19 Eylül 2010 Pazar

Bucaspor Maçının Ardından: Galatasaray Kimlik Değiştirirken





Basketbolda bir tabir vardır. Savunma yapmadan maç kazanılmaz derler. Galatasaray'ın kimlik kartına baktığımız zaman,özellik olarak hep yediğinin fazlasını atan,ya da rakibi yaptığı presle boğan bir takım olduğunu görürüz. Lucescu zamanında bu özelliğinden biraz uzaklaşsa da,genel itibariyle bu özellik Galatasaray'ın vazgeçilmezidir.

Rijkaard, Galatasaray'ın teknik direktörü olduğu ilk günden itibaren,herkesin beklentisi;oyunu domine eden,paslarla rakibi bunaltan,hep yediğinin bir fazlasını atan bir Galatasaray görmekti. Geçen sezonun başlarında bu beklentiyi karşılayan Galatasaray,Fenerbahçe'nin de muazzam başlangıç yapması sebebiyle ligi erken koparamamıştı. İlerleyen dönemlerde bir şekilde üretkenliğini kaybedip,savunma yapmayı da beceremeyince,ligi istemediği bir şekilde noktalamak zorunda kalmıştı.

Her ne kadar herkes sabretmek için yeminler etsede,yaşanan başarısızlıktan sonra hem Rijkaard'ın hem Adnan Polat'ın kredisi taraftar nezdinde azaldı. Geçen sene bir sistem oturtması istenen Rijkaard'tan,bu sene tek beklenti, günlük başarı oldu. İdari anlamdaki başarısını sportif olarak sürdüremeyen Adnan Polat'ta, Rijkaard'tan bu istekte bulunduğunu ''örtülü''olarak dile getirdi. Çalıştırdığı takımlarda günü kurtarmaktan ziyade geleceği kurtarmayı amaç edinen Rijkaard,karşılaştığı bu durum karşısında muhtemelen şaşırdı. Bu şaşkınlığın ardından ilk 2 maçta yaşanan puan kayıpları,teknik heyetin afallamasına neden oldu. Tam bu esnada imdada milli maç arası yetişti. İlk kez böyle bir durum ile karşılaşmanın vermiş olduğu şaşkınlığı üzerinden atmayı çabuk bildi Frank Rijkaard ve ekibi. Milli maç arasında takımlarını çok iyi analiz etmiş olacaklar ki,milli maç arasından sonra çok farklı bir Galatasaray sundular önümüze.

Artık eskisi gibi rakibi domine eden,tamamen atak oynayan,3 yersek 5 atalım mantığında bir Galatasaray yok. Rijkaard kendinden beklenmeyecek bir hamle ile,''önce savunma'' anlayışına yöneldi. Galatasaray;gol yemeyelim de,nasıl olsa atarız mantığıyla rakiplerinin karşısına çıkıyor. Aslında Rijkaard'ın bu düşüncesine geçen senede şahit olduk. 2 Atletico Madrid maçı ve İnönü'de oynanan Beşiktaş karşılaşması,Rijkaard'ın bu düşüncesinden örnekler sundu bize. Atletico Madrid maçına göz atalım. Herkes,hücum gücü yüksek bu iki takımın mücadelesinden gol şov beklerken,iki maçtada 3 golün üstüne çıkılamadı. Çünkü Galatasaray,paldır küldür rakibinin üstüne gitmedi. Çünkü sahip olduğu kadro ile bunu deneseydi,hezimete uğramış bir şekilde kendisini bulabilirdi.Önce gol yememeyi hedefledi iki maçtada. Bunu ne kadar başardı,başaramadı bu tartışılır. Ama Galatasaray rakibine çok çok net pozisyonlar vermedi. Tehlike yaşadı belki kalesinde ancak yaşaması gerektiği kadarını yaşadı,fazlasını değil.

Bir diğer örnek Beşiktaş maçına bakalım. Yine rakibini kitlemeyi birinci amaç olarak belirledi Frank. Bunu da belirli ölçülerde başardı. Atarsam maçı kazanırım dedi,düşüncesi de belirli ölçülerde gerçekleşti. Son dakikalarda,duran top zafiyetini yaşamasaydı Frank'ın takımı,burada da istediğini alacaktı.

Galatasaray'ın bundan sonraki stratejisi de bu. Önce rakibi durdurmak,sonra vurmak. Türkiye Ligindeki rakiplerine karşı da ,Avrupa Kupalarındaki ciddiyet ile oynuyor Galatasaray. Bu denli kaliteli ayaklara sahipken golü bir şekilde bulacağından emin olan Frank, yeterki gol yemeyin diyor. 2 maçtır gol yemeyen Galatasaray'da,golü bir şekilde bulup maçlarını kazanıyor.

Galatasaray'ın şu an geldiği noktada,oynanan futbola kızmaması gereken 2 kişi var. Birisi Rijkaard'tan günlük başarı isteyen Galatasaray Başkanı Adnan Polat,diğeri de ''yeter artık biz güzel futbol değil,şampiyonluk istiyoruz''diyen Galatasaray taraftarı.

Bu kişiler,içinde bulunduğumuz sezon boyunca Galatasaray'ı bu şekilde kabul etmek zorundalar. Çünkü Rijkaard'ı bu futbolu oynatmaya zorlayanlar onlar.

Rakiplerine karşı bu ciddiyeti sürdürdüğü müddetçe,Galatasaray yakaladığı seriyi mutlaka devam ettirecektir. Sıkıntı yaşadığı maçlar muhakkak olacaktır. Kötü oynadığı maçları kazanması önemli bir olay Galatasaray için. Bu oyun anlayışına sahipken dahi, göze hoş gelen futbol oynayacaktır Frank'ın öğrencileri,bundan şüphem yok. Yeter ki kazanırken ders çıkarma başarısını gösterebilsinler...



Bu minvalde Bucaspor maçına da değinelim.

Yine aynı düşüncelerle sahadaydı aslında Galatasaray. Rakip Bucaspor olmuş,Fenerbahçe olmuş farketmiyor. Önce savunma.

Frank Rijkaard'ın savunmadan top çıkarabilmek adına Lucas Neill'ı takımında istediğini biliyoruz. Savunmasını bir komutan gibi kontrol eden Lucas Neill,topu oyuna sokma konusunda,geçen seneki kadar başarılı değil. Orta sahada görev yapan Mustafa Sarp ile Ayhan'ın defanstan çıkacak toplarda yeteri kadar iyi olamaması,Lucas'ı uzun top oynamaya itiyor. Bu da Galatasaray'ın top kaybı yapmasına sebebiyet veriyor. Tabi bu değerlendirmeyi yaparken, dünkü maçı çok kıstas almamak lazım zira öyle bir sahada oynandı ki maç,eleştirilmesi gereken oyuncuları da gerektiği gibi eleştiremiyor insan. Bu kadar kötü bir sahayı Trömsö maçında görmüştüm bu da iki oldu. (Bir de geçen sene Kadıköy'de oynanan Fb-Denizlispor maçındaki saha vardı. Trömsö'nün zeminiyle yarışabilecek düzeydeydi!)

Gaziantepspor maçından farklı olarak,daha sağlamcı bir Galatasaray gördüğümüzü söyleyebilirim. Geçen hafta savunmasında verdiği açıkları bu maçta minimuma indirmiş olduğunu gördük Frank'ın öğrencilerinin. Rakibine çok net pozisyon vermedi,sadece tehlike yaratmasına izin verdi ki, bu da çok normal. Sıfır pozisyon ile tamamlayacak hali yok maçı.

Misimovic'in henüz takıma alışamamış olması,Galatasaray'ın merkezden etkili gelmesini engelliyor. Kanatlara yönelmek durumunda kalıyor Galatasaray. Dün kanatlarda görev alan oyunculardan olan Pino, çizgiye çok yakın oynadığından dolayı,gol pozisyonu yakalamasına rağmen çok çarprazda kalması,bunları gole çevirmesine engel oldu. Pino ile ilgili söyleyeceklerimiz bununla sınırlı değil. Keita kadar bire birde etkili bir oyuncu değil Pino. Yeteneği var ancak çok teknik bir oyuncu değil. Colin Kazım ile ciddi anlamda benzerlikleri olduğunu düşünüyorum. Ayrıca Pino'dan ilk 11 den ziyade sonradan faydalanmak daha mantıklı. Çünkü adam geçme yeteneği çok fazla olmadığından,aynı zamanda boş alanları sevdiğinden;maçın başlarında istediklerini yapması zor.

Galatasaray'da en fazla eleştirilen isimlerden olan Mustafa Sarp ile Ayhan'ı maçı anlatan spikerlerin göklere çıkarması,benim hayretler içinde kalmama neden oldu. Öyle bir anlattılar ki Mustafa Sarp ile Ayhan'ı, Galatasaray'ın tüm maçlarını izlemiyor olsam, en iyi bölgemizin orta saha olduğunu düşüneceğim. Nasıl bir gözlem,nasıl bir futbol yorumudur bu,cidden anlam veremedim.

Bizim bu iki oyuncuda en fazla eleştirdiğimiz özellik,hücuma gerektiği kadar destek vermemeleri. Ayhan yıllar sonra ileriye oynamayı akıl etti,bunun neticesinde golü buldu. Bunu yapmak zor olmasa gerek. Ayhan'ın golü yoktan varettiği falanda yok. Varolanı yok ederken,kaybolmak üzere olanı hayata döndürdü,hepsi bu. Ardından da yıllardır yapması gerekeni yapıp,topla birlikte ceza sahası yayına girip,şut çekmeyi aklına getirdi. Abartılmaması lazım.

Serkan Kurtuluş hamlesinden ötürü de Rijkaard'ı kutluyorum. Oynadıkça daha iyi olacaktır.

Rakiplerinin birbiriyle çarpışacağı haftada,kötü oynarken kazanmak Galatasaray için çok çok önemliydi. Derbideki her sonuç bizim işimize yarayacak. Bunlara bir de Trabzon ile Kayseri'nin mağlubiyetlerini eklersek,bizim için bu haftanın, kaymaklı ekmek kadayıfı tadında olduğunu söyleyebiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder