerimiz bu kuralı öyle bir benimsemişler ki,elini havaya kaldırana kartı basıyorlar. Esasen bu kuralın uygulanış sebebi farklı. Buradaki temel amaç,kart isteyerek taraftarı kışkırtan oyuncuya ceza vermek. Ama bu bilgiden bağımsız bir şekilde çatır çatır kart çıkıyor oyunculara. Yine Guti’yi örnek vereceğim. Adam kendisine yapılan faulden dolayı sinirlenmiş ve reaksiyon olarak kart yok mu diyor. Taraftarı kışkırtmakla zerre alakası yok yani. Ama Kadıköy’deki Fenerbahçe-Galatasaray maçından sonra ‘’derbiyi iptal edersem taraftar aşağı inerdi’’ diyecek kadar kurallardan bağımsız yaşayan Bünyamin Gezer,kurallar(!) gereği Guti’yi oyundan atıyor. Bu karar tamamen Bünyamin Gezer’in otoritesinin sarsılmaması adına vermiş olduğu bir karar. Aksi kesinlikle inkar edilemez.

Hakeza Skibbe zamanında Ali Sami Yen’de oynanan ve Galatasaray’ın 4-2 üstünlüğü ile sonuçlanan maçta,aynı olay Delgado’nun başına geldi. Adam yine can havliyle reaksiyon gösterip,bana aynısını yaptılar kart gösterdin,şimdi göstermiyorsun dedi,tak adam derdini anlatana kadar Cüneyt Çakır tarafından çift sarı kart sebebiyle oyundan atıldı.

Son 2 senedir hakemlerimizi koruyalım diye bir kampanya başlatıldı neredeyse,hakkını teslim edelim çoğu insanda bu sessiz kampanyaya içinden destek veriyor ama bazı şeyleri de söylemek lazım.

Hem marka değerinden bahsedilsin,hem de bu kart ucuz kartlar çıksın. Sizce de bir çelişki yok mu burada ?

13 Aralık 2010 Pazartesi

16. Hafta İtibariyle Manzara-i Umumiye




Galatasaray’da varolan sorunlar aylardır devam ediyor. Bu sorunlar çözülmediği için de,her alınan yenilgiden sonra aynı şeyler söylenip duruyor. Aynı şeyleri ısıtıp ısıtıp insanların önüne koymaya gerek yok. Bu yüzden haftalardır her maçtan sonra,bu kadar olumsuzluğa rağmen,Galatasaray’da gördüğümüz iyiye doğru hareketleri yorumluyoruz burada.

Geçen hafta bir yazı yazdım ‘’Hagi’ye Güvenmek’’ diye. Bu yazıyı Hagi çok iyi teknik adam olduğu için,Galatasaray’da şu ana kadar çok başarılı işler yapmaya çalıştığı için yazmadım. Ben bilmiyorum muyum Hagi’nin teknik direktör vasıflarının çok fazla olmadığını ya da futbolcuğu kadar iyi bir antrenörlüğü olmadığını ? Tabiî ki biliyorum,hatta tüm Galatasaraylılar da bunu biliyor. Benim Hagi’nin arkasında durma sebebim ya da takım çok kötü giderken Rijkaard’ın bir numaralı destekçisi olmamın tek bir nedeni var aslında. Galatasaray’da yapılacak olan tedavinin yanlış yere uygulanması.

Yahu düşünün,bir insanın boğazları şişmiş,sizin bu insana antibiyotik vermeniz gerekirken gidip geçiştirici bir ilaç veriyorsunuz ve bunu defalarca tekrarlıyorsunuz. Hastalığın tamamen geçmediğini göre göre bu yanlışa devam ediyorsunuz. Eee nereye kadar devam edecek bu yanlış?

Galatasaray 10 yılda 12.antrenörüyle çalışıyor arkadaşlar,uyumayın. Şu anki durumun tek sorumlusu Adnan Polat’ta değil, bu iş taa Özhan Canaydın döneminde başladı. Faruk Süren’den sonra başlayan mali olarak kötü yönetilme günümüze kadar geldi,ordaki açıklar kapatılamadığı için olan hep futbol takımlarına oldu. Buna rağmen Galatasaray’ın ‘’futbol’’ branşında rakiplerinden geriye düşmemesi büyük bir başarıdır.

Tam dedik ki Rijkaard başa geldi,yanlıştan dönüldü ama en büyük yanlış bu sene başında yapıldı. Gerekli yerlere yine tedavi programı uygulanmadı. Dejavu oldu yani.

Galatasaray ile ilgili son zamanlarda herkesin söylediği klişe bazı sözler var. Çok kariyerli yabancı futbolcular getiriyoruz ama hep başarısız oluyorlar. Olurlar ağabeycim. Eğer sen hala sorunun yabancı futbolcularda olduğunu düşünüp,yerlilere taviz verirsen, daha çok başarısız olurlar.

Fazla uzağa gitmeyelim. Lincoln,Meira gibi adamlar,Galatasaray’dan yaka paça yollandı. Neden ? Takıma uyum sağlayamadıkları için. Yahu senin yerli kaliten nedir ki,bu adamlar sende iş yapsın. Bir takımın iskeletini yerli oyuncular oluşturur. Farkı ise yabancı oyuncular yaratır. Senin yerli oyuncu iskeletin ne kadar iyi de bu oyunculardan fark yaratmasını istiyorsun ?

Bunlara bir de yerli-yabancı oyuncu ayrımı eklenince cümbüş kaçınılmaz oluyor. Sen önce yerli oyunculara taviz vereceksin,onların takımı yönetmesine engel olacaksın ki,yabancı oyuncular kendini güvende hissetsin.

Mesela bu sene kim eleştiriliyor,Lorik Cana. ağabeycim adamın etrafında oynayan adamlara bak. Mustafa Sarp,Ayhan. Yahu böyle bir ortamda Lorik Cana’dan nasıl fark yaratmasını beklersin ki ? Adam sorumluluk alsa,bu seferde top kaybı falan yapıyor;o zaman da ihale kendisine kalıyor.
Galatasaray’da 2000 yılındaki yabancı oyuncuların efsane olmasının sebeplerinden biri yerli oyuncuların olağanüstü yeteneklerle donatılmış olmasıydı.

Eğer senin takımında Arif,Okan,Emre,Suat,Hakan gibi adamlar varsa,Hagi,Popescu gibi adamlar bu takımda farkı yaratırlar. Misal hep konuşuyoruz ya arkadaş ortamlarında falan. Ulan Marcio gibi kalitesi çok yüksek olmayan adam bile o takımda işe yarıyordu diye. İşte onun da sebebi bu. Keza,Lucescu zamanında Perezlerin Fleurquinlerin başarılı olması da bundan bağımsız değildir aslında.

Bu gerçekler gün gibi ortadayken,Galatasaray hala tartışıyor Hagi şöyle yanlış antrenör,Rijkaard böyle hatalı antrenör.. Ne oldu Rijkaard’ı yaka paça takımdan gönderdiniz de ? Eğer Ankaragücü maçından sonra Galatasaray Yönetimi Rijkaard ile ilgili değilde,takımdaki yerli oyuncularla ilgili ciddi kararlar almış olsaydı,bugün Galatasaray emin olun daha iyi yerlerde olurdu. Belki Fenerbahçe’ye Kadıköy’de yine yenilirdi veya Beşiktaş gelip burada yine yenerdi Galatasaray’ı. Ama bu karar alınmış olsaydı, Galatasaray geleceğini kurtarırdı. Bir daha da böyle bir olay yaşamazdı.

Ben eminim ki sene sonunda Hagi’de gidecek takımdan. Yine yeni antrenör gelecek,yine yeni futbolcular bla bla bla. Ama Galatasaray’ın yıllardır anasını ağlatan yerli futbolcular takımda kalacak.

Fatih Terim’e ben çok kızdım Galatasaray’ın teklifini reddetti diye. Bugün inanın hak veriyorum Fatih Terim’e. Ne kadar zeki bir adam olduğunu bir kez daha kanıtladı bence. O da biliyordu Galatasaray’daki temel sorunu. Ama İmparator şunu da biliyordu ki yönetim bu hastalığı tedavi edemeyecek. Fatih Terim senden benden daha fazla Galatasaraylıdır. Böyle bir dönemde sırf Adnan Sezgin ismi yüzünden Galatasaray’ı reddedecek adam değil. Onun bir vizyonu var,hedefleri var. Bu hedefleri gerçekleştiremeyeceğini düşündüğü için Galatasaray’a gelmedi. İşin özü budur.

Yani sorun Hagi’nin teknik direktörlük kapasitesinde falan değil. Onlar en son bakılması gereken şeyler. Bu temizlik yapılır,Hagi yine hata yapar o zaman yolları ayırırsın. Dersin ki bak bu sefer hakikaten sorun teknik direktörde. Ama sen bilgisayarına giren virüsü temizlemeden anti virüs programlarını değiştiriyorsun. Bu yüzden de yıllardır aynı kısır döngünün etrafında dönüp duruyorsun. Bu sorunu çözmediğin sürece de bu kısır döngüyü kıramayacaksın.

9 Aralık 2010 Perşembe

Hagi’ye Güvenmek





Lucescu,Fatih Terim(2.Dönem),Hagi,Gerets,Kalli,Skibbe,Bülent Korkmaz ve Frank Rijkaard..

Yukarıda bahsi geçen kişiler, Galatasaray’da son 10 yılda teknik direktörlük yapan isimler. Esasen çok fazla bir şey söylemeye gerek yok. Şu liste bile başlı başına gösteriyor ki,Galatasaray’da sorun antrenörlerde değil;sorun başka yerde.

UEFA Kupasının kazanılmasının ardından,Galatasaray’da futbol takımı spontane bir şekilde yönetildi. Ne var olan sistem geliştirilmek istendi,ne de herhangi bir reform yapıldı takım içerisinde. ‘’Günü kurtarmak’’ deyimi,aslında bu yıllarda Galatasaray Spor Kulübü’nde vücut bulmaya başladı. Öyle ki,Frank Rijkaard dönemine kadar Galatasaray’da üst üste 2 sene çalışabilen bir antrenör yoktu. Belki de bu kısır döngünün önüne geçebilmek için Frank Rijkaard hamlesi doğru bir hamle olabilirdi. Kimsenin sesini çıkaramayacağı,Dünya çapında bir antrenörü takımın başına getirmek,bazı şeyleri değiştirmek için atılmış bir adım olabilirdi.
Her ne kadar bu hamle doğru olsa da;Frank Rijkaard bir şekilde, başarısız olarak gösterilmeye çalışıldı. Her daim medyanın yanlı tutumundan dem vuran Galatasaray taraftarı da,meydanın bu oyunu karşısında tabir yerindeyse ‘’oltaya geldi’’. Bunun temel sebebi de,değişen Dünya’da Galatasaray taraftarının da kimliğinin değişiyor olmasıydı. Eskiden 14 yıl şampiyon olamadığı dönem bile olan ve bu dönemde dahi sabretmeyi bilen Galatasaray taraftarı,artık başarı odaklı bir taraftar haline dönüştü. Belki de Başkan’a sallamadan,teknik direktörlere istifa demeden önce kendisiyle ilgili bir öz eleştiri yapmalı Galatasaray taraftarı…

Galatasaray Futbol Takımı,eline geçirdiği çok önemli bir fırsatı tepti. Modern futbola ayak uydurabilme adına, Frank Rijkaard büyük bir fırsattı ve uzun bir süre daha(belki de hiç) böyle bir fırsatı elde edemeyecek belki de sarı-kırmızılılar. Esasen bir tercih yaptı Galatasaray. Kendisine uymadığını düşündüğü modern futbolu bir kenara itti,Galatasaray’ın dinamiklerini çok iyi bilen,en az bizler kadar Galatasaraylı birini takımın başına getirdi. Hagi geldiğinde benimde tereddütlerim vardı. Hatta Beşiktaş maçında yapılan oyuncu değşiklikleri,beni biraz ürkütmüştü. Ancak bazı şeylerin değişebileceğini hissettiğim maç,Kasımpaşa maçı oldu. Hagi’nin neler planladığını anlayabilmemiz için,çok önemli bir fırsatı bu maç.

Hagi,Beşiktaş maçından sonra yaptığı açıklamada yaptığı oyuncu değişikliklerinin yanlış olduğunu kabul etmiş ve bundan ders çıkaracağını söylemişti. Hagi’nin ilk döneminden,ne denli dobra birisi olduğunu biliyoruz. Bunu bir kez daha kanıtlamış oldu bu söylemiyle. Peki gerçekten ders çıkarmış mıydı Hagi yaptığı hatadan ? Bunu anlayabilmemiz için bir sonraki maçı,yani Kasımpaşaspor maçını beklememiz gerekiyordu.

Hagi verdiği sözde durmuştu. Oyuna bu sefer ‘’gerçekten’’ müdahale etmişti. Bunu yaparken de,kuracağı takımla ilgili sinyaller verdi. Peki neydi bu sinyaller ?

Hızlı Oyun

Hagi geldiğinden beri,takımdan istediği tek bir şey var. Hızlı oyun. Takımının hızlı oynamasını istiyor ve bu da son derece mantıklı. Zira Galatasaray’da top ayağına yakışan oyuncular var. Eğer ki bu oyuncular hızlı oynamayı becerirlerse (özellikle orta saha elemanları) Galatasaray gol yollarında daha etkili olur ve oynadığı futbol daha bir efektif olur. Nitekim Kasımpaşa maçında da Beşiktaş maçında da bunu gördük. Bu iki maçta da en fazla eleştiri alan oyuncu Ayhan oldu Galatasaray’da. Yapılan eleştirilerin çoğu da,Ayhan’ın el freni olduğu ve hep geriye pas yaptığı yönündeydi. Hızlı ve dikine oynamayı isteyen bir takımda,bunun göze çarpması gayet doğaldı çünkü. Hagi’nin de bunu bildiğini düşünüyorum. Buna göre de transfer politikasını şekillendirecektir.

Hücum Futbolu

İşte en çok tartışılan konuya geldik şimdi. Hagi korkak bir antrenör mü değil mi ? İlk senesine bakarak bunu değerlendirmek güç. Galatasaray’ın çok farklı kazandığı maçlar da var,kısır skorlarla galip geldiği maçlarda. Öyle ki tarihinin en güçlü kadrolarından birini kurduğu bir dönemde ezeli rakibi Fenerbahçe’ye (hem de kupa finalinde) 5 gol atma başarısı gösterdi Hagi’nin takımı. Bu önemli bir nüans bence. Ancak bu dönemde Hagi’nin tecrübesiz olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Hagi artık daha oturaklı bir düşünce yapısına sahip. Yardımcısı Tugay’ın düşüncelerine de büyük önem veriyor ve ‘’akıl akıldan üstündür’’ lafını unutmuyor. Kendiyle ilgili öz eleştiri yapabilmesi ise hakikaten artı bir durum.

Hagi’nin bir de itirafi var : ‘’ Bu takımla hücum futbolu oynamam mümkün değil’’. Bu önemli bir söylem. Tabiî ki geçen seneyle karşılaştırdığımızda takımın hücum gücünde önemli ölçüde bir düşüş olduğu doğru. Ancak buna rağmen,oynadığı zor maçlarda çok net pozisyonlara girerken gördük Galatasaray’ı. İlk döneminde sahip olduğu kısıtlı kadroyla da bu anlamda önemli işler yapmıştı Rumen Hoca. Devre arası yapılacak transferlerde,tüm iplerin elinde olduğunu düşünürsek,ciddi şekilde ümitvar olmak gerekiyor geleceğin Galatasaray’ı adına.

Yetersiz Kondisyon
Yukarıda bahsi geçen tüm bu güzel olayları gerçekleştirebilmenin temelinde yatan bir şey var. O da sağlam bir fizik-kondisyona sahip olmak. Rijkaard’ın bu konuda,yeterli yüklemeyi yapmadığını biliyoruz. Hagi’nin bu anlamda bir enkaz aldığını söylemek sanırım yanlış olmaz. Hagi’nin kondisyon ağırlıklı ve hızlı oyunu teşvik eden idmanlar yaptırmasının temelinde bu var aslında. Takımın kondisyonu belli bir seviyeye ulaşacak ki;sen takımına istediklerini yaptırabilesin.
Birden takıma yüklenmek istemiyor Hagi. Damlaya damlaya göl olur misali,her hafta ufak ufak artıyor Galatasaray’ın kondisyonu. Devre arası ise muhtemelen yüksek çapta bir yükleme Galatasaraylı futbolcuları bekliyor olacak.

Galatasaray’ın tek umudu,güvenmesi gerektiği tek dal Gheorghe Hagi. Hagi olmasaydı da başkası olsaydı,değişen hiçbir şey olmayacaktı Galatasaray’da. Öncelikle bunu iyi bilmek gerekir. Hagi eyvallah’ı olmayan bir isim ve istediği kadroyu kuracağına da yüzde yüz eminim. İkinci yarı ciddi bir toparlanma evresine girecektir Galatasaray. Buna neden olabilecek bir sürü etken var. Galatasaray taraftarının yapması gereken sadece Hagi’ye destek olmak ve Hagi’ye güvenmek.

Artık teknik direktör sirkülasyonuna bir son vermeli Galatasaray. Frank Rijkaard ile bu sirkülasyon sonra erebilirdi ama bazı nedenler buna engel oldu. Umarım Hagi ile beraber bu son bulur ve bir istikrar yakalanır.

5 Aralık 2010 Pazar

Beşiktaş:1-0:Bursaspor



Bu hafta oynanacak maçlar içerisinde beni en fazla cezbeden maç buydu. Saat 2 de olması da bundaki etkenlerden biriydi. Yataktan kalkıp,kahvaltı masasına oturuyorsun;karşında bir Süper Lig mücadelesi. Kısacası muazzam bir olay.

Kadrolara baktığımız zaman,Ertuğrul Sağlam’ın ne düşündüğü çok net bir biçimde ortaya çıkıyordu. Maçı rölantide götüreyim,ilerleyen dakikalarda Sercan ve İnsua’yı oyuna sokup maçı lehime çeviririm.

Esasen Ertuğrul Sağlam’ın bu düşüncesi 45+1. dakikaya kadar takır takır işliyordu. Beşiktaş’ın zaten kısıtlı olan hücum silahlarına önlemleri alıp,ilk yarıda fazla gol pozisyonu vermemişti. Ta ki Volkan Şen oyundan atılıncaya kadar. İşte o an,bütün planlar tersine döndü. Haliyle maçın bir numaraları favorisi de birden Beşiktaş oluverdi. Beşiktaş doğal olarak baskının dozajını arttırdı. Buna rağmen Bursaspor ileride bir şeyler yapmaya gayret ediyordu. İlk yarıdaki korkak futbolundan sonra,beklenmeyecek bir oyun stiliydi bu. Halbuki rakibi çok iyi analiz etmişti Ertuğrul Sağlam. Hafta içi Avrupa’da maç yaptığı için,oyunun son çeyreğinde yorgun düşecekti rakibi ve o da neşteri vuracaktı. Ama plan bir şekilde tutmadı ve ipler Schuster’in eline.geçti. Schuster’de rakibin 10 kişi kalmasını fırsat bilip, Tabata hamlesini gerçekleştirdi.

Daha fazla koşması gereken Bursaspor ve iki tane süpürücü orta sahaya sahip Beşiktaş…

Batalla-Ergic normalde yan yana oynayan adamlar değil. Genelde birbirlerinin yerine değişerek oynuyorlar. Bu ikisinin bu maçta yan yana oynaması bir stratejik hamleydi aslında. Ancak Batalla çok fazla top kaybı yaptı. Benim gözümde Bursaspor’un en iyi yabancısı konumunda. Ama bugün çok verimli değildi. Ergic’te yokları oynayınca;Bursaspor orta sahası yalnızca Svensson’a kaldı. Bursaspor’un inanılmaz yanlış bir transfer dönemi geçirdiğini söylememize gerek yok sanırım. Tek artıları geçen senenin şampiyon olan takımını korumuş olmaları. O yüzden de bu kadar sert bir takım görünümündeler ve 10 kişi kaldıkları bir maçta,İnönü’de maçın tamamına ortak olabiliyorlar.

Beşiktaş ise eldeki imkansızlıklardan ötürü çok yetersiz bir hücum hattıyla sahadaydı. Necip-Ali Kuçik-Holosko hattıyla gol aradılar oyunun genelinde. Buna rağmen tehlikeli sayılabilecek pozisyonları da buldular. Bunda Guti’nin etkisi tabiî ki yadsınamaz. Golü bulmaları onların için çok önemliydi. O dakikadan sonra istediklerini daha rahat sahaya yansıtabileceklerdi çünkü. Schuster’in Tabata hamlesi de oyunu rakip yarı sahaya yığabilmesi açısından önemliydi.

Maçtan önce Beşiktaş’ın galip geleceğini düşünmüyordum. Eğer Volkan Şen’in kırmızı kartı olmasa;Ertuğrul Sağlam’ın planı takır takır işleyecek,Bursa’da İnönü’den istediğini alıp gidecekti. Ancak futboldaki bu tarz ekstra olayları önceden kestirmek mümkün olmadığından,birden her şey tepetakla oluveriyor. Beşiktaş için muazzam bir galibiyet. Zirveden kopmama adına çok kritik bir maçtı. Bursaspor ise hakikaten ağır bir yara aldı. Arkasına aldığı rakipleri Bursaspor’u artık fazlasıyla zorlamaya başladı. Buna daha ne kadar direnebilirler,bilinmez. Ancak bir gerçek var ki, o da Bursaspor’un ara transfer döneminde kadrosunu muhakkak ama muhakkak güçlendirmesi gerektiği…

4 Aralık 2010 Cumartesi

Kasımpaşa Maçının Ardından: Haftalar Sonra Gelen Galibiyet




Galatasaray’ın bugün oynadığı maçın,Fenerbahçe,Kayseri,Trabzonspor,kısmen de Beşiktaş maçlarından tek bir farkı vardı aslında. O da, sarı-kırmızılıların gol atması.

Yukarıda bahsi geçen üç maçı ele alalım kısaca. Mücadele vardı,pozisyona girme vardı ancak gol yoktu. Gol gelmeyince Galatasaray’ın direnci düşüyor,oyunun ilerleyen bölümlerinde de takım stres yaparak demoralize oluyordu. Kasımpaşa maçınada çok net gol fırsatları bularak başladı Galatasaray. Daha dakika dolmadan Kewell’ın kaçırdığı pozisyon ve akabinde gelişen atakta Sabri’nin direkten dönen vuruşu, Galatasaray’ın kronikleşen gol kaçırma hastalığına birer örnekti adeta.

Oyunun kontrolü yine Galatasaray’ın elindeydi. Ancak golün gelmeyişi yine rakip takımı maçın içinde tutuyordu. Bu durum, rakip takıma hem moral olarak artı değer katıyor hem de rakibin özgüvenini arttırıyordu. Ta ki Aydın’ın muazzam ortası ve Kewell’ın muazzam kafa vuruşuna kadar. Bu dakikadan sonra sahada haftalardır görmek istediğimiz Galatasaray’ı gördük. Basan,mücadele eden,kazanmak için her şeyi yapan… Bu heyecanı yaşamayalı o kadar uzun süre oldu ki; Galatasaray’ın bu oynadığı futbol bizlere farklı bir heyecan getirdi. Aslında Galatasaray’ın karakteri bu. 2000 yılında UEFA Kupası kazanılırken de buydu, 2.Fatih Terim döneminde başarısız olunurken de… Tek sorun bu karakteri sahaya yansıtamamaktı. Hagi’nin takımın başına gelmesi,Galatasaraylı futbolcuların hangi takımda oynadıklarını fark etmeleri için önemliydi. İlk aşama başarıyla tamamlanmıştı aslında. Bunu,Hagi’nin teknik direktörlüğe geldikten sonraki ilk 3 maçına bakarak anlayabiliriz. Kısa vadede yapılması gereken tek bir hamle kalmıştı. O da, Galatasaray’ın sahip olduğu,ancak içinde körelen bu karakteri yeniden ortaya çıkarmak. Bunun içinde takımın kazanması ve özgüvene sahip olması gerekiyor. Galatasaray Hagi zamanında, sadece Manisaspor ve Antalyaspor maçlarında ‘’kötü’’ diye nitelendirebileceğimiz bir oyun ortaya koydu. Bu iki maç dışında,oynanan oyun skor olarak taraftarları mutlu etmese de; mücadele olarak tatmin edici düzeydeydi. Skor olarak tatmin etmeyişinin tek sebebi de futbolun meyvesi olan ‘’gol’’ün eksikliğiydi. Galatasaray bugün bunu başardı. Golü hatta golleri buldu.

Kötü oynarken kazanmak farklı bir şeydir ancak iyi oynarken kazanmak tarif edilemez bir mutluluk verir insana. Bir şeyi hak ettiğini hissetmek ve bu hak ettiğin şey her ne ise onu elde etmek… Hakikaten muazzam bir duygu. Galatasaray’ın kötü oynayıp kazanmaktan çok;iyi oynayıp kazanması gerekiyordu. Moralden ziyade özgüven kazanabilmesi için…

Hagi’nin bir lafı var. Komutan diyor ki :’’ Mağlubiyete ağlamayan futbolcu,büyük futbolcu olamaz’’. Aslında Hagi burada kendini tarif ediyor. Biz bunu anlıyoruz ancak bunun altında yatan farklı anlamlar da var. Bu cümlenin ana fikri şu aslında : Benim takımımım mücadele edecek,kazanmayı isteyecek,kazanmak için her şeyi yapacak.

Sonuç futbolun olmazsa olmazı. Bunu biliyoruz. Ancak ilk önce iyi oyun olacak,skor ondan sonra gelecek. Mesela Galatasaray haftalardır iyi oyun sergiliyordu ancak skoru alamıyordu. Skoru alabilmek için de kaliteli topçulara ihtiyacınız vardır. Misal Kewell,Baros,Misimovic… Ama Pino değil. Pino iyi hoş futbolcu,ama sırtınızı dayayıp bize bu maçı aldırır diyebileceğiniz bir futbolcu değil. Buna rağmen bu Pino mükemmel bir rotasyon adamıdır. Atıyorum Arda çıkar Pino girer,x çıkar Pino girer. Pino böyle bir oyuncudur. Ama eldeki imkansızlıklar,Pino’yu ‘’sırtımızı yaslayacağımız futbolcu’’ tanımlamasının içine sokuyor.

Galatasaray bugün 4-1-2-3 gibi oynadı. Açarsak; (defansı saymıyorum) orta sahanın defansa yakın olan kısmında(ön libero) Lorik Cana, onun hemen sağında Barış,solunda da Ayhan oynadı. Sol kanatta Kewell,sağ kanatta Aydın,forvette de Pino görev aldı. İşte bu taktik,bize Hagi’nin oyun planı hakkında,neler istediği hakkında bilgi verebilir. Bu taktiğin detaylarına baktığımızda;ilk olarak gözümüze çarpan, salt bir oyun kurucu bu kadroda iş yapamaz. (Hagi bu taktiği diğer maçlarda değiştirebilir,bu maçtaki dizilişe göre yorumluyorum). Mesela Almanya’daki Misimovic dahi olsa Hagi oynatmaz. Onun düşündüğü orta sahadaki adamların en az iki tanesi oyunu çift yönlü oynayabilmeli. Bu anlamda devre arası transferinde sadece iki tane oyunu çift yönlü oynayabilecek orta saha transfer etse Galatasaray,belini doğrultabilir. Tabi ki takım içi temizlikleri yaptığı takdirde. Bugünkü kadroda sırıtan tek bir isim vardı takımda,Ayhan. Bu kadroya iki çift yönlü orta saha transferi yapılsa,çehresinde önemli değişiklikler olabilir Galatasaray’ın. Lorik Cana özelinden gidelim. Çok ağır eleştiriler alıyor bu savaşçı adam. Bu adamın bu kadar kötü gözükmesinin yegane sebebi yanında oynayan orta saha elemanları. Bu adam hep Mustafa Sarp ve Ayhan ile birlikte oynadı. Mustafa Sarp’ta Ayhan’da gölge pres yapan,mücadele gücü çok yüksek olmayan adamlar. Ne zaman ki Lorik Cana,Barış ile birlikte oynamaya başladı, o zaman gerçek kimliği ortaya çıktı. Bugünkü maç bu anlamda da önemliydi. Galatasaray’ın Kasımpaşa maçı,çok şeyler ifade ediyor Galatasaray ile ilgili. Sadece bu maç üzerinden bile geleceğini planlayabilir Galatasaray.

Hagi üzerindeki en olumsuz izlenimim,yaptığı oyuncu değişiklikleriydi. Bu anlamda ligin ikinci yarısında Galatasaray’ın tek rakibi,Hagi’nin yapacağı oyuncu değişiklikleri desek,sanırım yanılmış olmayız. Geçen hafta nasıl ki eleştirdiysek Rumen hocayı,bu hafta da övmemiz lazım. Özellikle Tugay ile sarmaş dolaş olup,değerlendirdikleri pozisyon harikaydı. O an hakikaten çok mutlu oldum,içimi bir mutluluk kapladı. Akıl akıldan üstündür derler hep. Fatih Terim’in en büyük eksikliklerinden birisi buydu. Yanında ikinci adam bulundurmayı sevmez bu tarz hocalar. Mustafa Denizli’de öyleydi. Yanlarındaki adam pasif olmalı onlar için. Seçtikleri adamlara bakarsanız bunu anlarsınız. Misal bir Derwall öyle değildi. Yanına aldığı adam en az onun kadar zekiydi. Neyse, oyuncu değişiklikleri doğruydu,düşünce olarak. Uygulamada ki tek sıkıntı ise;Ayhan dururken farklı oyuncuların çıkmasıydı. Ayhan ise yaptığı hal ve hareketlerle takıma zarar vermeye başladı. Pino’nun bencilliğinden bende çok yakındım bu akşam ancak Ayhan takım kaptanı;onun takıma moral vermesi gerekirken, o takım arkadaşlarının moralini bozuyor. Pino, Ayhan yüzünden oyundan atılabilirdi bugün. Allahtan Tugay hoca olayı sezdi ve Pino’yu uyardı.

Oyuncu değişiklikleri dedik bir türlü konuya giremedik. Hagi’nin bugün yaptığı değişikliklerin tümü(Serdar Özkan’ın girişi dışında) orta sahaya yönelikti. Yani olması gerektiği yöndeydi. İnsua’nın oraya çekilmesini yadırgayanlar olabilir. Ancak İnsua’nın o bölgede oynamışlığı varmış. Mış diyorum çünkü bunu ben izlemedim,İnsua bunu kendisi söyledi. Hakan Balta’dan ise bir Guti yaratmaya çalıştı Hagi  Ancak Hakan Balta orada olmaz. Çünkü Hagi’nin isteklerini karşılayamaz. Hagi orada hızlı adam istiyor. Oradaki adamlar hızlı olacak ki,Galatasaray’da hızlı oynayabilsin. Nitekim İnsua’nın girişinden sonra oraya bir hareketlilik getirdiği yadsınamaz. Direkt 11 de orta saha başlamaz İnsua . Hagi’nin bir fikir edinmesi açısından orada oynaması önemliydi.

Şimdi Galatasaray’ın önündeki tek engel,istikrar. Eğer Galatasaray kalan iki maçını kazanıp,bir istikrar yakalarsa;ikinci yarıda oluşturulacak yeni Galatasaray için ümitvar olabiliriz.