31 Ağustos 2010 Salı

Emiliano İnsua Galatasaray'da



Misimovic transferiyle yaşadığım sevince ufak bir ara verip,dün gece İstanbul'a gelen diğer bir yeni transfer, İnsua'yı değerlendirelim.

Rijkaard'ın sisteminde golcü orta saha kadar,hücumcu beklerde büyük önem teşkil ediyor. Rijkaard geldikten sonra Sabri'nin yakaladığı çıkışı hepimiz biliyoruz. Geçen sene Keita ile birlikte sağ kanatta inanılmaz işler yaptılar. Ama aynı şeyleri sol kanat için söylemek mümkün değil. Arda olsun,Kewell olsun sol kanatta inanılmaz derecede yalnız kaldılar. Hakan Balta sol kanattan pek fazla destek veremiyor,versede bu destek çok geç geliyor. Bu sefer de Hakan Balta ileride kalıyor ve geriye dönüşlerde sıkıntı yaşıyor. Kısaca Hakan Balta, Rijkaard'ın aradığı bir bek değil. Aslında bu denli yavaş bir oyuncudan bek olur mu, o da büyük soru işareti. Galatasaray'ın sol tarafı o kadar aciz bir haldeki,sol bek ile zerre kadar alakası olmayan Caner Erkin'den sol bek yaratmak zorunda kaldı geçen sene Frank Rijkaard. Nitekim Caner'de gösterdiği performans ile bek oyuncusu olmadığını aleni biçimde gösterdi.

Bu seneye gelelim. Rijkaard'ın bir savunma oyuncusu istediğini biliyoruz. Ama bu savunma oyuncusunun mevkisi hakkında net bir bilgiye sahip değiliz. Sol bekte olabilir,stoperde. Ama İnsua transferi ile Rijkaard'ın bir sol bek oyuncusu istediği öngörüsünde bulunabiliriz. Aslında Çağlar sakat olmamış olsaydı belki de bu transfere gerek kalmazdı,bilemeyiz. Bu transferden sonra,Hakan Balta'yı stoperde Lucas Neill'ın yanında görebiliriz. Geçen senede Hakan Balta'nın stoper oynadığı maçları biliyoruz. Servet'e oranla ayaklarına daha hakim,bir defans oyuncusuna göre fazlasıyla soğukkanlı bir oyuncu. Bek olmaz dedik ama stoper olarak çok iyi verim alabiliriz Hakan Balta'dan.

Gelelim İnsua'ya. Geçen sene 31 maça çıkmış Liverpool forması ile. Bu gerçekten iyi bir rakam. Bu sene Konchesky'nin transferiyle 2 hatta 3. alternatif konumuna düştü genç oyuncu. Bu denli yetenekli bir adamı kaybetmek istemeyen Liverpool'da,Galatasaray'a kiralamayı uygun gördü bu oyuncuyu. Zira kendileride bu oyuncunun geleceğinden çok umutlular,sürekli oynayıp gelişmesini istiyorlar. Sözleşmenin şartlarını bilmiyoruz. Kiralık olarak geldiği kesin. Ama opsiyon olup olmadığı belli değil. Liverpool'a kiralama bedeli ödenmedi bu transfer için,ilk gelen bilgiler bu yönde.

Netice itibariyle Rijkaard'ın istediği ''hücumcu sol bek'' kriterine uyan bir oyuncu İnsua. Galatasaray'a muhakkak katkı sağlayacaktır.

Zvjezdan Misimovic Galatasaray'da





Hani bazı futbolcular vardır,o futbolcular sizin hayallerinizi süsler,kendi tuttuğunuz takımda o futbolcuyu görmek istersiniz. Ortada aslında hiçbir şey yoktur ama siz sadece hayal kurarsınız.Oysa hayali bile güzeldir. Bir gün gerçekleşir mi acaba diye arada kafanız karışır,ama sonra aklınıza yatmaz ve hayal kurmaya devam edersiniz.

Misimovic'te benim Galatasaray forması ile görmek istediğim oyuncuların başında geliyordu. Hagi Galatasaray'dan ayrıldıktan sonra o mevkiye kimseyi bu kadar istememiştim. Gerek arkadaşlarım olsun,gerek babam olsun; kiminle futbol muhabbeti yapsam, bir şekilde sözü Misimovic'e getiriyordum. Belki de insanlara gına gelmişti benim Misimovic sevdamdan,bilemiyorum. Platonik bir aşk gibiydi benimki,ama şu an geldiğimiz durumda gerçek aşka dönüştü.

Bu senenin başına,transfer dönemine dönmek istiyorum. O sıralar Stoch'un ismi Galatasaray ile anılıyordu. Bizde üniversite sınavına hazırlandığımız için çok fazla transfer dedikoduları ile ilgilenemiyorduk. Sevgili kardeşim Ümit ile okuldan dönerken babam ile buluştuk,bizi eve o bırakacaktı. E tabi 3 Galatasaraylı bir araya gelince konuştukları yegane şey haliyle futbol ve Galatasaray olur. Bizde öyle yaptık. Tam muhabbet bu şekilde akıp giderken,Ümit; babamın hiç de hoşuna gitmeyecek bir haberi bizlerle paylaştı. '' Abi Fenerbahçe Misimovic'e yıllık 3.5 milyon euro para önerdi,Misimovic'te sıcak bakıyor''. Bu haber bende ve özellikle babamda şok etkisi yaratmıştı. Çünkü hayranı olduğumuz futbolcuya ezeli rakibimiz talip olmuştu. (Ümit nereden biliyor bu bilgiyi diye soranlara;Ümit'in babası menejer ve Slav kökenli oyuncular ile de arası bayağı iyi.İzninizle isim vermiyorum). Tabi babam bunu duyduktan sonra o çok sevdiği Adnan Polat yönetimine inceden giydirdi. ''Stoch ile uğraşacağınıza,şu adamı alsanıza be! '' isyanı benimde katıldığım bir isyandı. Aradan 2-3 gün geçtikten sonra,Ümit bu sefer sevindirici bir haber verdi. Misimovic ile anlaşan Fenerbahçe, Wolfsburg'un istediği bonservis fiyatını fazla bulmuştu. Ve bu transfer yatmıştı. Misimovic o dönem Galatasaray'ın transfer gündemine belki gelmemişti ama,ezeli rakibimize de transfer olmamıştı. En azından bu bizim için bir teselliydi.

Dananın kuyruğu ise yazın ortasında koptu. Misimovic ile ilgilenildiği haberini alır almaz,telefona sarılıp Ümit ile konuştum. Kendisi de bu teklifi doğruluyordu. Benim için bu bile inanılmaz bir olaydı. Misimovic'in Galatasaray'a gelme ihtimalini düşünmek bile beni fazlasıyla heyecanlandırıyordu. Hatta muhabbet o kadar ilerlemiş,transfer o kadar ciddiye binmişti ki; Ümit'ten Misimovic Galatasaray'a gelince röportaj yapmak için söz bile almıştım. Oldu olmadı,geldi gelmedi derken Misimovic artık Galatasaray'da. 2 gün önce Ümit ile konuştuğumuzda aradaki 4 milyon euroluk farktan bahsedip benim yasa bürünmeme sebep olmuştu. Ama ne oldu bilmiyorum o 4 milyon Euroluk fark kapandı ve Misimovic dün gece itibariyle Galatasaray'ın futbolcusu oldu.

Galatasaray son iki senedir inanılmaz yatırımlar yapıyor transferde. Elano,Keita,Giovani,jo ve daha bir bu kadar önemli isim Galatasaray bünyesine katıldı. Ama bu katılan isimlerin hiçbirisi Misimovic kadar nokta ve stratejik bir transfer olamaz. Lincoln nasıl Galatasaray taraftarını heyecanlandırıp, Galatasaray taraftarının üzerindeki ölü toprağı atmışsa;Misimovic'te Galatasaray taraftarını stada çekecek bir transfer. Avrupa kupalarından elendiğimiz şu günlerde,Aslantepe nasıl dolacak diye düşünürken,Misimovic transferi ilaç gibi oldu. 4 yıl sonra geriye dönüp,istatistiklerine baktığımızda inanılmaz işler yaptığını göreceğiz.

Oyun içinde sorumluluk almayı seven,egosu yüksek olmayan,bitirici ara pasları olan bir adam Misimovic. Ayrıca duran topları da inanılmaz kullanıyor. Özellikle Galatasaray'ın son maçlarında kullandığı duran top sayılarına bakıp, bunlardan ne kadar gol çıkardığını da göz önüne alırsak,Misimovic transferinin ne denli önemli olduğunu bir kez daha anlarız.

Aslında yazmaya devam etsek daha bir sürü şey yazabiliriz Boşnak oyuncu ile ilgili. Şimdilik burada bırakalım,şimdi söz Misimovic'te. Misimovic tarih yazmaya geliyorum demişti,Galatasaray'da futbolda tarih yazmış bir kulüp. Bu ikilinin buluşmasını merakla bekliyorum...

NOT:Transfer süreci boyunca beni an be an olaylardan haberdar eden sevgili kardeşim Ümit'e buradan sevgilerimi yolluyorum. Ali Sami Yen'in yanındaki kafede,söz verdiğim üzere Boşnak mantısını afiyetle yiyeceğiz. Misimovic için feda olsun :)

30 Ağustos 2010 Pazartesi

Eskişehir Maçının Ardından:Geri Dönüş



''Galatasaray adının olduğu her yerde bir umut vardır''
Derwall patentli olan bu sözü;Hagi'nin ağzından söylenmiş olarak hatırlarız genelde. Çünkü yıllar sonra bu sözü gündeme getiren kişidir Hagi. Galatasaray'ın olduğu yerde imkansız yoktur çünkü,bunun böyle olduğu da birçok kez kanıtlanmıştır zaten.

Bu söz birçok kez kullanılmış olmasına rağmen,içinde bulunduğumuz durumu da göz önüne alırsak,daha aydınlatıcı,daha oturaklı oluyor.

Galatasaray taraftarı mutsuzdu,Galatasaray taraftarı umutsuzdu,Galatasaray taraftarı inancını kaybetmek üzereydi. Bu anlamda çok önemliydi Eskişehirspor karşılaşması. Çok stratejik bir galibiyet aldı Galatasaray. Hem yıllardır yenemediği iki takımdan birisi olan(diğeri de Fenerbahçe) Eskişehirspor'u,bu ruh haliyle, deplasmanda yendi, bir anlamda şanssızlığını kırdı, hem de özgüven'i yerine geldi Sarı-Kırmızılı futbolcuların. Nitekim Galatasaray; bu tarz önemli maçlarda hem zor anlar yaşıyor hem de çok çabuk demoralize oluyordu. Bu bakımdan da alınan bu galibiyet çok önemliydi. Yine kendi yardımıyla rakibinden çok sert bir yumruk yedi Galatasaray,ama bu sefer yılmadı,mücadeleye devam etti ve istediğini aldı.

Galatasaray'ın nasıl oynadığından bağımsız bir şekilde kazanması gerekiyordu bu maçı. Bu da tek bir şey ile mümkündü. O da; Konsantrasyon. Galatasaraylı oyuncular,bugün inanılmaz konsantre olmuşlardı maça. En önemlisi mücadele ettiler dün gece,yılmadan. Bu da onlara bu stratejik zaferi getirdi.

Galatasaray orta sahası malum,yetenek bazında çok üst seviyede oyunculara sahip değil. Hal böyle olunca pozisyona girmekte zorlaşıyor. (Misal,dün gece sahada Misimovic ayarında bir oyuncu olsaydı,Galatasaray 5-6 gol daha fazla atardı). Buna rağmen golü çok erken buldu Rijkaard'ın öğrencileri. Bu dakikadan sonra da daha önce yaptığı hataları yapmayıp,oyunun temposunu belirlemeyi başardılar. Eskişehirspor zaten bilinçsizce ataklar geliştiriyor,öyle ahım şahım bir tehlike yaratma şansları da yok. Çok absürt bir şey olması gerekiyordu gol bulabilmeleri için,nitekim Galatasaray kalecisi Ufuk'un bireysel hatasından,bu absürtlük gerçekleşti. Geçen sezon da Rijkaard'ın dert yandığı olayların başında geliyordu bireysel hatalar. Malesef bunun önüne geçmek zor. Sezer Öztürk'ün 25-30 metreden vurduğu şutu,inanılmaz şekilde çıkaran bir kalecinin,bu kadar basit bir hatayı yapması akıl alır gibi değil. Ancak hata yapa yapa doğru bulunur demişler,Ufuk zamanla daha iyi olacaktır. Avrupa kupalarına bu kadar erken veda etmişken,yabancı kaleci almaya gerek yok. Bu sene Ufuk'a şans vermek gayet mantıklı. Eğer kendisini kanıtlarsa seneye kaleyi devralır, yok kanıtlayamazsa yabancı kaleciye dönüş gerçekleşir.

Dünün dikkat çeken bir diğer ismi Serkan Kurtuluş'tu. Hazırlık maçlarının hemen hepsinde forma giyen genç oyuncuyu, Rijkaard'ın neden oynatmadığını merak ediyorduk. Dün gece kendisine şans verdi Hollandalı. Genç oyuncu da bu şansı gayet iyi kullandı. Ters ayaklı,genç bir oyuncu Galatasaray'ın sol bekinde çok iyi oynadı diyorsak,varsın gerisini Hakan Balta düşünsün.

Eskişehir deplasmanından alınan bu sonucun önemli,stratejik bir galibiyet olduğunu söyledik. Ama bu sonuç bizim gözümüzü kör etmemeli. Galatasaray'ın eksikleri hala aleni biçimde ortada. Orta sahada top yapabilecek tek bir oyuncu bile yok Galatasaray'da. Hazır olmayan Elano bile,orta sahaya canlılık kattı yaratıcılık anlamında. Lorik Cana ile ilgili hocanın tasarrufu ne bilemiyorum ama ilk olarak onu düşünmüyor sanki.Eğer öyle bir durum varsa 3 orta saha oyuncusu gerekli Galatasaray'a. Eğer ki ilk 11 planlarında yer alıyorsa Lorik Cana, o zaman yanına ve önüne, oyun kurmak üzere, 2 orta saha oyucusu şart. Yoksa zor maçlarda sıkıntı yaşamamız yine muhtemel.

27 Ağustos 2010 Cuma

...



Birisi Galatasaray'ın kaptanı,diğeri Galatasaray'ın yabancı futbolcusu.Birisi çocukluğundan beri Galatasaray sevdası ile yanıp tutuşmakta,öteki Galatasaray'ı sadece işinin bir parçası olarak görmekte.

Ama gelin görün ki Galatasaray'ı işinin bir parçası olarak gören bu kişi, Galatasaray'ı daha fazla benimsemiş.

Olmuyor Arda olmuyor..Bu küskünlüğün kime,neye bilmiyorum ama;Galatasaray'a zarar veriyor. Bu sene inanılmaz oynuyor,iyi çalışmış,kendine iyi bakmış dedikçe;yine eski Arda oluverdin. Sen bu takımın kaptanısın,takıma liderlik eden kişisin. Bu takımı sen ateşleyeceksin,takım durduğu zaman onu harekete sen geçireceksin. Takımdaki herkes yılsa da sen yılmayacaksın. Galatasaray kaptanı olmak bunları gerektirir. Ama Arda sen bunların hiçbirini yapmıyorsun,bir kaptan gibi davranmıyorsun. Sana inananları lütfen hayal kırıklığına uğratma,zaten acımız büyük,sırtımızdaki hançeri sen çıkar.Topla takımı konuş,motive et. Hocanın kuyusunu kazmayın,hocaya destek olun. Zira Galatasaray anca bu şekilde düzlüğe çıkabilir.

Avrupa'ya Veda Ederken...




Galatasaray ile ilgili derin bir analiz yapacağım ama önce Karpaty maçı.

''Amacımız İngilizler gibi toplu bir halde oynamak ve Türk olmayan takımları yenmek''bu söz bir yerlerden tanıdık geliyor değil mi. Evet bu söz Galatasaray'ın kuruluş prensibi. Ali Sami Yen Galatasaray'ı kurarken söyledi bu lafı. Kuruluş prensibi bu olan bir takımın,Avrupa kupalarına Ağustos ayında veda etmesi de oldukça manidar. Daha dün izledim Galatasaray'ın Süper Kupa final maçını. İzlerken bir o kadar da gururlandım,iyi ki Galatasaraylıyım dedim. Türk futbolunun batıya açılan penceresi olan Galatasaray'ın bu denli zayıf bir Ukrayna takımına elenmesi kabul edilemez.

Dün Galatasaray'ın turu geçebilmesi için muhakkak gol bulması gerekiyordu. Ancak öyle bir istatiktik var ki elimizin altında,inanılacak gibi değil. Galatasaray'ın rakip kaleye çektiği şut sayısı sadece 2. Ve bu istatistiğe sahip bir takımın turu geçmesi için gol atması gerekiyor. Gerçekten inanılacak gibi değil.

Dün sahada yer alan Galatasaray'da yaratıcılık özelliğine sahip tek bir oyuncu vardı;o da Arda Turan. Arda,sol kanat benim asıl yerim diyordu hep ve diğer mevkilerde oynadığı zaman ,oynadığı mevkiyi yadırgıyordu. Gelin görün ki takımın herşeyi olan ve esas mevkim sol konat diyen Arda; sol kanatta oynadığı Karpaty maçının en kötülerindendi. Zaten orta sahasında yaratıcılıktan uzak 3 oyuncu barındıran Galatasaray;bir de Arda Turan kötü olunca pozisyona girmekte dahi zorlandı. Ne zaman ki oyuna Emre Çolak ve Aydın Yılmaz girdi Galatasaray o zaman hareketlendi. Zira bu oyuncuların en önemli özellikleri teknik olmaları.Galatasaray'ın orta sahasının en önemli özelliği de hücumu iyi oynayan oyunculardan kurulu olmaması ve teknik kapasitesi yüksek oyuncuları bünyesinde barındırmaması. Bu yüzden bu iki isim Galatasaray'a hareketlilik getirdi. 90+1. dakikaya kadar 1 şut çekebilen Galatasaray,rakip savunma oyuncusunun inanılmaz hatası ile 2.kez kaleyi yoklayışında golü buldu. Tam sevinç yumağı oluşturarak turu geçtik diye sevinirken sahneye son zamanların en formsuz oyuncusu Hakan Balta çıktı. Öyle bir hata yaptı ki son dakikada,Galatasaray'ın kaderi ile oynadı resmen. Aslında bu gol,Galatasaraylı oyuncuların maça ne kadar konsantre olduklarının açık bir göstergesi. İnanılmaz kötü oynadığın bir maçta son dakikada gol bulmuşsun,bütün oyuncularının güç ve konsantrasyon yönünden tavan yapması gerekirken,basit bir hata ve konsantrasyon kaybı ile attığın golün hemen akabinde gol yiyorsun ve ayağına gelen fırsatı tepiyorsun.Hakikaten söylenecek bir şey yok.

Rijkaard'a bu kadroyu verip,mucize yaratmasını bekleyen yönetime selam olsun burdan.

26 Ağustos 2010 Perşembe

İki Resim Arasındaki 10 Fark

Geçen seneden bu seneye Frank Rijkaard






Kıvırcık saçlarına,ak düşmüş uçlarına,seni de yaşlandırdık,kusura bakma Frank Rijkaard

Şampiyonlar Ligi 2010-2011



Kura çekimi bugün 18.45'te.Bugünkü maçlardan sonra da potlar belli oldu.Bakalım kimler çıkacak Bursa'ya

1. TORBA
Inter (ITA)
FC Barcelona (ISP)
Manchester United (ING)
Chelsea (ING)
Arsenal (ING)
Bayern Münih (ALM)
AC Milan (ITA)
Olympique Lyon (FRA)

2. TORBA

Werder Bremen (ALM)
Real Madrid (ISP)
AS Roma (ITA)
Shakhtar Donetsk (UKR)
Benfica (POR)
Valencia (ISP)
Olymp. Marsilya (FRA)
Panathinaikos (YUN)

3. TORBA
Tottenham Hotspur (ING)
Glasgow Rangers (ISK)
Ajax (HOL)
Schalke 04 (ALM)
FC Basel (ISV)
Sporting Braga (POR)
FC Kopenhag (DEN)
Spartak Moskova (RUS)

4.TORBA
Hapoel Tel-Aviv (ISR)
MSK Zilina (SLO)
FC Twente (HOL)
Auxerre (FRA)
Rubin Kazan (RUS)
CFR Cluj (ROM)
Partizan Belgrade (SRB)
Bursaspor (TUR)

25 Ağustos 2010 Çarşamba

Kewell'ın Sakatlığı



Frank Rijkaard'ın kafasındaki takım 2 kişi üzerine kurulu.Harry Kewell ve Milan Baros.Geçen sene bu böyleydi,bu senede aynı şekilde olduğunu söylesek;yanılmış olmayız.

Lig ve Avrupa Kupası maçları bir kez daha gösterdi ki;bu iki isim(Harry&Milan) Galatasaray için olmazsa olmaz oyuncular.Bunların bir tanesi bile sakatlanıp sahada yer almasa, Galatasaray bundan bir şekilde olumsuz olarak etkileniyor.İkisi birden sakatsa, zaten yorum yapmaya hacet yok.

Bu seneye başlarken hepimizin temennisi;bu iki ismin sezon içerisinde sakatlık yaşamamasıydı.Tam bu düşünce benliğimizi sarmış,bizi güzel hayaller kurmaya sevkederken,önce Milan Baros'un sakatlığı ile sarsıldık.Hazırlık kampında sakatlanan Milan Baros;daha yeni yeni kendine geliyor ve henüz tam olarak hazır değil.Biz tam Baros döndü,bir iki haftaya tam olarak hazır hale gelir,eski kimliğine kavuşur diye düşünürken;bu seferde kötü haber Harry Kewell'dan geldi.İdmanda kasığında zorlanma hisseden Kewell;Karpaty ve Eskişehir maçlarında forma giyemeyecek.Son maçlarda, yerli oyuncular; elleri belinde,yorgunluktan bitkin bir halde,rakip takım ataklarını sadece seyrederken;Harry Kewell rakip oyuncular ile boğuşuyordu.O da yetmiyor;ardından hücuma kalkıp takımına katkı sağlıyordu.Daha sene başında kendini bu kadar zorlamak zorunda kalınca Harry Kewell,bu tarz bir sakatlıkta kaçınılmaz oldu.



Kewell'ın sakatlığı esnasında bizi ayakta tutacak,onun yokluğunu hissettirmeyecek tek bir isim var takımda;Arda Turan.

Arda'nın sağ kanatta oynamayı yadırgadığı aleni biçimde belli.Nedenini bilmiyorum ama,kaptan sol kanatta oynamayı istiyor.Ancak Harry Kewell bu kadar formda iken onu kesmek mümkün değildi.Şimdi Kewell'ın sakatlığı Arda'ya yaradı.Son iki maçtaki silik görüntüsünden kurtulup,takımına yine gerekli katkıyı vermesi gerekiyor.Eğer bu gerçekleşmezse;Kewell'ın yokluğunu bu zor dönemeçte fazlasıyla hissederiz.

25 Ağustos 2000:Galatasaray:2-1:Real Madrid



Bu resimde gördüğünüz kupalar; Türk futbol tarihinin en büyük başarılarını temsil etmekte.

Sol tarafta gördüğünüz UEFA Kupası. Sağ taraftaki ise Süper Kupa.

Nispeten sağ taraftaki,sol taraftakine göre daha büyük,daha saygınlığı olan bir kupa.Dünyanın bir numaralı takımları arasında sayabileceğimiz Real Madrid'in müzesinde eksik olan tek parça.

Bu iki kupanın da ortak yanı,ikisininde Galatasaray tarafından ülke futboluna armağan edilmiş olması.

Evet bugün 25 Ağustos 2010.Yani Galatasaray'ın Süper Kupayı alışının 10. yıldönümü.Türkiye'de başka hiçbir takımın yanına bile yaklaşamadığı bu kupayı,Galatasaray; Şampiyonlar Ligi Şampiyonu Real Madrid'i 2-1 yenerek kazanmıştı.
İnsanın bu da mı tesadüf diyesi geliyor...

Netice itibari ile ;

Biz daha iyisini yapana kadar,en iyisi bu.

Bir kez daha teşekkürler Galatasaray.

Levent Özçelik'in deyimiyle;

Ne büyüksün Galatasaray...

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Hayaller Suya Düşerken




Aslında bile bile ladeste diyebiliriz şu anda geldiğimiz durum için.Her ne kadar hücümda Kewell,Baros,Arda,Elano gibi oyunun bu yönünü çok iyi oynayan oyunculara sahip olsak da;onlara destek olacak,en az bunlar kadar kaliteli bir orta saha oyuncusuna sahip olamayışımız,bugün bizim bu noktada olmamıza sebebiyet verdi.

Bugün inanılmaz hırslı,maçı kazanmayı isteyen bir Galatasaray vardı sahada.Öyle ki ilk yarı oynadığı futbolla adeta rakibini kendi yarı sahasına hapsetti ve oyunu rakip yarı sahada oynadı Galatasaray.İnanılmaz derecede gol pozisyonlara girdi ama bunları değerlendiremedi.İşte sorunda burada ortaya çıkıyor.Kewell ile Baros gününde olmadığı vakit Galatasaray gol atamıyor.Bal yapmayan arı gibiydi bugün Galatasaray.Tüm oyuncular çalışıp didindiler ama bunun meyvesini alamadılar.İşte tam da bu noktada devreye orta saha oyuncularının dahil olması gerekiyordu.Futbol bu.Her oyuncu her zaman gününde olmayabiliyor.Milan Baros'ta bugün gününde değildi ve kendisine yakışmayacak goller kaçırdı.Burada sazı eline orta saha elemanlarının alması gerekiyordu.Orta saha diye adlandırılan mevkide görev alan Galatasaraylı futbolcular, oyunun hücum yönünü oynamaktan o kadar uzaktılar ki,ceza sahasına geldikleri zaman elleri ayaklarına dolaşıyordu.Yan pas,geri paslarla top çeviriyorlar sadece.Tek yapabildikleri bu.Oyunun hücum yönüne katkı veremiyorlar.Bu da Galatasaray'ın hücum silahları gününde olmayınca, Galatasaray'ı olumsuz yönde etkiliyor.Galatasaray'ın bu transfer sezonunda olsun,geçen transfer sezonunda olsun kanayan yarası aleni biçimde belli.Orta saha. Ama ne hikmetse buraya gerekli takviyeler yapılamıyor.Yapılamayınca da Galatasaray,kendinden kalite olarak düşük seviyedeki takımlara karşı zor anlar yaşıyor, onlara diş geçiremiyor.Diş geçirdiklerine karşıda istediğini yapamıyor, sadece diş geçirmekle yetiniyor.Eğer beklenilen orta saha transferi gerçekleşmezse,Galatasaray'ın oynadığı her maçtan sonra biz burada aynı yorumları yapmak zorunda kalacağız,hep aynı sorunlardan dem vuracağız.

Rijkaard maçtan sonra açıklamalarda bulunmuş.İstediğimiz orta saha oyuncusunu bulamadık diye.Eyvah ki ne eyvah! Umarım Jan Polak ve Grella'yı arar duruma gelmeyiz. Ama korktuğum başıma gelecek gibi. 31 Ağustos Salı günü bitecek olan transfer dönemine kadar Galatasaray'ın 2 orta saha oyuncusunu nasıl bulacağını açıkçası tahmin bile edemiyorum.Keza Rijkaard bu sayının 3 olduğunu söylemiş.

Eskiler anlatıyor.Gökmen Özdenakların Galatasaray forması giydiği senelerde,yine bal yapmayan arı gibiymiş Galatasaray.Rakibi eziyor ancak sonuca ulaşamıyormuş.Galatasaray'ın bu orta saha elemanları ile o dönemden pek farklı olmayacağını söyleyenler çoğunlukta.

Eğer minimum iki orta saha transferi,bu transfer döneminde yapılmazsa; Galatasaraylılar olarak inanılmaz kötü bir sezon geçirmeye hazırlıklı olalım.

Kimsenin çıkıpta bahane bulmaması gerekiyor bu duruma.Çünkü Galatasaray yönetimi bile bile lades dedi.Bu yüzden hayıflanma hakları da yok ne yazık ki.

21 Ağustos 2010 Cumartesi

Rijkaard'ın Geleceği






Yönetimin artık bir karar vermesi gerekiyor. Rijkaard'a gerçekten güveniyorlar mı ? Onunla devam etmek istiyorlar mı ? Bu sorulara verdikleri cevap evet ise, üstlendikleri sorumlulukları yerine getirmeleri gerekiyor.

Bunu her zaman,her yerde,sıkça yazıyorum.Bugün burada bir kez daha yazacağım.Eğer ki takımın başına Rijkaard gibi,Skibbe gibi sistem hocalarını getiriyorsan,onların istedikleri transferleri yapmak durumundasın.Çünkü bu tarz hocalardan ''elimizde bu malzeme var,bundan çok muazzam bir yemek yarat bakalım'' diye istekte bulunamazsın.Zaten bu hocaları takımın başına getiriyorsan böyle isteklerde bulunamayacağını da bilmen gerekiyor. Eğer eldeki malzemeye göre bir şeyler yapılmasını istiyorsan gideceğin adres bellidir.Gerets,Kalli,Lucescu vs.. Bu tarz hocalar,eldeki oyuncuya göre takım yaparlar,oyuncuların kalitesi oyun şablonunu belirler. Mesela dönelim 2007-2008 yılına.Herkesin burun kıvırdığı,bana göre ise bir ''dahi''olan Kalli'nin takımına bir göz atalım.O sene takımın oynadığı oyunu bir irdeleyelim.Şu an gitsin diye taraftarın her gece dua ettiği Servet,Barış,Ayhan'ın, o seneki performansını gözlerimizin önüne bir getirelim.Servet gibi bir adamdan cengaver yarattı Kalli.Keza Barış'ın azmine hayran oluyorduk o sene.Mehmet Topal için örümcek diyorduk.Ne değişti peki ? Aslında değişen çok bir şey yok.Yalnızca zihniyet değişti.Yeni bir oyun şablonu Florya'ya hakim oldu.Bu oyuncularda yeni şablona ayak uyduramadılar.

Skibbe'nin,Rijkaard'ın oyun şablonunda yukarıda bahsi geçen isimler sadece alternatif olabilirler.O sistemin as adamları olamazlar.Gerçek olan bu.Aslında şöyle bir düşünce var.Türk oyuncular ile Türkiye'de başarılı olursun.Esasen bu doğru bir tanımlama.Eğer ki yabancı oyuncu kaliten yeterince iyi değilse,Türk oyuncular senin can simidin olur.Bu ikisini harmanladığın zaman ise zaten Avrupa'da başarı gelir o ayrı.



Dönelim geçen seneye.Rijkaard'ın Galatasaray Dergisinde bir röportajı var.Orada diyor ki ;biz geçen sene takımı Baros ve Kewell'ın üzerine kurduk.Mesela başkan,Arda'nın etrafına takımı kuracağız diyordu.Ama olmaz ,olamaz.Rijkaard'ın Galatasaray'da uygulamaya çalıştığı sistem devrim niteliğinde.Hakikaten Türkiye sınırları içerisinde bu sistemi uygulamak bir devrim.Hıza ve pasa dayalı futbolu Türkiye'ye uygulamanın zaman alacağını herkes biliyordu.Bunun için insanlar sabır yeminleri etti forumlarda.Ama bazı gerçekleri de görmek gerekiyor.Rijkaard aptal bir adam değil,futbolu biliyor.O da anladı Galatasaray'ın Türk rotasyonunun bu sistem için yeterli olmadığını.Ama buna rağmen bir tabuyu yıkıyordu Rijkaard ve ekibi.Yukarıda yazdık bunu.Türkiye'de başarıyı Türk futbolcuların getirdiğine yönelik bir yaklaşımdı bu.Eğer ki Baros ile Kewell sezonun yarısından fazlasını sakat geçirmese,Galatasaray sezonu şampiyon tamamlayacaktı.Hemde bunu sistemdeki en kilit nokta olan orta sahada yeterli kaliteye ulaşmadan başaracaktı..Ama bu iki adam sakatlanınca ihale döndü dolaştı bu kilit noktaya kaldı.Orada geçen sene oynayan isimler kimlerdi peki? Sarp,Barış,Ayhan,M.Topal.Bunların hiçbiri bu sistemin oyuncuları değil maalesef. Bunun için de zaten Galatasaray geçen seneyi başarısızlıkla noktaladı.Tabi Baros ile Kewell'ın sakatlıkları uzun sürmese, bu dönemi de başarıyla atlatacaktı sarı-kırmızılı takım. Rijkaard ve ekibinin de kredisi artımış olacaktı böylece.Ama işler bu sene tersine dönmüş durumda.Rijkaard ve ekibinin kredisi gitgide azalıyor.Ellerindeki malzemeden harikalar yaratmasını da isteyemezsiniz bu isimlerden.Buradan çıkarılacak sonuç basit.Bu senede ufukta başarısızlık var.
Bunun önüne tek bir şekilde geçilebilir.O da Rijkaard'ın istediği isimleri kadroya katarak mümkün..Yok eğer bu yapılmayacaksa,ne biz yorulalım ne de Rijkaard'ı yoralım.

20 Ağustos 2010 Cuma

Karpaty Lviv Maçının Ardından:Acil Yardım



Galatasaray hasta,hem de çok hasta.Onu iyileştirecek doktor var,bu doktor reçetesini de yazmış durumda.Alınması gereken ilaçlarda belli.Ama Galatasaray bu ilaçları almıyor,alamıyor.Doktor da bu ilaçlar alınana kadar hastayı kendi yöntemleriyle ayakta tutmaya çalışıyor.Ama bu yöntemler daha ne kadar işe yarayacak,orası büyük soru işareti.Malesef beklemekten başka çare yok.

Karpaty Lviv istediği kadar sert,istediği kadar kapanan,istediği kadar kapalı kutu bir takım olsun.Bu özelliklerin hiçbiri, Galatasaray'ın dün aldığı sonucun mazereti olamaz.Hatta sonucu geçtim,oynadığı oyunun da mazereti olamaz.

Dün öyle bir ilk yarı oynadı ki Galatasaray,hedeflerinden kopmuş bir Anadolu takımı gibiydi.Ne pre s yapıyor,ne top çevirebiliyor ne hücümda çoğalabiliyor ne de ileride top tutabiliyor.Bunların hiçbirini yapamadığından dolayı da bu zayıf Ukrayna takımı karşısında -ilk yarı boyunca-aciz bir görüntü sergiledi sarı-kırmızılı takım.Takımın lideri konumundaki Arda Turan'ın da dün gününde olmaması,Galatasaray'ı sahada komutansız bıraktı.Bunun böyle gitmeyeceği belliydi.Bunu Rijkaard'ta biliyordu.İkinci yarı oyuncularına okkalı bir fırça çekmiş olacak ki,kimlik değiştirmiş bir Galatasaray vardı sahada.Tabi en büyük değişiklikte,takımın liderliğini üstlenecek oyuncu konusunda yaşanmıştı.Her ne kadar Arda yine takımı sırtlamaya çalışsada,bu rolü ikinci yarıda layıkıyla yerine getiren isim Harry Kewell oldu.Tam da bu noktada Frank Rijkaard'ın Galatasaray dergisindeki röportajı akıllara geliyor.''Oyun sistemimiz geçen sene Harry Kewell ve Milan Baros üzerine kuruluydu'' demişti Hollandalı hoca.Geçen sene olduğu gibi bu senede görüyoruz ki bu iki isim Galatasaray'ın herşeyi konumunda.Bu iki olmadan Galatasaray 11 i oluşturmak artık manasız.Dün Kewell ne denli bir profesyonel olduğunu bir kez daha kanıtladı. 2-0 olduktan sonra takımı toparlamak için sarfettiği gayret,kariyerinin sonuna gelmesine rağmen takımı için sergilediği mücadele.. Bunlar gerçekten inanılmaz özveri gerektiren hareketler.Herkes bu kadar özveriyle oynayamaz.Özellikle 2.goldeki asisti ise gerçekten inanılmazdı.

Nasıl ki Aykut'u kaleciliği konusunda eleştiriyorsak,bazı futbolcuları da gösterdiği performanstan ötürü eleştimek durumundayız.Bu isimlerin en başında Hakan Balta geliyor.Bizim Hakan Balta'da savunduğumuz en önemli nokta,inanılmaz istikrarlı bir performans göstermesi.Yani performansı ne düşüyor ne de yükseliyor.Ama Hakan Balta bu sezona öyle bir başladı ki,onu tanımamız imkansız.Oynadığı futbol gerçekten vasatın çok çok altında.Rijkaard'ın hazırlık maçlarında kendisini stoper olarak oynatmasıda onun bekte inanılmaz verimsiz oynamasından kaynaklanıyordu.Neredeyse tüm hazırlık maçlarında sol bekte Serkan Kurtuluş forma giymişti.Aslında fena da performans sergilememişti genç oyuncu.Ama Rijkaard onu resmi maçlarda kullanmakta nedense kaçınıyor.Dün uzun süre sonra görev verdi.Bence başarılı da oldu.Çağlar gelene kadar orayı idare edebilir.Hatta asıl yeri olan sağ bekte de Sabri'nin yokluğunda görev alması sürpriz olmaz.

Yazının girişinde dedim ya Galatasaray hasta diye,Galatasaray takımının orta sahası Galatasaray'ın kanserli olan bölgesi.Orası tedavi edilmediği sürece yapılan bütün hamleler yetersiz kalacak.Lorik Cana'nın geri dönmesi bile orası için yeterli değil maalesef.Aslında oraya 2 tane adam lazım,bunu artık futboldan anlayan herkes biliyor.Ama şu an ki görünen durum 1 tane adamın anca alınacağı.Transferin bitmesine sayılı günler kaldı.Beklemekten başka da yapacak bir şey yok.Eğer Galatasaray yönetimi takımın başarılı olmasını istiyorsa,o noktaya gerekli müdahaleleri yapmalı.Aksi takdirde Galatasaraylı bu sene çok sıkıntı çeker...

Ukrayna'da turu bir şekilde geçer Galatasaray,o çok sorun değil.İstediği zaman elindeki kadroyla bile oyunu rakip sahaya yığabileceğini gösterdi sarı-kırmızılı oyuncular.Ama mesele bu turdan sonrası.Bundan sonrası için bu takım yeterli değil.Bizimde üzüldüğümüz nokta bu.Çıtası her zaman yüksek olan bir takım Galatasaray.Hedefi Avrupa'da başarı olan bir takımın,bu kadroyla bir yerlere gelmesi gerçekten zor.Umarım beklenen transferler bir an önce gerçekleşir,bizde arzuladığımız Galatasaray'ı sahada görürüz.

19 Ağustos 2010 Perşembe

Türk Futbolunun Geleceği:Mesut Özil




Mesut Özil'in Real Madrid'e transfer olması,Türk futbolundaki çok büyük bir sorunuda gözler önüne sermiş oldu.Peki neydi bu sorun ? Sorun aslında belli.Yıllardır kanayan yaramız olan dışarıya oyuncu ithal edememek.

Şu anda Türk futbolunun en yetenekli ve en önemli oyuncusu olan Arda,zamanında bu konuyla ilgili açıklama yapmıştı.

Arda Turan:''Türk pasaportu değil de başka bir ülkenin pasaportunu taşısaydım şimdi Avrupa'nın büyük kulüplerinden birinde oynuyor olurdum''. demişti
O gün Arda Turan'ın açıklamalarını bağnazca eleştirenler,bugün Arda'nın ne demek istediğini iyi anlamışlardır sanırım.

Eğer bugün Mesut Özil Almanya değilde Türk Milli takımında oynamış olsaydı,muhtemelen Real Madrid'e transfer olamayacaktı.Yine muhtemelen Mesut Galatasaray'a,Mesut Fenerbahçe'ye,Mesut Beşiktaş'a diye haberler okuyor olacaktık.

Bu anlamda Mesut'un Real Madrid'e transferi Türk oyuncular içinde büyük önem teşkil ediyor.Mesut ile 6 yıllık sözleşme imzaladı Real ve Mesut'ta orada bir sakatlık yaşamadığı müddetçe başarılı olacak.Başarılı olduğu vakitte,Türk futbolculara bakış açısı bir nebzede olsa değişecek.

Bizim dışarıya oyuncu ithal edemememizin önündeki en büyük engel,Türk futbolcularının Avrupa kariyerlerinin çok başarılı olmaması.İstisna olarak Hamit,Tugay ve Nihat'ı gösterebiliriz o kadar. Mesela çok zayıf gördüğümüz Afrika ülkeleri bile oyuncu pazarlamada bizden daha başarılılar.Çünkü adamların özgeçmişi çok iyi.Zamanında futbol dünyasına iyi oyuncular armağan ettiklerinden,bugün orta sınıf bir oyuncuyu bile,çok rahat bir şekilde,Avrupa'nın önemli kulüplerine yollayabiliyorlar.Biz ise bu konuda malesef o kadar başarılı değiliz.

Netice itibariyle,yatıp kalkıp Mesut'un orada başarılı olması için dua etmeliyiz.Mesut'un Türk kökenli oluşu bu kez işimize yarayabilir zira.

15 Ağustos 2010 Pazar

Bir Rüya Gerçek Olur mu ?

Sivasspor Maçının Ardından:Kötü Başlangıç





Özellikle ertesi günü bekledim bu maçla ilgili analiz yapmak için.Sıcağı sıcağına objektiflikten uzak,taraftar gözüyle yorum yapmanın önüne geçmek istedim böylece.

Rijkaard bir sistem hocası.Önce bunu kafamızın bir köşesine yerleştirmemiz lazım.O takıma göre kadro kurmaz,takım onun sistemine ayak uydurmak zorundadır.

Karl Heinz Feldkamp,Lucescu,Fatih Terim bunlarda taktisyen hocalar.Eldeki malzemeye göre birşeyler yapmaya çalışırlar.

Bu aradaki farkı iyi anlamak lazım.

Rijkaard'tan kimse elindeki malzemeye göre bir takım yaratmasını isteyemez.Rijkaard'ı takımın başına getiriyorsan eğer,bunu istemeye hakkın yok.Eğer istersen, ya Rijkaard'ı ismi var diye alıp getirmişsindir ya da hocanın düşüncelerine saygı duymuyorsundur.

Rijkaard'ta elindeki malzemeyle en iyisini yapmaya çalışıyor.Öyle ya, Rijkaard gibi sakin bir adam bile takımın başarısız olmaması için saha kenarında resmen çıldırıyor.Bunu söylemek acı ama,bu sene Rijkaard'ın son şansı.Galatasaray'da başarısız olması durumunda kariyeri yara almış olacak Hollandalının.Ne Rijkaard kariyerinde eksi bir durumun olmasını ister ne de Galatasaray bu sene başarısızlığı kabul eder.

Bu bilinçle hazırlık çalışmalarına başladı Galatasaray.İyi de mücadele ediyordu aslında.

Yalnız tek bir eksik vardı o da kanayan yara olan orta sahaya transferlerin yapılmaması.

Zaten sezon öncesinde olanları herkes kendine has düşünceleriyle yorumluyor.Uzun uzun yazmaya da gerek yok. Dünkü maçı ele alalım birazda.

Sivas deplasmanı Galatasaray için garip bir hal almaya başladı son senelerde.Bir türlü oradaki sertliğe cevap veremiyoruz ve sahadan boynu bükük ayrılıyoruz.Yedek kulübemiz gerekli tepkiyi veriyor ama sahada yer alan oyuncular aynı reaksiyonu gösteremiyor rakibe karşı.

Sene başında Mehmet Topal'ın da gitmesiyle ,zaten zayıf olan orta sahamız iyice zayıfladı.Bir de, sahip olduğumuz orta sahanın inanılmaz derecede kırılgan olduğu gerçeği de var.Bu anlamda oraya Lorik Cana alındı. Gelmeden önce çok methediliyordu lakin şu ana kadar pek fazla bir katkısını göremedik takıma.Bunu hazır olmamasına bağlıyorum.İlerleyen haftalarda daha iyi olacaktır.Umut ediyorum!

Rijkaard'ın planlarını biraz da olsun sekteye uğratan bir gelişme maçtan hemen önce yaşandı.Serdar Özkan hastalandı ve maç kadrosundan çıktı.Pino'nun da sakatlığını düşündüğümüz zaman,o bölgede oynayacak oyuncu sayımız minimuma düştü.Baros hazır olsa,Kewell sol kanada geçer Arda sağ kanatta görev yapardı ancak bu da mümkün değildi bu maçta.Rijkaard'ta orada sürpriz bir isme görev verdi;Emre Çolak. Bir şeyler yapmaya çabaladı ama gerekli katkıyı sağlayamadı.Bizde bu kadar sabırsız bir taraftar varken Emre Çolak'a nasıl sabredebiliriz bu da büyük soru işareti.

Asıl üzerinde konuşulması nokta tabiki orta saha. Rijkaard yine 4-2-3-1 taktiğiyle sahaya çıkardı takımı. Ön liberoda Lorik Cana ve Ayhan görev yaptı, hemen önlerinde ise Mustafa Sarp.
Mustafa Sarp'ı bu şekilde kullanınca daha fazla verim alıyor Hollandalı,bunu sonuda gördü.Defansif olarak oynattığı zamansa yaptığı katkı azalıyor.Nitekim Mustafa Sarp yine çıkıp golünü attı.Tabi bu iyi oynadığı anlamına gelmiyor.Oyun içinde çok pasif kalıyor,aynı zamanda çok da ağır.Ayhan ise çok basit çalım yiyor.

Oyunu şöyle özetleyebiliriz.Sivasspor'da hücuma kalkan bütün oyuncular,Lorik Cana'yı çalımladığı vakit Galatasaray stoperleriyle karşı karşıya kalıyor.

Galatasaray aslında ilk yarı boyunca çok iyi mücadele etti,özellikle hücum anlamında.Ama son dakikada yenen tartışmalı gol ,takımı inanılmaz derecede demoralize etti.İkinci yarıya ister istemez moral bozukluğuyla başladı takım.Zaten konsantrasyonu pamuk ipliğine bağlı olan Galatasaray;bu golden sonra iyice oyundan koptu.Hem zihnen hem bedenen. Oyunun bundan sonrası ise Ceyhun ve Galatasaray stoperleri ve kaleci Aykut arasında geçti.

Ali Turan bek oynayabilecek düzeyde değil henüz.Uzun süredir maç yapmadığı için zorluk çekiyor.Zamana ihtiyacı var.
Galatasaray'ın bir diğer sıkıntı yaşadığı bölgede defans.Stoper diye nitelendirdiğimiz bölgede görev yapan iki oyuncu,Neill ve Servet. Neill topu oyuna sokan,teknik bir oyuncu.Yanına ise daha sert bir oyuncu lazım.Emre Güngör tarzı bir adam yani.Ama Kalli zamanındaki Emre Güngör.

Popescu-Bülent gibi.Neill bizim şu an ki Popescumuz.Yani Popescu'nun Galatasaray'daki rolünü üstlenen kişi.Yanında ise bir Bülent yok maalesef.Burada sıkıntı yaşıyoruz.Bu sertliği sağlayabilecek tek bir oyuncu var şu an,o da Ali Turan.Sabri tekrar takıma döndüğünde Ali Turan stopere geçebilir.

Galatasaray dün(özellikle 2.yarı) top yapabilen bir oyuncu eksikliğini fazlasıyla hissetti.Kimsenin beğenmediği Elano bile dünkü maç için dengeleri değiştirebilirdi Galatasaray lehine.Arda'nın da oyundan çıkmasıyla,ayağı top yapan oyuncu hemen hemen kalmadı Galatasaray'da.Bu yüzden de doldur boşalta döndü son bölümde Sarı-Kırmızılı takım.Bu da Rijkaard'ın oyun sistemine zerre kadar uymayan bir durum.Muhakkak bunun hesabını soracaktır oyunculardan Rijkaard.

Galatasaray'ın orta sahaya 2 transfer daha yapması lazım.Bunu zaten Adnan Polat'ta biliyor,Rijkaard'ta biliyor.

İyi başlayınca iyi gitmiyor maalesef.Kötü başladık umarım ders alıp,daha iyi oluruz.

14 Ağustos 2010 Cumartesi

Üniversiteye Başlarken




En kötü plan bile plansızlıktan iyidir demişler. Benim maceram da iki sene öncesine dayanıyor. O zaman planlamıştım her şeyi. Önüme bir hedef koymuştum. O hedef uğruna çalıştım. Yeri geldi tökezledim, yeri geldi sıkıldım. Engeller çıktı önüme. Etrafımdakiler sayesinde yılmadım. Ve bunun neticesinde de bugün burada bu yazıyı yazma şansı yakaladım.

''Etrafımdakiler''dedim. Evet aslında bu yazıyı yazmamın asıl amacı da o etrafımdakilere teşekkür etmek, onların haklarını teslim etmek. Tabi içlerinde bir kişi var. Ona sayfalarca yazı yazsam, yine az. Neyse sona saklayalım şimdilik o ismi. Finali onunla yaparız.

Önce ailem; bana bu zorlu süreçte destek olan annem, babam, kardeşim, ananem, dedem, teyzem, halam, babanem... Hepsine kucak dolusu teşekkür.

Ailemizin içinden saydığım Ayhan Amca ve Meral Teyze... Onlara da birer teşekkür.
Artık ailemizden saydığım sevgili kardeşim Ümit'in sevgilisi ailesi... Azem abi,Tolga abi,Anıl... Onlara da birer teşekkür...

Sınıf arkadaşlarım

Canım kardeşim Ümit, Oğuzhan, Sabri ,Egemen, İlke, Batuhan, Fatihcan, Tolga hepinize teşekkürler. Ama Ümit'e ayrı bir teşekkür. O bizi dağıldığımız zaman hep topladı, motive etti, yılmamamızı sağladı. Birnevi bizim sınıfın Derwall'i,Hagi'si,Feldkamp'ı oldu!

Sizinle ilgili detaylı olarak analize hiç girmeyeceğim sevgili dostlarım. Çünkü bu sayfalar yetmez sizi anlatmaya.
İyi ki vardınız, iyi ki yanımdaydınız ve iyi ki arkadaşımsınız. Hepinizi seviyorum.Sağolun varolun katkılarınız, yardımlarınız için.

Beni tanıyanlar bilirler. Öyle herkesle muhabbet etmem, her şeyi herkese anlatmam. Benim güvenimi kazanmak zordur.

Şimdi öyle bir adamdan bahsedeceğim ki zoru başardı bu adam! Evet evet, Berk Fatih Koca'dan bahsediyorum. Bir sene boyunca bana dershanede sıra arkadaşlığı yaptı. Bana hep destek oldu, beni hep motive etti. Bu çocuk hepinizi geçecek diye dershanedekilerle iddaya bile girdi. Ben bile bu kadar iddalı olamazken... Umarım gelecek sene sen de istediğin yeri kazanırsın. Sende o ışığı gördüm ben. İşin ciddiyetindesin artık. Üniversite ziyareti sözümü de yerine getireceğim. Sana da bolca teşekkür!

Şimdi bahsedeceğim kişi hayatıma Şarköy'de dahil oldu ve biz bu arkadaşlığı İstanbul'a taşıdık. Sonrası mı ? Sonrası ise, o gün bugündür en yakın arkadaşlarımdan oldu kendisi.

Bu isim Tuğçe Yeter'den başkası değil tabiki.

Yeri geldi telefonu kapalıydı ulaşamadık, yeri geldi facebook hesabını dondurdu yine görüşemedik. Ama biliyordum ki görüşmesek de aklının bir kenarında muhakkak ben vardım. Sanal ortamda(Facebook,msn vs.) konuşurken zevk aldığım nadir insanlardan. Her ne kadar son yıllarda Şarköy'de 1 haftadan fazla kalamasa da, benim geçirdiğim en güzel zamanlar o varken yaşanıyor. Aslında yazacak çok şey yine var ama, bu kadar ile sınırlı tutalım şimdilik.Sana da sonsuz teşekkürler, iyi ki varsın.

Bir diğer teşekkür de Anadolu Yakasına gidecek şimdi. Bostancı'ya. Oradaki 2 tane ''Reyiz''e...

Bir insan, ilk tanıştığında Galatasaray-Fenerbahçe rekabeti yüzünden deliler gibi kavga ettiği adamlarla dost olabilir mi?... Eskiden olsa olamaz derdim belki, ama eskiden olsa! Olabilir abicim. Babalar gibi olur. Ben bu adamlarla tanıştığımda Playstation oynarken öyle bir tartışmaya girdik ki ne siz sorun ne ben anlatayım. Ama biz bu adamlarla dost olduk işte.

Anıl ve Aykut. Destekleriniz için size de çok teşekkürler. Özellike YGS öncesi yaptığımız görüşme çok çok iyi oldu. Her şey için sağolun

Vee....

Yıldızlar sahneye en son çıkanlarmış derler. Sıra geldi o yıldız isme şimdi.

Lafı fazla dallandırıp,budaklandırmaya gerek yok. Bahsedeceğim isim Aydın Sağlam. Bizim Aydın Hocamız.

Öyle ya, onunla tanıştığımda eğitim ve dersler konusunda sıfır bir adamdım. Bakın abartmıyorum gerçekten sıfırdım. O aldı beni eğitti, öss ye soktu ve bana üniversite kazandırdı.

Aydın Hoca benim için Fatih Terim gibi bir adamdır. Beni tanıyanlar ne demek istediğimi çok iyi anlar.

Ya bir adam düşünün işi uğruna çok sevdiği takımını ikinci plana atsın ve tuttuğu takımdan her daim nefret eden ve bu nefretini de dile getiren öğrencisine hiçbir şey demesin, onu uyarmasın ve ona kol kanat gersin. Aydın Hoca fanatik Fenerbahçelidir. Bu bariz belli. Saklasa da söylemese de içinde bir yerlerde hala sarı-lacivert renklere karşı ilgi besler. Şimdi içinizde para için yapmıştır diye düşünenler çıkabilir. Ben size bir örnekle bu olayın böyle olmadığını kanıtlarım. Parasız verdiği dersler, paralı verdiği derslerden daha fazladır. Üstüne üstlük bir matematik hocası olmasına rağmen gelip benimle coğrafya çalışmıştır, tarih çalışmıştır. Hatta ve hatta bu blogu açmama vesile olup, benim üniversite gezilerimde bana yardımcı olmuştur.

Onun hakkı ödenmez. Buralarda sayfalarca yazı yazsam, her gün gidip ziyaret etsem, evinde gidip hizmetçi olsam yine ödeyemem, vallahi ödeyemem...

Hocam her şey için sonsuz kere teşekkür. Ben bugün burada bu yazıyı yazıyorsam senin sayende.

İnsanlar eğlenebildikleriyle arkadaş ,anlatabildikleriyle dost, ağlayabildikleriyle kardeş olurlarmış. Bu yukarıda saydığım isimler yeri geldi benimle arkadaş oldu, yeri geldi benimle dost oldu ve en son olarak da kardeşim oldular. Daha ötesi var mı ? Galatasaray kadar seviyorum lan hepinizi!

Neyse bu kadar duygusallık ve özel hayat yeter. Bu akşam lig başlıyor. Hayatımızın anlamı, terketmeyen sevdamız Galatasaray'ın maçı var bu gece.Gidip ona konsantre olayım şimdi.

Hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Mario Balotelli Manchester City'de



Tanık olanlar vardır içinizde çok yetenekli olmasına rağmen,sorunlarıyla gündeme gelen oyunculara.Lincoln gelir akla bu örnek verilince.Son dönemde Jo'da bu isimlere eklendi.Devam etsek sayacak tonla oyuncu var.Ama bunlar biraz daha farklı adamlardı.Sorunları vardı ama büyük değildi.

Birazda konunun öznesi olan Balotelli üzerinden bakalım olaya.Çok farklı bir adam Balotelli.İnanılmaz yetenekli ama bir o kadarda sorunlu.Öyle ki;İnter'de oynarken Milan formasını üzerine geçirip,ben küçüklüğümden beri Milan taraftarıyım diyebilen bir adam.Bu olayın Türkiye'ye uyarlanmış haline bakalım bir de.Mesela Lincoln Galatasaray'da forma giyerken gitsin bir basın kuruluşuna desin ki,Brezilya'da en çok tanınan kulüp Fenerbahçe,bende onu destekliyorum(bir de Fenerbahçe forması giysin bu arada) ama Galatasaray'ı da işim gereği seviyorum.Neler olacağı gözlerinizin önüne gelmiştir sanırım.İşte bunu diyebilecek kadar sorunlu bir adam Balotelli.

İşte o Balotelli artık Manchester City'de forma giyecek.28 Milyon Euro karşılığında kadrosuna kattı Balotelli'yi City.Balotelli'de yıllık 3.5 milyon euro para alacak.

13 Ağustos 2010 Cuma

Hafta Sonu Futbol



13 Ağustos Cuma
21.45 Milan- İnter- Juventus /Tim Cup (KANALTÜRK)
14 Ağustos Cumartesi
14.45 Tottenham – Manchester City (SPORMAX)
17.00 Wolverhampton – Stoke City (SPORMAX)
19.30 Chelsea – West Bromwich (SPORMAX)
20.00 Gaziantepspor – Kasımpaşa (DIGITURK 205)
20.00 Sivasspor – Galatasaray (LİG TV)
21.45 Twente – Heerenveen (BEYAZ TV)
22.00 Eskişehirspor – Gençlerbirliği (DIGITURK 205)
22.00 Bucaspor – Beşiktaş (LİG TV)
22.00 Arles Avignon – Lens (KANAL A)
23.00 Sevilla – Barcelona (Süper Kupa 1. maç) (NTVSPOR)
00.30 Palmeiras – Atletico Paranaense (SPORMAX)
15 Ağustos Pazar
13.30 Excelsior – Feyenoord (BEYAZ TV)
18.00 Liverpool – Arsenal (SPORMAX)
19.30 Ankaragücü – Trabzonspor (LİG TV)
21.00 Karabükspor – Manisaspor (DIGITURK 205)
21.45 Fenerbahçe – Antalyaspor (LİG TV)
22.00 Lille – PSG (KANAL A)
16 Ağustos Pazartesi
21.00 İstanbul Belediye – Kayserispor (DIGITURK 205)
21.00 Bursaspor – Konyaspor (LİG TV)
22.00 Manchester United – Newcastle (SPORMAX)

Acetodan alıntıdır.

12 Ağustos 2010 Perşembe

Romanya Maçının Ardından:Yeni Başlangıç


Romanya'nın bizim ülke futbolu için önemli bir yeri var.Tarihimizde ilk maç yaptığımız takım Romanya milli takımı.O dönem 1 maçlığına milli takımın başında sahaya çıkan Ali Sami Yen'in önderliğindeki Türkiye,Romanya ile karşılaşmış ve maç 2-2 lik sonuçla berabere bitmişti.Aynı zamanda Romanya milli takımı,en çok maç yaptığımız ülke.Bir diğer önemli nüans ise,tam 45 yıl sonra Romanya milli takımını mağlup etmiş olmamız.

Romanya maçının ayrı bir önemi daha var. Milli takımımızın yeni teknik direktörü Guus Hiddink,ilk kez milli takımı kulübeden takip etti.Yazın başındaki Amerika turnesinde,Rusya Federasyonuyla olan sözleşmesinden doğan sıkıntı nedeniyle, hazırlık maçlarını tribünden takip etmek zorunda kalmıştı Hollandalı çalıştırı.Dün bu son buldu ve Hiddink milli takımı yedek kulübesinden takip etti.

Adı üstünde hazırlık maçı.Bu maçların oynanış amacı,eksikleri görmek ve bunlara önlem almak.Dünkü maçtada gördük ki Türkiye'nin eksikleri var.Olması da normal.Önemli olan eksikleri görüp onları etüd edebilmek.

Guus Hiddink ile Frank Rijkaard aynı ekolden gelen iki teknik adam.İkiside Hollandalı ve total futbol bilinci ile yetişmiş iki kaliteli antrenör.Haliyle de oynattıkları sistem aynı.Rijkaard'ın özellikle bu sene üzerinde fazlaca durduğu bir sistem var.4-2-3-1.Galatasaray'ı da içinde bulunduğumuz sezon,bu sistemde oynarken göreceğiz.Dün izlediğimiz Hiddink'in Türkiye'si de bu sistemde sahadaydı.Çift önlibero'yu Aurelio ve Nuri Şahin birlikte oynadı,hemen önlerinde ise Emre Belözoğlu görev aldı.Bu birazda sürpriz olmuştu futbolseverler için zira Emre Fenerbahçe'de klasik önlibero gibi oynuyordu. Oyunsal dilde yazacak olursak(Fm ve PES oynayanlar anlayacaktır) DMC oynarken CMF oynadı Emre.Aslında yadırganmaması gereken bir durum bu.Emre,hem orta sahada hücuma dönük oynayabilecek yeteneğe, hem de defansif orta saha görevini üstlenebilecek özelliklere sahip.Bu sistemde orta sahanın ortası kadar, kanatlar da çok önem taşıyor.Dün Sağ kanatta Hamit'i,solda ise Arda'yı izledik.Hamit beklenenden uzak bir performans sergileyince ilk yarı boyunca sadece Arda'nın oynadığı kanattan etkili olmaya çalıştık.Ama ordada sol bek oynayan İsmail'in gününde olmamasından kaynaklanan bir sıkıntı gündeme geldi.Bu da ilk yarı boyunca kanatlardan etkili gelmemize mani oldu.İkinci yarı bu sıkıntıyı sezinleyen Hiddink,Hamit'i oyundan aldı ve yerine Colin Kazım'ı koydu.Forvettede Mevlüt'ün yerine Tuncay'ı oynattı.Ancak Colin Kazım'ın laubali tavırları o kanattaki işlerliğimizi olumsuz yönde etkiledi.Tuncay'ı oraya alıp forvete Sercan'ı çekmek daha makul bir hamle olabilirdi.Son bölümlere doğru Sercan'da oyuna dahil oldu o ayrı.Eğer kanatlarda Tuncay ile Arda forma giyseydi daha farklı bir görünüe sahip olabilirdi Milli takım.

Bir diğer beklenmedik hamleyide defans kurgusunda yaptı Hiddink.Galatasaray'da son 1 senedir bek olarak istenileni veremeyen ve çoğunlukla defansın göbeğinde yer alan Hakan Balta'yı;defansın göbeğinde Servet ile birlikte oynattı.Gökhan Gönül ise Sabri'nin sakatlığı sonrası formayı kaptı.Gününde olmadığı çok belliydi.Sakatlıktan sonra düzelemediğini söylemek sanırım yanlış olmaz.Hazır Sabri, Gökhan'dan formayı alacaktır.

Hamit'i önliberoda görebiliriz diğer maçlarda.Bu mantıklı bir hamle olabilir.Ya da Emre, Aurelio'nun yerine geçip,Hamit Emre'nin yerinde oynayabilir.Ama kanatlarda Hamit'e görev vermek pek mantıklı gelmiyor.Zira bir kanat adamı için hızı yeterli değil Hamit'in.Orada Tuncay denenebilir gibi duruyor şu an için.

Liglerin başlamadığını gözönünde bulundurup,oyuncuların da henüz hazır olmadığını düşünürsek fena bir hazırlık maçı olmadığını söyleyebiliriz.En azından tam bir başlangıç yapmış olduk.ABD kampı biraz daha farklıydı.Sezon sonu falan derken yorgun bir oyuncu topluluğu vardı.Bir de Hiddink'in kulübede değil tribünde oturduğunu varsayarsak,sadece tanışma kampı olduğunu söylememiz yanlış olmaz.

Hiddink ile yeni bir başlangıç yapıp,büyük hedeflere doğru yola koyulduk.Allah yardımcımız olsun

10 Ağustos 2010 Salı

Türkler Avrupa Sahnesinde




Artık şartlar eşit.4 büyük takımda aynı Avrupa Kupası platformunda yarışacaklar bu sene.Aslında 4 büyük takımında feyz alması gereken bir durum bu.Kadro kalitesi olarak bu dört takımdan da geride olan Bursaspor Şampiyonlar Liginde mücadele ederken,bu takımlarımız Avrupa Liginde mücadele etmek zorundalar.

Buradan da anlaşılıyor ki ,artık yıldız isimleri kadroya katmak pek de önemli değil.Takım olabilmek,bir sistem oturtabilmek önemli.Bir arkadaşımın lafı var''Yıldızları sistemler doğurur diye''.Çok doğru bir söz bu.Bunun en güzel örneği de Messi.Yıllarca Barcelona altyapısında oynayıp,oradaki ortama ayak uyduran,sisteme alışan Messi,A takıma çıktığı vakit zerre kadar uyum zorluğu çekmedi ve alışık olduğu sistemde yeteneklerini tüm dünyaya gösterme fırsatı buldu.Ama aynı Messi, vatandaşı olduğu Arjantin'in milli takımında aynı performansı gösteremedi.Çünkü alışık olmadığı bir sistemde,alışık olmadığı bir oyun şablonunda oynuyordu.

Yani bir oyuncu transfer ederken ismine değil,sahip olduğunuz sisteme ne derece uyum sağlayabilir ona bakmanız gerekiyor.Eğer takıma faydalı olacak oyuncu Almanya 3.Ligindeyse,alıp onu getireceksin takıma.Artık önemli olan takım olabilmek.Bursaspor'da takım olabildiği için geçen sene şampiyon oldu ve bu sene ülkeyi Şampiyonlar Liginde temsil etme hakkını kazandı.

İşte böyle bir sezonun ardından kulüplerimizin Avrupa Kupası maceraları başladı.Geçen günlerde Avrupa Ligi play-off turunun kuraları çekildi.

Galatasaray-Karpaty Lyiv

Galatasaray ile başlayalım.Galatasaraylıların bu turdan tedirgin olmalarına gerek yok.Çünkü Karpaty Lyiv; ne bir Dinamo Kiev ne bir Shakthar Donetsk ne de bir Metalist Kharkiv. Bu üç takımdan da kötü,orta sınıf bir Ukrayna takımı K.Lyiv.Galatasaray ligin en hazır takımlarından birisi.Bu maçtan öncede bir lig maçı oynayacaklar.Hatta Belgrad maçının aksine bu turdaki ilk maçın İstanbul'da olması bir avantaj.Turu bu sefer İstanbul'da bitirecektir Galatasaray. O yüzden bu maç özelinde söylenebilecek fazla bir şey yok.

Beşiktaş-Helsinki
Herkes kolay olarak görüyor bu maçı ama bence işin aslı hiçte öyle değil.Şampiyonlar Ligi elemesinde Partizan'a elenip buranın yolunu tuttu Helsinki takımı.Aynı zamanda geçen senenin Finlandiya Ligi şampiyonu olduklarını da hatırlatmakta fayda var.Finlandiya'daki hava şartlarıda malum.Kağıt üzerinde kolay gibi görünsede sürpriz bir sonuç çıkarsa şaşırmamak lazım bu maçtan.
Zira Beşiktaş şaşalı transferlerle taraftarının gözünü boyuyor ve henüz takım olabilmiş durumda değiller.Ernst geçen seneki Ernst değil.Orta saha Necip'e kalmış durumda.Guti hazır değil.Quaresma'dan zaten koşup savunmaya yardım etmesini bekleyemeyiz.Nihat ve Bobo'da öyle.Koşan adam sayısı takımda çok az. Beşiktaş'ın çok başı ağrıyabilir bu durumdan dolayı.Tabi bu durum Helsinki maçında ne kadar ortaya çıkar bilemiyorum.Ama dediğim gibi;çok kolay bir tur olacağını sanmıyorum.

PAOK-Fenerbahçe
4 eşleşme içerisinde en fazla tedirgin olmamız gereken maç bu bence.Fenerbahçe henüz hazır değil.Hazır olmamakla birlikte takımda olamamış durumda.Geçen sene Daum önderliğinde inanılmaz bir kondisyona sahipti Fenerbahçe.Maçların son dakikalarına çok diri giriyorlardı ve bir çok maçıda son dakikada çevirmişlerdi.Ancak Aykut Kocaman önderliğindeki Fenerbahçe için aynı şeyleri söylemek zor.Kondisyon olarak hiç hazır değiller.Bir de takım içerisinde çözülmesi gereken bir ton sorun var.Aykut Kocaman'ın sisteminde kanat adamlarının rolü büyük.Alex ise nispeten daha pasif kalıyor,kalmak durumunda.Aykut Kocaman sezon boyunca kanat adamlarının çabasıyla gol arayacak.Bunu hazırlık maçları olsun,Young Boys maçı olsun defalarca gördük.Alex'in bu oyun şablonunda tek bir görevi var o da kanatlara pas atmak.Gerisi kanat oyuncularına ve santrafora kalıyor.Santrafor'un da bitiriciliğinin yüksek olması gerekiyor.Şu an Fenerbahçe'de böyle bir santrafor bulunmuyor.Bu adam Asamoh Gyan'da değil.Niang olabilirdi ama o konuda da pürüz çıkmış basına yansıdığı kadarıyla.

PAOK ise taraftarıyla bütünleştiği zaman çok farklı bir kimliğe bürünüyor.Ava çıkmış aslan gibi,vahşice rakiplerinin üzerine saldırıyorlar.Bir de ilk maç Yunanistan'da.Zaten hazır olmayan Fenerbahçe bir de oyunun ilk dakikalarında gol yerse darmadağın olabilir.İşi çok zor bu anlamda Fenerbahçe'nin.Ajax'a 2 maçta 4 gol atma başarısını gösterdi Paok.Deplasman golüyle elendiler Ajax'a.Dört takım içerisinde pislik yapabilecek,sertlikten taviz vermeyecek tek takım gibi duruyor PAOK.


Liverpool-Trabzonspor
Açıkça söylemem gerekirse,beni en çok heyecanlandıran eşleşme bu oldu.Nedenini bilmesemde Trabzonspor'a karşı bir sempati duyarım.Stadları mesela çok hoşuma gider.Kuradan önce Liverpool çıkar diye düşünmüştüm.Öyle de oldu.Biraz üzüldüm tabi.Gruplara kalmasını istiyordum Trabzon'un.Aslında hala şansları var,yok değil.

Liverpool Roy Hodgson ile yeni bir yapılanmaya girdi.Kafasında farklı stratejiler,farklı oyun şablonları olduğu çok belli kurt hocanın.Kafasındakileri sahaya yansıtması biraz zaman alabilir.İşte Trabzonspor'da bundan yararlanabilir.Bursaspor karşısında izledik Trabzonspor'u.Kondisyon olarak iyi hazırlamış takımı Şenol Güneş,bu bariz belli.İstediği oyunuda yavaş yavaş benimsiyor oyuncuları.Anfield Road'tan alacakları beraberlik veya tek farklı mağlubiyetle iş Trabzon'a kalırsa;ben bir sürpriz bekliyorum Karadeniz Fırtınasından.

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Sevilesi Adam: Milan Baros



Bazı futbolcular vardır; çok şey yapmasa da kişiliğiyle taraftarın gönlünü kazanan, varlığıyla taraftarı heyecanlandıran... Mesela Harry Kewell'dır bunun en güzel örneği. Adam geçen sene sakatlıklarla boğuşmuştur, istediği katkıyı takıma verememiştir ama taraftar tarafından sevilen, sayılan bir oyuncudur. Kewell'ı ben de severim ama Milan Baros'a karşı beslediğim sevgi bambaşkadır. O da geçen seneyi sakatlıklarla geçirmiştir mesela, geldiğinden beri o da şampiyonluk görememiştir. Ama farklıdır Milan Baros..

Düşünelim ki bir sevgiliniz var. Uzun süredir berabersiniz. O kişiyi de inanılmaz derecede seviyorsunuz. Arkadaşınız; '' Bu kızda ne var da bu kadar çok seviyorsun?'' diye sorduğu zaman, klasik olarak saçı, gözü, kaşı falan diye geçiştirici cevaplar verirsiniz. Aslında siz de bilirsiniz ki ne kaşıdır o kıza aşık olma nedeniniz, ne de gözü. Adını koyamadığınız başka bir şey vardır onu size bağlayan. İşte o adını koyamadığınız şey, sizi saf bir şekilde sevmeye iter o kişiyi.

İşte taraftarların bir futbolcuya bağlanıp, onları gözü kapalı destekleyip, efsane sayması da bundan farklı değildir. Mesela Galatasaray taraftarının bir numaralı sevgilisi Hagi'dir(Yabancı futbolcuları baz alırsak) Hagi Galatasaray'a kupa kazandırmasa da,önemli maçlarda oynamasa da o taraftar onu yine severdi.Hagi farklıydı çünkü. Kimi mücadele hırsını severdi, kimi duruşunu. Kimi sol ayağına hastaydı Hagi'nin, kimi de sakallarına. Ama bütün bunların dışında Hagi'ye inanılmaz bir sevgi beslerdi Galatasaray taraftarı, adı konulamayan...

Milan Baros da öyle bir futbolcudur benim için. Sahada varlığını görmek bile bana büyük haz verir, beni neşelendirir. Sevdiğine kavuşmuş yaralı aşık gibi mutlu olurum onu takımda görünce. Ama dertliydik sene başında. Baros'un sözleşmesi sona eriyordu çünkü sezon sonunda. Düşünmüyorduk belki Baros'un gitme ihtimalini ama o yüzde 1 lik ihtimal bile insanı tedirgin etmeye yetiyordu. Tam da böyle bir ortamda imdada Galatasaray yönetimi yetişti. Baros ile 2 yıllık yeni sözleşme imzalandığını duyurdu resmi siteden. İşte o an içimde öyle bir mutluluk, öyle bir ferahlık oldu ki sormayın gitsin..

Seviyoruz seni Milan Baros. Hep bizimle kal.

8 Ağustos 2010 Pazar

Bursaspor:0-3:Trabzonspor




Öncelikle bir yanlışı giderelim.Hani diyorlar bu kupayı en çok kazanan takım Fenerbahçe diye.Külliyen yalan.Bu kupa daha önce ''Cumhurbaşkanlığı Kupası''adı altında oynanıyordu.Bir süre ara verildİ ve şu an isim değişikliğiyle aynı sistemde devam ediyor.İsim değişti diye de geçmişi yok sayamazsınız değil mi ? Bu kupayı en çok kazanan takım Galatasaray'dır 11 kez ile. Fb ve Bjk de 8 er kez bu kupayı kazanma başarısı gösterdiler.

Ertuğrul Sağlam geçenlerde bir röportajında'' 3 büyüklerden daha hazır durumdayız'' demişti. Açık söyliyim dün sahada yer alan Bursaspor ,lige zerre kadar hazır değildi.Neye dayanarak bu açıklamayı yapmış merak ettim doğrusu.Sanki bütün kamp dönemi boyunca sadece topla çalışmışlar hiç kondisyon çalışması yapmamışlar.Özellike orta sahası dün perişan haldeydi Bursa'nın.Trabzonspor maçı orta sahada kazandı desek yeridir.Sercan girene kadar direnç bile gösteremeyen bir Bursaspor vardı sahada.Özellikle orta sahada yer alan isimler hiç katkı sağlayamadı.Trabzonspor ise rakibini iyi analiz etmiş.Şenol Güneş maç boyunca orta saha üstünlüğünü elinden bırakmadı ve bu sayede rakibini forse etti.

Fizik olarakta,taktik-teknik olarakta çok iyi hazırlanmış Trabzonspor.Özellikle Şenol Güneş geçen senenin ortasında takıma dahil olarak,takımı çok iyi analiz etme fırsatı buldu.Takım olma olgusunu Trabzonspor'a aşıladı. Bunu yaparken de eksiklerini görme fırsatı buldu takımın.Ve Transfer stratejisini de buna göre belirledi.Şenol Güneş'in bir de armağanı oldu Trabzonspor camiasına o da ; Alanzinho. Sol açık diye alındı Alanzinho,Hugo Bross döneminde de o mevkide kullanıldı haliyle.Lakin Şenol Güneş'in gelişiyle kendini buldu Alanzinho.Şenol hoca onu orta sahanın ortasında oynattı ve veriminide eskisine oranla 2 kat daha artırdı.Hızlı oyunuyla Bursaspor orta sahasını çok rahat bir şekilde ekarte etme başarısını gösteren Alanzinho'ya;Selçuk ve Ceyhun'un da etkili oyunları eklenince oyunun bütün hakimiyeti Trabzonspor'a geçti. Ertuğrul Sağlam ikinci yarıda Kirita-Bekir Ozan değişikliği yapsa da ,değişen bir şey olmadı.

Bir kere maça kafaca hazır olan,maçı daha çok isteyen taraf(taraftarıyla,futbolcularıyla,teknik ekibiyle) Trabzonspor'du.Zaten maça gelen Bursalı ve Trabzonlu seyirci sayılarına bakarsanız,gerçeği görürsünüz.İnanmamıştı Bursasporlular bu maça.Bu maç Bursa açısından hazırlık maçından öteye gidemedi.Hiçte öyle sezona hazır falan değil Bursaspor.Ve liglerin başlamasına da 1 haftalık bir süre var.Eğer ki bu kısa süre içerisinde inanılmaz bir efor sarfedip,bütün eksiklerini kapatırsa Bursa;işler yoluna girer ama bu çok zor bir ihtimal.Bursanın en az 2 haftaya daha ihtiyacı var hazır olması için.

Biz biraz daha Trabzon'u konuşalım.Kupa onlar için çok iyi bir moral oldu.Zaten çok dirençli bir takıma sahipler.Bir de üstüne böyle bir motivasyon eklenince sezon öncesi inanılmaz derecede güçlü bir ekip haline geldiler.Ama hazırda olmak zorundalar,zira haftaya Liverpool ile inanılmaz derecede zorlu bir maça çıkacaklar.İşleri hiçte kolay değil.Eğer Anfield Road'tan tek farklı mağlubiyetle Trabzon'a dönerlerse,bir sürpriz gerçekleşebilir.

Bir parantez'de yeni transfer Jaja'ya açalım.Kendisi henüz çok genç(23 yaşında).Brezilyalılar ona Rivaldo diyormuş.Kendisi Sol açık'ta oynayabiliyor forvet dışında.Kendisini herkes gibi bende Beşiktaş'a 40 metreden attığı golle tanıdım. Sadri Şener Jaja'yı Bjk Fb ve D.Kiev'in elinden aldıklarını söylüyor.Haklılık payı olabilir.Hem yaşı genç hem boyu inanılmaz uzun hem de ayaklarına çok hakim.Trabzon için aranan kan olabilir.

Bir de Teofilo var dünkü maçta bahsedilmesi gereken.3 gol falan attı ama oyun içerisinde sıfırdı.Hatta Umut'un sakat olduğunu bilmiyordum ve Şenol Hoca'nın neden o kadar sabrettiğini merak ediyordum.Eminim ki kadroda Umut Bulut olsa,Şenol Hoca Teofilo'ya bu kadar sabretmezdi.Tabi 3 gol atması onun açısından büyük moral oldu.Golü koklayan bir adam.Şimdi Jaja'da geldi ve orada Şenol Güneş nasıl bir politika uygulayacak bende çok merak ediyorum doğrusu.

Kısacası Trabzonspor iyi yolda,Bursa'da ise işler yolunda değil.Şampiyonluğun verdiği rehavete kapılmış durumdalar Maalesef.

7 Ağustos 2010 Cumartesi

OFK Belgrad Maçının Ardından:Geri Dönüş





Maçtan önce sırat köprüsündeydi Galatasaray.Ya körüyü geçip gelecek adına çok önemli bir adım atacaktı, ya da köprünün sonunu göremeyip,geri dönüşü olmayan bir yola girecekti.Perşembe günü köprüden geçmeyi başardı Rijkaard ve öğrencileri. Birnevi hayata tekrar ''geri dönüş'' yaptılar. Her bakımdan önemli bir maçtı OFK maçı. Hem gelmesi muhtemel transferler adına,hem de Galatasaray'ın sahip olduğu vizyon adına.

İlk maçtan farklı olarak dersini daha iyi çalışmış bir Galatasaray vardı sahada.Lakayıtlıktan uzak,işini ciddi şekilde yapan,ilk maçtan ders çıkarmış bir Galatasaray...

İlk maçta alınan sonuç biraz olsun taraftarı sıkıntıya sokmuştu. Tabi bir de Galatasaray düşmanı medya işin içine girince; sivri oklar hazır bir şekilde Galatasaray'ın üzerine doğru dönmüştü.En ufak bir hatasını bekliyorlardı Galatasaray'ın o okları saplamak için.Ama sükut-u hayale uğradı Galatasaray düşmanları.En azından Rijkaard ve ekibi henüz senenin başında,onlara bu şansı tanımadı.Sırbistan'da ki maçtan çıkabilecek aksi bir sonuç,Galatasaray'ın bütün plan ve projelerini sekteye uğratabilirdi.Bu anlamda kritik bir maçtı Galatasaray'ın oynadığı.

Rijkaard yavaş yavaş Lorik Cana'yı takıma monte ediyor.Her ne kadar hazır olmayan bir Lorik Cana sahada olsada,sahip olduğu liderlik vasfını saha içine çok iyi şekilde yansıtıyor olması onun 90 dakika sahada kalmasını sağlıyor şimdilik.Zaten kendiside hazır olmadığını deklare ediyor ve 1-2 haftası daha olduğunu vurguluyor. Galatasaray'ın olmazsa olmazlarından olacak bu sene Lorik Cana. Rijkaard'ta Galatasaray'ın en kilit noktasının orta saha olacağını her fırsatta söylüyor.
Eğer ortada dolaşan isimler doğru ise,inanılmaz bir orta sahaya sahip olacak Galatasaray.Barış-Sarp-Ayhan'dan sonra, daha Uluslar arası seviyede kendini kanıtlamış,daha mücadeleci,daha fazla skor üretebilen bir orta saha hattı Galatasaray seyircisiyle buluşacak.Belki bugün gerçekleşecek bu belki de 2 hafta sonra.Ama eminiz ki gerçekleşecek.

Biz biraz da saha içine dönelim. Lorik Cana-Ayhan-Sarp üçlüsüyle orta alanı muhafaza etti Galatasaray.Diğer maçın aksine de Sarp, daha mücadeleci bir oyun ortaya koydu.Bunun temel sebebi ise,Rijkaard'ın Mustafa Sarp'ı ön liberoda değil;hemen onun önünde oynatmış olması.
Geçen sene orta sahada çift ön libero önlerinde Elano şeklinde oynuyordu Galatasaray ve genellikle önliberodaki isim de Mehmet Topal ile Mustafa Sarp oluyordu.Elano gelmeden ise;Mehmet Topal'ın yanında dönüşümlü olarak Ayhan-Barış oynuyordu ve hemen önlerinde Mustafa Sarp oynama fırsatı buluyordu.Böylece Mustafa Sarp daha fazla pozisyona giriyor ve daha etkili futbol oynuyordu.Ancak ne zaman Elano takıma dahil oldu,işte o zaman Mustafa Sarp tekrar Mehmet Topal'ın yanında önlibero olarak oynamaya başladı.Daha sonrada eleştirilerin önüne geçilemedi. Haklılık payıda çok yüksekti bu eleştirilerin. Bu maçta Lorik Cana'nın oynayacak düzeye gelmesinde dolayı,Mustafa Sarp'ı daha önde oynattı Rijkaard.Buda hücum pres anlamında Galatasaray'ın daha efektif gözükmesine vesile oldu.


Bir diğer değişikliğide forvet hattında yaptı Frank Rijkaard.Mehmet Batdal'ın yerine,Harry Kewell'ı forvet olarak oynattı Hollandalı hoca. Ve Harry Kewell'da sakatlığın ardından muhteşem bir geri dönüş yaptı.Ama gerçeği söylemek gerekirse,Harry Kewell henüz fizik olarak hazır değil.Rijkaard'ın ''bazı oyuncularımız henüz hazır değil,1-2 haftaya hazır olacaklar'' cümlesindeki bazı oyunculardan birisi Harry Kewell. Tam kapasiteyle oynayan bir Harry Kewell'ı henüz izleme şansımız olmadı ama tam kapasiteye yakın bir performans sergiledi geçen sene Avustralyalı.Ta ki sakatlık yaşayana kadar.Eğer o sakatlığı yaşamasa,belki de kariyerinin en verimli dönemini geçirecekti Galatasaray'da.Bu anlamda sakatlık yaşamadan bir sezon geçireceği öngörüsünde bulunsak Harry Kewell'ın;Galatasaray'a müthiş bir katkı verebileceği gerçeği ön plana çıkar.Bu da bizim açımızdan çok önemli.

Rijkaard Galatasaray'da oyunu iki kişi üzerine kurmuştu geçen sene.Baros ve Kewell.Bunu kimse inkar edemez.Zaten öyle olmasaydı,Harry Kewell ve Milan Baros'un sakatlıkları Galatasaray'ın dengesini bozmazdı.Şimdi bu isimlerde yavaş yavaş takıma katılmaya başlayacaklar.Her anlamda hazır bir Baros ve Kewell Galatasaray'a seviye atlatacak oyuncular.O yüzden bu sene,bu iki ismin sakatlanmaması için dua etmemiz gerekiyor.

Kewell'ın forvet olarak da oynayabilmesi Rijkaard'ın elini güçlendirdi.Kanatlarda da Arda-Serdar-Pino-Kewell gerektiğinde Sabri oynayabiliyorlar.Bu da çok önemli bir artı Galatasaray için.Özellikle Pino Galatasaray'da patlama yapabilecek bir oyuncu. ''Ben''cilikten çok takım için oynayan bir oyuncu profili çiziyor genç Kolombiyalı.Keita ile arasındaki temel farkta bu.Tabi biraz daha zamana ihtiyacı var.Resim yavaş yavaş netleşiyor.Tam görüntüyü gördükten sonra daha sağlıklı yorumlar yapılabilir Pino ile ilgili.

Galatasaray'da iki OFK maçında da sırıtan bölge ''kaleci''oldu. Aykut hem ilk maçta hem de ikinci maçta yediği gollerle taraflı tarafsız herkesin güvenini kaybetti.Hele ki 2.maçta yediği golün hiçbir izahı olamaz.Orada Rijkaard'ın ya Ufuk'a güvenip bütün sezonu onunla geçirmesi lazım,ya da oraya acilen bir kaleci transferi istemesi lazım.Yoksa Galatasaray'ın başını feci halde ağrıtabilir bu mevki.

Bir diğer düşüşte olan oyuncu da Hakan Balta.Eskiden soğukkanlı derdik sergiledi oyun nedeniyle ama bunun adı artık değişti ve ''laubali oyun''oldu.

Hem topu ayağında gereksiz yere fazla tutuyor hem de çok laubali davranıyor.Hele ki maçta yaptığı hata az kalsın rakibi tekrar oyuna geri döndürüyordu.Stoper oynaya oynaya,bek oynamayı unutmuş bir Hakan Balta gerçeği var gözlerimizin önünde.Eminim Rijkaard'ta bunu görüyordur.Hatta hazır bir Çağlar Birinci'yi Hakan Balta'ya tercih edeceğinden şüphe duymuyorum.

Her ne kadar maç farklı bir sonuçla kazanılmış olsada,bu eksikleri görmemize mani olmamalı.Başımızda inanılmaz derecede profesyonel ve işin ehli olmuş antrenörler var.Onların varlığı bile Galatasaraylıları gelecek adına umutlandırmalı.

3 Ağustos 2010 Salı

Rijkaard'ı Anlayamamak




Atilla Çelik'in sitesini ziyaret ediyordum(Kayıp Zamanın Peşinde).Rijkaard ile ilgili kaleme aldığı yazısını okumuş,yorum yazacakken birden Just Frank adlı kişinin yorumunu gördüm.
Yorumu aynen kopyalıyorum buraya ;



''GSTV'de haberleri izliyorum ve FR'nin OFK maçı sonrası bu yorumlarını dünkü idmanda uygulamaya koyduğu yönünde haber bandı verildi. FR, antrenmanda gol atarak takımını öne geçiren futbolcularının uzun sevinç yaşaması gerektiğini vurgulyor ve uygulattırıyor (bizzat Kewell ve Arda uyguladı bunu), bol pas yaptırıyor vs..Ama Arda bir pozisyonda işi abartarak kendini yere bırakıyor ve bacağına kramp girme numarası yapıyor ve bu esnada FR de maç bitiriyor ve önde olan takım maçı kazanıyor :)''
Hatırlarsınız Rijkaard OFK Belgrad maçının hemen ardından,Basın toplantısında ;
''Sonucu korumayı ve bunu sonuna kadar götürmeyi takıma öğretmeliyiz.''
diye bir açıklama yapmıştı.Rijkaard'ı anlamaktan uzak,bağnazca düşüncelerle beyinleri sarmalanmış kişiler;bu sözler üzerinden Rijkaard'a vurmaya başladılar bu seferde.Savundukları; Rijkaard'ın idmanda yaptırdıklarının Galatasaray'a yakışmadığı hatta Galatasaray'ı küçümsemek olduğu. Ülkemizde maalesef futbolu bildiğini iddia edip, esasen futbolun 'f'sinden anlamayan çok insan var. Yukarıda yazdığım yorumları yapan insanlar,Rijkaard ;takım kalite anlamında yetersiz dediğinde de total futbolun üstadına çok ağır şekilde yüklenmişlerdi.İşin ilginç yanı bu eleştiriyi yapan isimlere,gerçekleri de anlatamıyoruz.Aslında biz anlatıyoruz ama onlar anlamamakta ısrar ediyor!

Bu konu ile ilgili ne kadar buralarda kalem oynatsak boş.O yüzden onlar hakkında birşeyler karalayarak zaman kaybetmeyelim.

Biz tekrar en başa,Rijkaard'ın idmanda uyguladığı bu metoda değinelim.

Rijkaard kurnaz adam.Rijkaard zeki adam.Ama en önemlisi;Rijkaard futbolu bilen adam.Türkiye'ye geldiği vakit,ondan beklenti inanılmaz derecede fazlaydı.Barcelona patentli oluşu,Türkiye'deki çoğu insanı galeyana getirmişti.Beklenti çıtası en üste koyulmuştu hemen.Tabi beklenti bu kadar yüksek olunca,sorumlulukta haliyle artıyor.Bir de sene sonunda beklentilere yanıt verilememişse,yandı gülüm keten helva!

İşte böyle bir ortamda Türkiye'ye gelip 1 sene kaldı Rijkaard.Ve zeki olan bu adam,Türkiye'yi tanıma fırsatı buldu.Oynatacağı sistemi oyuncuların ne kadar uygulaıp,uygulayamayacağını gördü.Sistemin oturabilmesi için, oyuncuların,zihnen bu sistemin inceliklerinin benimsemeleri gerektiğini biliyordu Rijkaard.Ama gördüki bunun için uzunca bir zamana ihtiyacı var.Türkiye'de ise sabır denen kavram yok.Takımı kim çalıştırırsa çalıştırsın,ismine cismine bakmadan o kişiden beklenen; takımı derleyip,toparlayıp hemen en üst seviyelerde futbol oynatması.Rijkaard'ın da bazı şeyleri başarabilmesi için,futbolcuların basit gibi görünen ama bu zamana kadar lafta kalan bazı şeyleri öğrenmesi gerekiyor.

İşte buna en güzel örnek OFK maçı.2-0 önde olduğun bir kupa maçında-hem de kondisyon olarak tam hazır değilken- oyuncuların kontrollü oyun yerine atak oynamayı tercih etmesi,Galatasaray'ı elenme tehlikesiyle karşı karşıya bıraktı.Aslında skor avantajı sağlandıktan sonra daha kontrollü,pasa dayalı,ağır hareketler ile maçı götürebilse Galatasaray, işler daha farklı olabilirdi. Aslında skor avantajı sendeyken topa sahip olmak,herkesin aklına gelebilecek,basit bir davranış şekli.Ama bunu oyun içerisine yansıtmak fazlasıyla zor.Bu tarz bilgileri genelde yaz okullarında söylerler genç çocuklara.Zihinlerine yerleştirmeye çalışırlar.Galatasaray'ın sahip olduğu oyuncu topluluğu(özellikle orta saha elemanları) bunu uygulamaktan aciz durumdalar maalesef.Rijkaard'ta basın toplantısında sinyallerini verdiği bu durum üzerinde, bir dizi tedbir almış duyduğumuz üzere.Dediğini yapan antrenörlerden Rijkaard.Bu basit bunu öğretmeyelim diye düşünmek yerine,oyuncularımız bunu başarıyla kavrasın, bu ;bize lazım olacak diye ince düşünebilen birisi Rijkaard.

Mesela Galatasaray Dergisinin geçen sayısında yardımcı antrenör Johan Neeskens ile yapılmış bir röportaj vardı.Orada şu an Galatasaray'da uyguladıkları sistem hakkında öyle güzel,öyle derin bilgiler veriyordu ki Hollandalı ; gerçekten ders kitaplarından bilgi öğrenircesine detaylı analiz etmek gerekiyordu söylediklerini.

Netice itibariyle Galatasaray'ın başında futbolun üstadı diye tabir edebileceğimiz çok değerli insanlar var.Onları anlamadan,dinlemeden,söylediklerini iyiden iyiye analiz etmeden yorumlamamak lazım.Zira Galatasaray'ı aydınlığa taşıyacak kişiler,onlar

2 Ağustos 2010 Pazartesi

OFK Belgrad-Galatasaray Maçı Öncesi:Tek Yol Kazanmak





Aykut muydu ilk maçtaki 2-2 lik skorun mimarı yoksa pozisyon alma hatası yapan savunma oyuncuları mı ? Ya da taraftar mıydı maç boyunca takımı ateşlemekten ziyade uyutan tezahürat yaptıkları için ? Yoksa yönetimin suçumuydu o maçta alınan sonuç ? Belki de Rijkaard taktiksel bazda hata yapmıştı maç esnasında..

Yukarıdaki vb bir sürü soru,Galatasaray taraftarınca ,Sami Yen'deki OFK maçının ardından dillere pelesenk olmuştu.Günler ilerledikçe bu soruların yerini,eleştiriler almıştı. O eleştiriler hala da devam ediyor ve etmeyede devam edecek gibi görünüyor.Peki bu eleştiriler yapılırken kıstas alınan OFK Belgrad maçımıydı ? Cevap tabiki hayır.Ne olduğunu anlamadan gelen iki gol, taraftarda şok etkisi yaratınca herkes bir yerlere sallama ihtiyacını kendinde buldu ve ilk hedef yönetim oldu.Neymiş efendim yönetim transferde geç kalmışmış,Adnan Polat Ercan Saatçi denen zat ile yemek yemişmiş falanda filanda.. Biz çok enterasan bir milletiz.İlla birilerini eleştirmek istiyoruz,eğer bu gerçekleşmez ise bünye rahatlamıyor! İnsan birini eleştirmek istese muhakkak o kişinin eleştirilecek bir yönünü bulur.Ya fiziksel görünümüne sallar ya özel hayatını gündeme getirir..Neticede illaki bulur birşeyler.Bizim taraftarımızda böyle işte.Spor yazarı diye ortaklıkta dolaşan kişileri geçtim,forumlar olsun,bloglar olsun bu tarz yerlerde yazan ve kelimelerle dans edip insanları etkilemeye çalışan bir ton insan bunu yapmaktan haz alıyor.Bu sayede hem kendileri prim yapmış oluyor hem de gündemde yer işgal eden kişileri eleştirdikleri için, çok büyük bir iş yapmış olduklarını sanıyorlar.İşte bu kişilerin şimdiki hedefi ise Adnan Polat.Takmışlar başkana ne yapsa suç.Yemek yese suç,konuşsa suç..Utanmasalar bu adam neden evli bu adamın neden çocukları var diye eleştiri yağmuruna tutacaklar.Bu kişiler birnevi insanları dolduruşa getirip Adnan Polat aleyhine grup oluşturma niyetindeler.İşte bu tarz kişilere Mehmet Cansunlar,Özhan Canaydınlar layık.Çünkü onlar bu zihniyete alışmışlar.

İşte tam da böyle bir ortamda, Galatasaray, hayati bir sınavın arifesinde.Kolay gibi görünen, sinsi bir sınav bu.Yapılacak en ufak bir hata, telafisi mümkün olmayan sonuçları doğurmaya gebe.Herkes gergin.Transfer nöbetlerinde sinir,stres olan millet şimdi de böyle sırat köprüsü gibi bir maç ile stres katsayılarını arttıracak.

Rijkaard geçen sene kalite eksikliğimiz var diye açıklamada bulunmuştu.Okunanı ve söyleneni anlamayan yazarlar topluluğuna sahip ülkemiz medyası,bunu ''Galatasaray'ın kadrosu yetersiz''olarak algılayıp,hocayı yerden yere vurmuştu.Ama geçen hafta hocanın söylediğinin ne denli doğru olduğunu aleni bir biçimde gördük.İster 3. amatör küme takımıyla oyna,ister Bank asya takımıyla oyna ,ister Barcelona ile oyna...Eğer sen,iki ayaklı bir kupa maçı oynuyorsan,seni rahatlatacak bir skor bulduğunda bunu korumalısın.Hele ki kondisyon bakımından yeni yeni hazır duruma gelen bir takıma sahipsen.İşte bunu yapmazsan,basit bir Sırbistan takımıyla berabere kalıp turu zora sokarsın.Sonrada Rijkaard öyle,Rijkaard böyle diye hocaya sallamaya devam edersin.İnanılmaz derecede tutarsız konuşan ve tutarsız davranışlar sergileyen insanlar var futbol yorumcuları arasında.Adamların söylediklerini önlerine koysak,sen geçen sene bunu söyledin şimdi bunu söylüyorsun diye,adam bir daha ekran karşısına çıkamaz.Ama yok işte anasını satayım,her eski futbolcuyu spor yazarı yaparsan,o adamlara deliler gibi maaş verirsen,halk da bunlara inandığı zaman Türkiye'de ne futbol gelişir,ne de futbola bakış açısı.

Ben söylediğimde iddalıyım.Rijkaard bu sene sonunda Galatasaray'a en az 2 kupa kazandıracak ve sene sonunda sözleşme yenilemeyerek takımdan ayrılacak.Sonra bu adamı eleştirenler başta olmak üzere çoğu kişi,ayaklarına kapanacaklar yapma etme hoca,gitme diye. Zaten başarılı olmaktan başka çaresi de yok Rijkaard'ın.Eğer Galatasaray ile dikiş tutturamazsa kariyeri sekteye uğrar ister istemez.Rijkaard'da bunun bilincinde,bu yüzden işi sıkı tutuyor.

Rijkaard ilk maçta rakibini iyi analiz etmişti.Rakibin uzun toplarla çıktığını ve sert bir takım olduğunu söylemişti.Bu tarz takımlara karşı bulunacak bir gol,bunların çözülmesini sağlar.Gol ne kadar geç gelirse,rakibin direncide o kadar artar.İlk maçta alınan sonuç haliyle bu sırp takımının direncini artırdı.Rijkaard nasıl bir strateji belirleyecek bende merakla bekliyorum.Henüz senenin başında, olmak ya da olmamak tarzında bir maça çıkmak zorunda kaldı Hollandalı.Kimse de yönetime taş atmasın transferler yetişmedi,takım zorda diye.Galatasaray'ın mevcut kadrosu dahi bu takımdan 2 gömlek üstün.2-2 üstü bir beraberlikle oradan dönmek çok zor.Tek yo var, kazanmak!Rijkaard'ın öğrencileri bunu başarabilecek güçte.Taktik,teknik işlere hiç girmedim zira girmeye gerek duymadım.Bu maç tek bir şekilde verilir o da basit hatalar yapılarak.Basit hata yapılmadığı takdirde tur Galatasaray'ın olur.Rijkaard'ta oyuncularına bu noktada uyaracaktır sadece.
Unutmayın;Galatasaray adının olduğu her yerde,bir umut vardır