31 Ağustos 2012 Cuma

Grup Birinciliği Hayal Değil



Kura çekimi yapılmadan önce, herhangi bir Galatasaraylıya ''gruptan ikinci de olsa çıkmayı kabul eder misin?'' diye sorsalar, bu öneri anında kabul edilirdi. Gizlemenin manası yok. Kura gerçekten de çok çok iyi Galatasaray açısından, en azından kağıt üzerinde. İkinci torbadan Braga'yı, son torbadan Cluj'u çekmek ciddi şans gerektiren bir hadiseydi. Doğal olarak Şampiyonlar Ligi'ne katılan her takım güçlü, her takım kendi çapında kuvvetli. Galatasaray her takımla, her yerde mücadele edecek güce ve geçmişe sahip, orada sıkıntı yok. Ancak iyiler içindeki kötüleri tercih etmekte de bir yanlış yok, bu da bir strateji, hem de rasyonel bir strateji.

Kağıt üzerini sahaya yansıtma başarısı gösterirse Galatasaray, gruptan rahat bir şekilde çıkar. Ancak böyle avantajlı bir kuradan sonra grup birinciliğini amaçlamak da hayal değil. Hatta gerçekçi bir hedef bile diyebiliriz. Galatasaray gerçekten çok iyi bir takım. Her ne kadar Ujfalusi'den gelen olumsuz haber moralleri bozup, planların değişmesine sebep olsa da; Fatih Terim bu sorunu bir şekilde çözecektir, çözmek zorundadır.

Manchester United ile ilk maçı oynamak, hem de orada oynamak, belki ufak da olsa bir avantaj getirebilir Galatasaray'a. Şöyle ki; oradan alınacak 1 ya da 3 puan, Galatasaray'ın gruptaki stratejisini ciddi anlamda etkileyecektir. Zira orada yenilmemek ya da galip gelmek; Galatasaray'ın varolan ''gruptan çıkma'' hedefini, ''gruptan lider çıkma'' şeklinde değiştirebilir.

Tabi grupta olmazsa olmazlardan biri de; Arena'da en kötü 7 puan alma zorunluluğu. Bunu esasında geçen seneki play off maçlarından önce de söylemiştik. Arena'da Galatasaray maçlarını kazanır ve şampiyonluğa rahat ulaşır öngörüsünde bulunmuştuk lakin Galatasaray, Arena'da galip gelme başarısında bulunamadı. Fakat bu kez, böyle bir lüksü yok sarı kırmızılıların. Açıkça söylemek gerekirse, ben bu sefer Galatasaray'ın bu şekilde başarısız bir iç saha performansı sergileyeceğini düşünmüyorum. Zira, Avrupa çok farklı bir platform ve Galatasaray taraftarı Avrupa maçlarında takımına nasıl destek olması gerektiğini çok iyi biliyor.

Velhasıl kelam, gruptan çıkmak tabiki ana hedef ancak gruptan lider çıkma şansımızı da yabana atmayalım derim ben. Fatih Hoca'nın; ''kaybetmek kolay, kazanmak olay'' sözünden yola çıkarak...

27 Ağustos 2012 Pazartesi

Beşiktaş: 3 - 3 :Galatasaray


En mütevazı Galatasaraylıların bile kafasının bir köşesinde ''fark olur mu?'' düşüncesiyle izlediği bir Beşiktaş - Galatasaray mücadelesi oldu İnönü'de.

Her ne kadar Fatih Terim, Galatasaray'a yakıştırılan ''rüya takım'' tabirini yalanlayıp, oyuncuların rehavete girmesini önlemeye çalışsa da; onlar da insan ve bu söylemler oyuncuları etkiliyor. Bunu Beşiktaş maçında bir kez daha gördük.

İlk yarısı neredeyse tek taraflı Galatasaray üstünlüğü ile geçen bir maç oldu ancak skor tabelası çok farklı şeyler söylüyordu. Kontrollü, çok iyi hücum yapan bir Galatasaray vardı sahada. Fakat aynı Galatasaray'ın savunma oyuncuları da bir o kadar savruk, konsantre olamamış görüntüleriyle sahadaydı.

Oysa ilk yarı boyunca sahada olan Beşiktaşlı oyuncular savruk bir biçimde koşmaktan başka hiçbir şey sergileyemediler. Geçen hafta Kasımpaşa'nın yaptığı gibi Selçuk'un başına dikilen bir adam ve sert oyun ile Galatasaray'ı bezdirme prensibini gütmüştü Samet Aybaba ve ekibi.

Amaç aslında, ''Galatasaray'ı ne şekilde olursa olsun durduralım, golü atarsak da ne ala'' gibi gözüküyordu saha dışından. İlk yarıda Beşiktaş'ın oynadığı futbola rağmen bulduğu iki gol, piyangodan büyük ikramiyeyi bulmak ile eşdeğerdi.

Galatasaray ise dersini iyi çalışmış gibiydi. Beşiktaş savunmasının arkasına atılan hemen her topta Galatasaray ciddi tehlikeler yarattı. Umut maçın henüz ilk saniyelerinde golü atabilmiş olsa, bugün çok daha farklı şeyler konuşuyor olabilirdik. Tabi farazi konuşmak çok doğru değil, var olanı konuşmak varken...

Benim açımdan oyuna Melo ile başlaması bir sürprizdi Fatih Terim'in. Kasımpaşa maçında da çok hazır bir görüntü vermemişti Brezilyalı oyuncu ve halihazırda muhteşem bir Emre Çolak performansı izlemiştik Kasımpaşa maçında. Geçen sene Melo'nun Galatasaray'a kattığı en önemli artılardan biri hava toplarındaki başarısıydı. Birçok maçta ceza sahasına şişirilen topları savunma önünde set kurarak savuşturmayı başarmış Melo'nun, dünkü maçta, yine bir duran topta, topu karşılamak isterken golü kendi kalesine atması hem büyük bir talihsizlikti hem de bu durum Melo'nun henüz hazır olmadığının net bir göstergesiydi.

Bu açıdan bakınca ben Melo'nun çıkıp, Amrabat'ın girişini doğru bulanlardanım. Belki yapılan bu değişiklik sonuç vermedi fakat o an için doğru bir hamleydi. Yapılması gereken üç değişiklik vardı: Burak/Elmander, Hamit/Aydın, Melo/Amrabat. Ben bu oyuncu değişikliklerinden ötürü Fatih Terim'i eleştirmem.

Amrabat savunmaya yardım konusunda bazı sıkıntılar yaşıyor. Henüz takıma uyum sağlamış gibi gözükmüyor. Oynama şansı bulduğu kısa sürede takıma çok yarar sağladığını söylemek de zaten büyük hayalcilik olur. Muhtemelen Fatih Terim de Amrabat'ı oyuna alırken topu sağa çekip orta yapması için almadı. Dikine oynayıp, adam eksilterek Galatasaraylı oyuncuların pozisyona girmesini istiyordu ancak Faslı oyuncu bunu başaramadı.

Galatasaray'ı bu maç özelinde yerin dibine sokmaya gerek yok. Bu maç, doğal olarak, ciddi derslerin çıkartılması gereken bir maç. Fatih Terim'in çokça söylediği gibi ''ayakların yere basması'' lazım. Beşiktaş karşısında kaçan galibiyetin temel sebebini ben; Galatasaraylı oyuncuların biraz erken havaya girmesine bağlıyorum. Her zaman söylediğimiz o ''konsantrasyon'' lafını bu maçta uygulayamadı oyuncular. Bu sebepten ötürü, hayırlı bir beraberlik olarak görüyorum Beşiktaş karşısındaki puan kaybını.

23 Ağustos 2012 Perşembe

Galatasaray: 2-1 :Kasımpaşa


Herkes tarafından ligin ağır favorisi olarak gösterilen Galatasaray, rakiplerinin ilk haftada sırayla puan kaybetmesiyle beraber, pazartesi günü oynayacağı maça çok daha rahat ve kendinden emin çıktı.

Halihazırda kendinden korkan rakiplerine karşı, oynayacağı futbol ve alacağı galibiyet ile bir kez daha gözdağı verme şansı eline geçti Galatasaray'ın.

Maç öncesi rakibini çok fazla analiz etme şansı yoktu Galatasaray'ın. Zira yeni kurulan bir ekipti Kasımpaşa ve ne oynayacağını kestirmek o kadar da kolay değildi. Fakat, kurdukları kadroya bakılırsa ''hücumda etkili olurlar'' varsayımında bulunmak pek de zor değildi.

Milli maçta Semih'in sakatlanmasıyla beraber, Süper Kupa'dan sonra bir kez daha formayı Dany kaptı savunmada. Dany hakkında gerek hazırlık maçları olsun gerekse de Süper Kupa finalinden sonra olsun bir şeyler söyledim yazdığım yazılarda. Dany gerçekten çok farklı bir oyuncu. Hızlı, güçlü, teknik bir stoper ancak tek zaafı kendinde duyduğu aşırı güven ya da rahatlık. Bu rahatlık, çok harika oynadığı bir maçta bile başına iş açabilir Kamerunlu oyuncunun.

Selçuk, Galatasaray'a geldiğinden beri belki de en pasif kaldığı maçlardan birini oynadı. Rakip takım, adam markajı vererek Selçuk'u sindirmeye çalıştı. Kısmen de başarılı olduklarını söylemek lazım. Selçuk'un yanında oynayan Hamit'in de top kullanma konusunda sınıfta kalması, Galatasaray'ın oyun kurmasını engelledi. Tabi bu dakikalarda Dany orta sahaya kadar çıkarak oyuna yön vermeye çalıştı. Attığı uzun toplar genelde isabetliydi ancak bu, orta sahanın verimsiz görüntüsünün üzerini kapatamadı.

Bu dakikada devreye Fatih Terim girdi. Hamit'i sağa alıp, Emre Çolak'ı Selçuk'un yanına çekince oyunun rüzgarı Galatasaray lehine değişti.

Hazırlık maçlarından beri Emre Çolak'ın orta sahada daha verimli oynayacağını söyleyen biri olarak, genç oyuncunun orada gösterdiği muazzam performans beni fazlasıyla memnun etti. Emre Çolak'ın o mevkide oynamasına engel olan tek eksiğinin ''güçsüzlüğü'' olduğunu dile getiriyordum. Scott Piri yönetiminde bu eksikliğini kısmen de olsa giderince, ortaya gerçekten muazzam bir orta saha oyuncusu çıktı.
Hatta biraz daha ileri gideyim, öyle bir performans segiledi ki genç Emre, Melo'nun yaptığı onun yapamadığı tek şey, hava toplarındaki zaafiyetti. Onun dışında pek fark yoktu aralarında.

Emre'nin bu performansı hem Melo'ya formanın garanti olmadığı mesajını verdi hem de Galatasaray, orta saha rotasyonuna ciddi bir oyuncu ekledi.

Maçın geneline baktığımız zaman, klasik bir Galatasaray zaafı gördük. Orta sahada, savunmada çok etkili ancak hücuma gelince oyunun seyrini değiştirecek yaratıcı bir oyuncudan mahrum bir takım.

Emre Çolak bunu sol kanatta çok fazla yapamıyor. Aydın ise didiniyor, çabalıyor ama bir yerlerde eksiklik kalıyor. Amrabat esasında bunun için alındı fakat hem hazırlık kampının sonuna yetiştiği hem de oruç tuttuğu için henüz hazır değil. Hal böyleyken, Galatasaray'ın merkezden oyun kurmasını engellediğiniz an Galatasaray sıkıntıya düşüyor. Durum bu olunca, Galatasaray'ın elinde tek bir alternatif kalıyor; duran toplar.

Zaten Galatasaray, Kasımpaşa'ya karşı maçı koparamadıysa bu nedenden koparamadı. İlk gol de zaten duran toptan geldi, kilit öyle çözüldü.

Hani, Kaka dengeyi bozar diyen bir güruh var ya meydanda; işte onlar Kasımpaşa maçından sonra bir kez daha gözden geçirmeli bence düşüncelerini. Çünkü bu tarz bir oyuncunun varlığı Galatasaray'da çok az. Bu durum da, Galatasaray'ın hücumda sıkıntı yaşamasına sebep oluyor. Geçen sene de aynı sıkıntıyı yaşamıştı Galatasaray fakat bunu takım halinde hücum yaparak tolere etmişti Fatih Terim'in ekibi. Galatasaray'ın bu sene Şampiyonlar Ligi de oynayacağını varsayarsak, bu sıkıntı başına iş açabilir sarı kırmızılıların.

Öyle ki, bazı maçlar olur oyuna 90 dakika hükmedersin ancak o topu kaleye sokamazsan kazanamazsın. Ve, sergilenen mücadeleye de oyuncuların emeklerine de yazık olur.

Muhtemelen Fatih Hoca da bunun farkındadır ve gerekli hamleleri yapacaktır.

18 Ağustos 2012 Cumartesi

Galatasaray: 3-2 :Fenerbahçe




Galatasaray için çok değerli ve önemli bir maçtı. Fenerbahçe'nin stadında kupa kaldırarak kapatılan sezon, yine Fenerbahçe'yi alt edip, kupa kazanılarak açılabilirdi. Galatasaray, bu firsatı tepmedi.

Maçtan önce kafamdaki en büyük soru işareti (Fiorentina maçından sonra da yazdığım üzere) Galatasaray'ın fizik olarak henüz hazır olmayışıydı. Bunun dezavantajlarını yaşayabilir diye düşünürken, 10 kişi kalmasına rağmen rakibine karşı üstünlük kuran Galatasaray, bizleri yanılttı.

Fatih Terim, Fenerbahçe'nin Selçuk'u kilitleyeceğini düşünerek çok akıllı bir hamleye imza attı. Dany'ye daha fazla sorumluluk verdi.

Özellikle Fiorentina maçında da gördüğümüz üzere, Dany defanstan topla orta sahaya gelerek, bazı pozisyonlarda Selçuk'u da pas geçti, topu direkt Galatasaraylı hücum oyuncularıyla buluşturdu. Bunu zaman zaman uzun topla yaptı zaman zamansa yerden oynayarak. Esasında Lazio maçında Fatih Terim, Selçuk gibi topla oynama insiyatifini Emre Çolak'a vermişti. Hatta genç oyuncu defalarca orta saha merkeze gelip top almıştı fakat Fatih Terim istediği verimi alamamış olacak ki; bu görevi bu kez Dany'ye verdi.

Zaten beklendiği üzere Fenerbahçeli oyuncular Selçuk'a neredeyse iki kişiyle basarak, rahat top kullanmasını engellemeye çalıştılar. (Buna rağmen Selçuk'un maçta iki asist yapmış olması da ayrı bir yazı konusu tabi). Kısmen de olsa Seçuk'un rahat top yapmasını engellediler fakat bu kez Dany devreye girdi ve topla beraber orta sahaya kadar çıktı. Dany kesici özelliklerinin yanı sıra teknik bir oyuncu da olduğu için bu, Galatasaray adına avantaj oldu.

Selçuk ile Melo ikilisi yan yana oynadığında, Selçuk markaj altına girince devreye Melo giriyordu ve Galatasaray oyun kurma konusunda sıkıntı yaşamıyordu. Ancak Melo takıma geç katıldığı için, yokluğu Galatasaray adına büyük soru işaretiydi. Fatih Terim de bu soru işaretini, Dany hamlesiyle yok etti.

Bir diğer konu da, hepimizin tahmin ettiği üzere, Elmander - Umut ikilisinin rakip savunma üzerinde uygulayacakları presti.

Bekir zaten gereğinden fazla abartılan bir stoper, yanına bir de çok ağır ve hata yapmaya müsait Egemen eklenince; Fatih Terim bu fırsatı kaçırmadı ve 90 dakika durmadan pres yapabilen Elmander - Umur ikilisini rakibin üzerine saldı. Hatta, bu pres öyle etkili oldu ki; maçın başında Galatasaray Umut ile inanılmaz bir gol fırsatından da yararlanamadı.

Fenerbahçe'de ayakta kalabilen tek bir isim vardı o da Kuyt. Onun dışında tehlike arz edecek bir durum yoktu rakip ataklarda. Ancak Galatasaray girdiği çok kolay fırsatları amansızca kaçırınca, rakibin de haliyle direnci arttı ve klasik bir Fenerbahçe golü ile devreye girerken beraberlik geldi.

Bu gol ister istemez Fenerbahçe'nin ikinci yarıya moralli başlamasını sağlayacaktı. Zira kötü oynadıkları ve çok daha farklı kaybedecekleri bir ilk yarıyı beraberlikle kapatmışlardı. Buna bir de Engin'in akıl almaz sorumsuzluğu eklenince ibre birden Fenerbahçe'ye döndü.

Ancak Fenerbahçe futbol anlamında o kadar aciz bir durumdaydı ki; 10 kişi kalmış Galatasaray'a karşı oyuna hükmedemediler bile. Tam bu esnada hocanın Amrabat hamlesi geldi ve Galatasaray oyunu dengeye getirdi.

Fizik olarak yetersiz diye düşündüğümüz Galatasaray, iki tane resmi maç oynamış Fenerbahçe karşısında inanılmaz direnç gösterdi. Bu, sezon öncesi inanılmaz bir durumdu ve rakiplere de bir mesajdı.

Amrabat'ın oyuna girdikten sonra yaptıkları Galatasaray açısından çok önemliydi. Zira geçen seneden beri söylediğimiz gibi, Galatasaray hücumda yaratıcı oyuncu bakımından sıkıntı yaşıyor ve Amrabat da bu yüzden alındı. Onun takıma çabuk alışması ve bu denli etkili olması, Galatasaray'ı bir değil iki seviye yukarı çeker.

Selçuk ise orta sahadaki sorumluluğun tamamını üstlendiği bir maçta bile yaptıklarıyla büyüledi ve bir kez daha ne kadar değerli ve önemli bir oyuncu olduğunu gösterdi.

Melo da takıma katıldıktan sonra, Selçuk'un performansı bir kat daha yukarı çıkacaktır. Hamit'in de hazır hale gelmesi ve Amrabat'ın farkını hissetirmesi ile beraber Selçuk, hem daha çok rahatlayacak hem de daha çok katkı sağlayacaktır.

Beni asıl heyecanlandıran konu ise, Dany - Melo - Selçuk'nun aynı anda oynadığı takımın pas trafiğinin nasıl şekilleneceği.

Bahsettiğim üzere, Dany teknik özellikleri üst düzeyde olan bir oyuncu. Defanstan top çıkarma konusunda çok usta. Buna ek olarak, Galatasaray oyunu önde oynayan bir ekip ve savunması orta sahaya kadar çıkıyor. Rakiplerin Selçuk ile Melo'yu kitlemeye çalıştığı anlarda, atacağı paslar ile Galatasaray'ı ciddi şekilde rahatlatacaktır Kamerunlu oyuncu. Hatta ve hatta, Galatasaray oyunu rakip yarı sahaya yığdığında, atacağı ara paslar ile Galatasaraylı oyuncuların gol pozisyonuna girmesini bile sağlayabilir.

Bu yazdığımız burada dursun. Zamanı gelince tekrar hatırlar, bu konudan bahsederiz.

Galatasaray ise hep söylediğimiz gibi çok iyi yolda. Fenerbahçe maçı ise sezon içerisinde yaşanacakların bir fragmanı adeta. Çok daha güçlü, çok daha başarılı ve çok daha iyi oynayan bir Galatasaray göreceğiz sezon içerisinde. Bunun mesajını almak çok zor olmasa gerek.

10 Ağustos 2012 Cuma

Arda Turan Meselesi


Arda, Galatasaray'a döner mi?

Bilemeyiz. Bu transfer döneminde Fatih Terim kimi istediyse onu getirdi Ünal Aysal. Hoca, Arda'yı istiyorsa Arda'yı da alır. Ama...

İşte o ''ama'' kelimesinin arkasında çok şey gizli.

Arda, Galatasaray taraftarını kırdı, hocasını kırdı. Taraftar ona gereğinden fazla tepki gösterdi.

Peki, neden?

Çünkü Arda bizim en değerlimizdi. Sahada Arda olduğu vakit içimizde bir ferahlık oluşur, ''Arda o adamı geçer abi'' düşüncesi hakim olurdu.

Arda, Florya'dan yetişmiş bir Galatasaraylı idi. Yani Galatasaray'ın evladıydı.

Hoca affettikten sonra bize düşen çok fazla söz olacağını sanmıyorum. Arda'ın gelmesi durumunda Fatih Hoca, çıkıp taraftara gerekli açıklamayı da yapacaktır. Bundan da şüphe yok.

Hatta ve hatta, taraftarın büyük çoğunluğunun da Arda'ya karşı bakış açısı değişecektir.

Fakat, Arda da bir özür dilemeli. En azından taraftarı ikna edecek, aradaki buzları eritecek o adımı atmalı.


Birnevi zeytindalını uzatmalı ''66''.

İnsanlar, normal hayatlarında kimleri kimleri affediyor.

Taraftarlık nihayetinde duygusallığı içinde barındıran bir olgu. İşin içine duygusallık girince de, gösterilen tepkiler ne denli büyük olmuş olursa olsun, affedici yön ağır basar.

Arda bir adım atsın, Galatasaray taraftarı ona 10 adım gelir. Bunu da en iyi kendisi biliyor.

9 Ağustos 2012 Perşembe

Galatasaray: 1-0 :Fiorentina


Galatasaray'ın sıkıştırılmış fikstüründe, Fenerbahçe maçından önce oynayacağı son hazırlık karşılaşmasıydı Fiorentina maçı.

Çıkan ilk 11, büyük ihtimalle pazar günü de sahada olacak olan ilk 11'di. Maçın önemi bu yüzden biraz fazlaydı.

Özellike ilk yarıda oyunu rakip yarı alana yığan, kaptırdığı toplardan sonra ikili, üçlü sıkıştırmalarla top kapmaya çalışan bir Galatasaray gördük. Açıkçası bu sıkıştırmalar sonuç getirdi ve kaptırdıktan kısa bir süre sonra Galatasaraylı oyuncular yeniden top kapmayı başardılar. Bu önemliydi.

Aynı Lazio maçında olduğu gibi bu maçta da dikkatim Semih - Dany ikilisi üzerindeydi. İkili arasındaki uyumun beklediğimden daha kolay oluşmaya başladığını söyleyebilirim. Zira Dany, kendisinden beklediğimiz o iyi oyunu bu maçta gösterdi. Kesiciliğinin yanı sıra, geriden oyun kurarken de çok etkiliydi Kamerunlu oyuncu. Dany'nin en önemli özelliği oyunu okuyarak oynuyor olması. Hem defans yaparken hem de top kullanırken.

Engin'in erken sakatlığı sonucu oyuna Amrabat dahil oldu ve Emre Çolak orta sahaya gelerek, Selçuk'un yanına yerleşti. Açıkçası Emre Çolak'ın orta sahada denendiğini görmek beni mutlu etti. Zira ben, Emre Çolak'ın kanatlar kadar orta sahada da çok başarılı olacağını düşünenlerdenim.

Emre Çolak, geçen seneki oyununun üzerine koymuş bu çok belli (Semih'i de unutmak olmaz tabi). Her zaman için çok iyi bir alternatif olmakla birlikte, ilk 11'i de ciddi şekilde zorlayacaktır genç oyuncu.

Galatasaray her ne kadar sonuca merkezden giden bir yapıya sahip olsa da, kanatlardaki etkisizlik takımın hanesine eksi olarak yazılıyor. Fiorentina maçının büyük bölümünde de bunu gördük. Galatasaray, top kendisindeyken çok iyi top çeviriyor, bu şekilde rakip takımları yorarak aynı zamanda dikkatlerini de dağıtmaya çalışıyor ve bir boşluk kovalıyor. Fakat disiplinli bir takım ile karşılaşıldığında bunu başarmak çok kolay olmuyor. İşte tam da bu noktada devreye kanat aksiyonlarının girmesi gerekiyor. Fakat Galatasaray'da en büyük eksiklik bu. Hamit henüz beklenen seviyede olmadığı için sağ kanat, Amrabat da henüz takıma yeni katıldığı için sol kanat bu anlamda sınıfta kalıyor. Ancak gerek Hakan Balta gerekse de Eboue'nin bekten gelerek hücumda bindirme yapması, bu eksikliğin yarattığı sıkıntıyı kısmen de olsa azaltıyor. Fakat bu da bir yere kadar etkili oluyor. Muhtemelen Fatih Hoca da bu eksikliğin farkındadır ve üzerinde muhakkak çalışıyordur.

Elmander'in oyunun büyük bölümünde sahada kalması önemliydi. Zira Burak'ın cezalı olmasından ötürü hem Fenerbahçe maçında hem de ligin ilk haftalarında üzerinde büyük yük olacak. Elmander, Baros ile oynarken hücumda gole çok rahat ulaşıyordu Galatasaray. Fakat Baros'un zamanla geriye gitmesi ve artık takımdaki misyonunu tamamlamasıyla bu hücum opsiyonlarından mahrum kaldık. Hoca, Elmander'in yanında oynayacak doğru adamı aradı dün gece. Necati ile aralarındaki uyumun nasıl olabileceğini geçen sene zaten bolca görme fırsatı bulmuştuk. Asıl merak edilen, Elmander'in Umut Bulut ile nasıl bir ikili olacağıydı.

Elmander ve Umut Bulut, maç boyunca pres yapmaktan sıkılmayan iki oyuncu. Zaten Umut oyuna girdikten sonra birçok kez yaptığı presle rakibin topu olumsuz kullanmasını sağladı. Hatta öyle ki oyunun son dakikalarına girdiğimizde dahi Umut pres yapıyordu. Bu, Fenerbahçe maçı öncesi olumlu bir görümtüydü. Zira Fenerbahçe oyunu gerinde kuran, ayağa pas yapamadığı zaman darmadağın olan bir takım. Fatih Hoca da bunu bildiği için geçen sene Fenerbahçe ile oynanan maçlarda oyuna hükmeden taraf hep Galatasaray olmuştu.

Fenerbahçe maçına geçmeden hemen önce, Fiorentina maçı ile ilgili son sözlerimizi söyleyelim.

Bu maçın ilk onbirine bakarak, sadece Fenerbahçe maçı öncesi değerlendirme yapılabilir. Genel bir değerlendirme için oynanan üç maçı harmanlamak lazım. Bu da bize, Galatasaray'ın çok ama çok iyi bir yolda olduğunu gösteriyor.

Pazar gününe dönecek olursak;

Maç için Galatasaray'daki tek handikap; fizik olarak henüz hazır seviyeye gelmemesi. Bu maç sezon öncesi oynanmamış olsa, Galatasaray'ın istediğini çok rahat bir biçimde alacağı ön görüsünde bulunabilirdim. Fakat bu kez maç çok ortada. Galatasaray fizik gücü yettiği müddetçe oyuna hükmedecektir. Hücumda çok da istikrarlı olamayan kanat akınları ne denli fazla olursa, Galatasaray'ın maçı kazanma ihtimali de o kadar artar.

5 Ağustos 2012 Pazar

Galatasaray: 1-0 :Lazio


Esasında maç öncesi merak ettiğim iki önemli şey vardı.

1) Ljubljana maçında sırıtan Semih - Dany ikilisinin uyumu bu maçta nasıl olacak?

2) Melo'nun gerçekleşmeyen transferiyle beraber ortaya çıkan boşluğu Fatih Hoca nasıl doldurmaya çalışacak?

Birincisi ile başlayalım.

Semih ile Dany'nin uyumu uzun vadede gerçekleşecek bir durum. Oynaya oynaya ve zamanla. Fakat, 12 Ağustos'ta bir Fenerbahçe müsabakası oynanacak ve Ujfalusi cezalı olduğu için tandemde Semih ile Dany görev alacak. Bu sebepten ötürü, bu ikilinin bir şekilde, kısa vadede, birbirlerine uyum sağlaması gerekiyor.

Dany, oyuna ikinci yarıda dahil oldu. Ljubljana maçına oranla bir kademe daha yukarı çekmişti performansını fakat ikili arasındaki uyumsuzluk birkaç pozisyonda kendini yeniden gösterdi. Dany'nin bir maçta iyi oynamaya ihtiyacı var. Çünkü, şampiyon takıma gelmenin stresini üzerinden atabilmiş değil.

Dany, tanıdığımız bir oyuncu. Kalitesinden şüphemiz yok. Üzerindeki baskıyı atlattığı an çok faydalı olacaktır. Fakat süre daralıyor, bu tedirginlikten bir an önce kurtulması gerekiyor. Sanırım burada devreye Fatih Terim girecektir.

İkinci konuya gelirsek;

Gerek Ljubljana gerekse de Lazio maçının bizlere yapmış olduğu çok önemli bir uyarı var. Fatih Hoca her ne kadar takım içinden kapatmaya çalışsa da, Melo'nun gerçekleşmeyen transferiyle orta sahada doğan boşluk henüz kapanmış değil.

Esasında isimlere de çok takılmamak lazım. Melo ya da bir başkası, orası için defansif özellikleri kuvvetli bir oyuncunun transferi şart gibi gözüküyor şu an.

Tabi Galatasaray'ın başında olan isim Fatih Hoca. Biz bu konu hakkında ne düşünüyorsak o, on katı fazlasını düşünüyordur. Bu sebepten ötürü, bu konuda tedirginliklerim var fakat korkularım minimumda. Zira hoca, en doğru kararı verecektir.

Geçen maçta olduğu gibi bu maçta da hoca göbekte Selçuk - Engin ikilisine görev verdi. Selçuk biraz daha defansif oynayıp Melo'nun görevini yapmaya çalıştı. Engin ise, geçen sezonki Selçuk'un misyonunu üstlendi. Açıkça söylemem gerekirse, Engin'in iki maçtır performansından çok memnun değilim. Hocanın da çok memnun olduğunu sanmıyorum. Engin'in hafif bir sakatlığı vardı, yeni yeni form tutmaya başladı. Tam kapasiteyle oynamaya başladığı zaman çok faydalı olacaktır. Çünkü, geçen seneki birkaç yazımda da söylediğim üzere, Engin orta saha için her zaman önemli bir alternatiftir.

Buna ek olarak dikkatimi çeken bir başka durum; Emre ve Burak'ın zaman zaman orta sahaya gelerek top almaya çalışmaları. Bunu şu şekilde yorumladım; Engin yetenekli bir oyuncu ancak orta sahada hücuma şekil verecek kadar etkili olamıyor. O da, aslında işin savunma yönünde çok etkili fakat söylediğim gibi tam olarak hazır değil. İşte bu sebepten ötürü, birçok pozisyonda Selçuk'tan topu alan Emre Çolak, oyunun hücum yönünü değiştirmeye çalıştı, yeri geldi oyunu kurdu.

Fatih Hoca bugün, ideale yakın bir hücum hattı sahaya sürdü. Elmander - Burak ikilisi, sezonun genelinde birlikte oynayacağını düşündüğüm ikili. Ve tam olarak hazır hale geldiklerinde ne kadar tehlikeli olabileceklerini bu maçta gösterdiler. Özellikle Elmander'in atmış olduğu golde Burak'ın yapmış olduğu boş koşu muazzamdı.
Umut ise iki maçta da biraz silik kaldı ancak sezonun genelinde büyük katkı verecektir ve her zaman için Elmander'i zorlayan bir oyuncu olacaktır.

Galatasaray zaman geçtikçe çok daha iyi hale gelecek. Takımda ufak tefek bazı eksikler var fakat Fatih Hoca bir şekilde bunun üstesinden gelecektir.